Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Temmuz 31, 2010

Fırın zeytin


Baktım da yıllar geçmiş üstünden, ben zeytin yemenin değişik yollarına başvuralı. New York'ta çekilmiş bir fotoğraftan yola çıkarak, mutfağımdaki zeytinlere dillere destan görüntü/lezzet ayarı vermeye başlayalı. Derken de fırında zeytin denemeyi kafaya koymuştum. Sonunda bunu da yaptım.
Her zaman gözüme hoş görünen, lezzeti ağzıma uyan her zeytinden alıyorum. Caaanım otlarla buluşturup, limonlara kereviz saplarına domates kurularına kaparilere karıştırıp, muhteşem sızmalara yatırıyorum. Zeytin yemekten anladığım böyle durumlar artık...



Fırınlamak için de çeşitleme yaptım tabii, de bu görüntülerde eksik kalan çeşitler var. Kalamatayı beğenip almadım mesela. Siyahlar o kadar tuzlu o kadar tuzluydular ki, aralarından tek tip siyah seçebildim. Mosmor olanları bulamadım falan. Neyse bu böyle oldu, gelecek sefere daha da çeşitlenir inşallah fırınlanmış zeytinlerim. *



Kırmızı kuru süs biberleri ve sarmısak dişleri patlatılıyor. Biberiye, ada çayı, defne yaprağı ve kekik taze kullanılıyor; bazıları yaprak halinde, bir kısmını da lezzetlerini daha daha dağıtmak üzere keserek veya parçalayarak. Taze fesleğen/reyhan ve nane de kattık sekiz onar yaprak; ezerek şöyle avucumuzda. Geriye kaldı birer limon ve portakalın tırtıklanmış kabukları ile sıkılmış suları, sızması ve de malûm.


Fırınlıyoruz artık. Gidip gelip altüst ediyoruz, karıştırıyoruz, tepside olan biteni kontrol ediyoruz.

Suyu kıvamlanınca alın fırından, yine sızma gezdirin üzerine zeytinlerin sıcak sıcak haliyle... Ayyy yay yay, kokusu yeter.


Üst katıma yeni taşınan komşularıma ağız tadı götürememiştim daha. Ağız tuzu götürüyorum dolayısıyla, bir çanak. Bu sefer böyle uydu. Ablam Hülya benim rengârenk zeytin karışımlarımı pek sever, ona da bir küçük kavanoz ayırıyorum. Aslan payı da kendime kalıyor.



Brunch ve sonrası saatlerde tavsiye ediliyor tarafımdan. Sabah sabah uymayabilir herkesin ağzına bunca yoğun lezzet.


Diyelim ki sofraya meze gibi gelecek akşam akşam, şarap kadehleri dolacak, rakı bardakları boşalacak; o zaman da yanına sapları üzerinde meyveler halinde Kidonia kapari karpuzu ve sundried tomatoes diyoruz.
Başka bir şey demiyoruz.


* Her zeytin çeşidinden evinizin tüketimine göre 100'er 200'er gram falan alın. Siyahları mutlaka yıkayın. Saldıkları su bir garip renk ve kıvamda oluyor.

Perşembe, Temmuz 29, 2010

Tahinli fasulye pilakisi


Pilâki yaz kış dinlemeyen bir yemeği bizim mutfakların. Hele de akla uygun bir sebze geçiremedik mi o gün ele, çek bir poşet haşlanmış kuru fasulyeyi dondurucudan, en alâsından zeytinyağlıyı sofrada hazır say. Bugüne kadar oturup bir fasulye pilakisi tarif etmemişim, o kadar olağan yani benim mutfağımda.


Bu yaptığım sıradışı olsun bari...



Tahinli olsun. Acı sivri biberleri ve soğanları iri doğranmış olsun. Yeşillik niyetine dereotu maydanoz gibi evde olanlar koyulsun bir kere bol bol; ada çayı, defne yaprağı, biberiye falan varsa onlar da. Sarmısak sevildiği kadar eklensin. Limonun kabuğunu tırtıklamayı, biraz suyundan da koymayı unutmayalım.
Çemen de koydum bir çay kaşığı kadar, benimki hani Umman'dan gelen. Yine aynı yerden alınmış acı biberli baharat karışımı... Tuzu Tariş'in deniz tuzu. Sızması ve az suyu da eklenip pişmeye başladı fasulyelerim.


Yeni çıkardım bunu. Tencereye bölümler halinde yerleştiriyorum malzemelerimi bazı. Böylece yemeklerim pişerken her malzemenin görseli beni ayrı etkiliyor, hattâ çok etkiliyor! Bir ressam düşünün resimlerini boyayan. Bol bulamaç her rengi birbirine katıp sürse tuvale hani... Öyle oluyor sanki karmakarışık tencereye tıkılan malzemeler. Ayrıştırılmış halleriyse benim hayalimdeki yemekleri boyamak gibi bir şey oluyor. Kafamdakilerin dışa vurumu oluyor sanki. Yine aklımla bin yaşamak geliyor içimden. Geç de olsa bulunmuş mutlak bir keyif bu mutfağım için.
Her malzemenin pişme süresini ayrı ayrı kontrol edebiliyorum üstelik. Pişmeye yakın karışıyor hepsi, eksik kalmış lezzetleri varsa ekleniyor. Bir iki fıkırdatılıp bitiriliyor işi.
----------
Sofraya aldık ki durum vahim.
Rakıya gel gel yapıyor.

Cumartesi, Temmuz 24, 2010

Lucy'si Melisa'sını pek severmiş...


Ailece hazırlandık, misafirlerin gelmesini bekliyorduk. Melisa arada yine biraz meme götürüp ninni yaptı. Uyandığında bir de baktı ki ben dahil herkes odasına doluşmuş, babanesi, ananesi, ninesi, Annoya'sı, başı kalabalık.
Melisa bu gibi durumları pek sallamıyor. Ben öyle miyim ama? Kalabalık gördüm mü ne yapacağımı şaşırıyorum. Herkese oyuncak taşımaktan helâk oluyorum vallahi.


Bizim kız yayıldıkça yayılıyor, geriniyor, dizlerine ve dirseklerine dayanıp yatağın içinde turluyor. Kocaman kız oldu artık benim kardeşim.
Bu kadar keyif yeter. Annoya'm kaptığı gibi salona getirdi onu.


Jale Teyze bizim büyük teyzelerimizden, ninemin kardeşi. Beni sevme şekilleri pek tatmin edici olmasa da, yakından ilgileniyor diyebilirim. Ninem Selma gibi eliyle uzakları işaret edip, 'git git' demiyor hiç olmazsa. Ayşe, Jale Teyze'nin; Aylin de Ayşe'nin kızı. Amerika'da yaşıyorlar, sık görüşemiyoruz yani, geldiklerinde pek seviniriz.
Kardeşim Melisa kucaktan kucağa dolaşıyor ben de onun olduğu kucakların yakınında dolaşıyorum.
Helâk oldum ay aman. Bütün ilgiyi Melisa'ya kaptırmamak için fır dönüyorum ortalıkta. Kırmızı kemiğimi de gezdirdim, gösterdim herkese. Şimdi az dinleniyorum. Birazdan arka tarafa gidip oyuncaklarımdan bir başkasını getireceğim.
Yoğunum yani, yetişemiyorum vallahi.
Pek de seviyorum keratayı.
Kızamıyorum da...

Perşembe, Temmuz 22, 2010

Cancan dedi ki, ben dedim ki...


Eve gelmiş, uçuyor keyiften, "Koş oğlum koş gel bak sana ne aldım..." Gülüyor kahkahalarla. Koridorda birbirimize doğru ilerliyoruz, bakıyorum arkasından tekerlekli bir ayıyı çekiyor ipinden.
Şimdi alıştırmalar yapıyormuşuz. Nereye gidersem tekerlekli ayıyı da getirip yanıma koyuyor. Sözde alışacakmışım da, ipinden tutup ben gezdirecekmişim onu. Hiç oralı olmuyorum, önüme bakıyorum sadece.


Münevver'in makaronlarından fıstıklı ve kahvelileri bana özel yapılmış, yine özel imalât bir kutuya yerleşmişler ve bana hediye edilmişlerse eğer... Şaka gelecek size ama ben onları dondurucuya koydum. Özel kahvelerimin yanında özel olarak bir tane servis ediyorum kendime.



Zaman zaman önlük takıyorum. Ne zaman? Mankenlik yapmam gerektiğinde. Bazı marifetli kadınlar var hani, onlardan biri de Ece ya hani. Öyle güzel şeyler yapıp ediyor ki, şaşırıyoruz yani. Bu da bizim mutfağımızın adına yapılmış çok keyifli bir önlük. Takıyorum, giriyorum mutfağa... Şakacıktan tabii.


Vişnesini Hayati Kaptan toplamış bahçesinden. Bende kızılcık tarhanası var. Vişneli kızılcık tarhanası kaynattım azıcık! Ekşisine kurban olsunlar, öylesine lezzetli. Soğuttum. Yulaf üzeri bir akşam yemeği oldu. Biri yer biri bakar olmaz. Yapın.



Laymonata demiştim. O lezzet küplerim yine hazır ve nazır dondurucuda bekliyorlar. Canım sıkı bir soğuk içecek istediğinde, hoooop al sana bir bardakta iki üç tane. Bızzzt aletinin kıracağında çıkır da çıkır ufalanmış buzlar... Votkalı kumkuatımdan iki parmak, iki de meyvesi...

Dediydi dedimdi...

Cumartesi, Temmuz 17, 2010

Yeşil domatesli risotto

Delirdi kadın diyeceksiniz. Deyiniz. Umurumda değil. Şunu farkettim ki biz yeşil domates mevzuunu pek ihmal etmişiz. Tamam pembesiydi, bordo yeşil alacalısıydı, sarısı veya turuncusu falandı son zamanlarda yolumuza çıkmaya başladı doğrusu. Yine de var mısın yok musun kırmızısı, kırmızı domatesten başkasını pek görmüyor gözlerimiz.

Uyumsuz bir malzeme gibi duruyor sanki öyle yeşil yeşil. Ham ya, olgunlarının tadına alışmışız ya bir kere. Oysa, biraz oynaşmaya başlayınca kaynaşmaya da başlıyor insan yeşil domateslerle. Azıcık şekerini unutmaz eklerseniz yanına, girdiği her yere müthiş bir ayrıcalık katıyor. Risotto denememin sonucu da, bilmem ki nasıl desem, içinde zengin lezzetler barındıran olağanüstü bir sonuçtu.

Yeşil domates temizleyip yıkamayı galle gulle tarifinin sahibi sevgili Reşide'den öğrendim ya, sırtım yere gelmez artık. İşte yine aynen öyle temizlendi bir kocaman yeşil domates. Doğrandı ufak ufak, serçe başından da ufak. Beraberinde sarmısak dişleri üç beş tane ve bir kocaman baş da soğan ile, yine bildiğimiz gibi sızmada döndürüldü hayli. Deniz tuzu ve taze çekme biber değirmenleri her daim elimizin altında nasılsa, kırt kırtladık tabii.

Yeşil domateslerime tat arkadaşı olarak gelecek neler olabilir diye düşünüldü o sırada, tahta kaşık elde, ince bir müzik arkada.
Risotto kolay iş değil tabii, terletir yani ocak başında dikil öyle, çevir haaa çevir. Emeklerin boşa savrulmaması için yeni lezzetler konusunda iyi düşünmek gerek, mümkünse İtalyanca düşünmek veya İtalyanca şarkılar eşliğinde düşünmek akıl kârıdır ;)



Kararımı taze bitkilerde kıldım, biberiye, mercanköşk ve defne yaprakları. Az daha da onlarla çevirip Arborio pirincini ekledim...; derken sıcak suyunu, azar azar, çektikçe. Elimi kaşıktan hiç ayırmadan çevir ha çevir, taa ki bir noktada ısırdığınız pirincin biri artık yenilebilir olduğunu müjdeleyene kadar.


O noktada bol miktarda zerdeçal* ve rendelediğim Ünal sepet peynirinden** kattım, az daha karıştırıp kıvamlandığında söndürdüm ateşini.



Servis anı geldi çattı, üç beş dakika dinlendirdiğimiz risottomuzun üzerine Carrefour'un otlu sarmısaklı eritme peynirinden ve taze kekik yaprakçıkları koyduk. Yedik.

Tat ki ne tat.

Bir kere ve bin kere, pişmiş yeşil domates peynirlerle çok yakışıyor.

Kadın deli meli ama bir yandan da Kedili Mutfaklar'ın Yeşil Domates Külliyatı oluşuyor.

Fena mı?

----------

*Aslına bakarsanız safran kullanmak isterdim, yoktu. Rengi, olması gereken o kırmızı sarının ortalaması, koyuuuu turuncu olan safran bulamıyorum.

** Tabii ki risottonun ilacı parmesan. Vardı ama kullanmadım. Yerli peynirleri yakıştırmak istedim risottoma, yakıştı nitekim.
Yeşil domatese yakıştıramadığımdan şarap kullanmadım.

Çarşamba, Temmuz 14, 2010

Galle gulle

Akşehir'in yeşil domatesli tarifi Reşide Hanım'dan :)

asmira dedi ki..., diye yeşil domates soslu spaghetti yorumlarıma düşen tarif için, kesinlikle şehirli bir yemek değil demek isterdim ama adı üstünde, Akşehir yemeğiymiş! Devamı da şöyle geliyor...

yeşil domatesi anneannem kendi annesinden öğrendiği usulle yapar, delirerek yeriz: (o evinde bu işlerde kullandığı taşla yapsa da) havanla domatese sertçe vurup domatesin parçalanmasını sağlıyor ve sonra domatesleri yıkıyor.böylece çekirdekler gidiyor.iri iri doğruyor onları, soğanlı, bulgurlu, yeşil acı biberli ve kırmızı domatesli hafif dirice pişiriyor.üstüne de sarımsaklı yoğurt...akşehirde "galle gulle" deniyor bu yemeğe:) izmirdeki tüm komşularına öğretmiş.:)hazırlamak 5 dk, pişmesinden ne olacak ki zaten?


Biraz aşağıdaki 'sızmalı bulgurlusu' diye tariflediğim yemeğime çok benzese de, Asmira'nın tarifi beni çok yönlü sevindirdi doğrusunu isterseniz. Öncelikle dördüncü kuşaktan tarif takibeden Asmira'yı kutluyorum. Yeşil domatesin döverek parçalanıp, yıkanarak çekirdeklerinden arındırılması derseniz olağanüstü bir yöntem. Tek çekirdek bile kalmıyor ve böylece yeşil domates ekşisinden de büyük ölçüde kurtulmuş oluyoruz.



Kırmızı domateslerin kabuklarını soyup çekirdeklerini de sıkarak akıttım, soğanlarımı irice doğradım, biberlerim derseniz acıdan da acıydı. Önce tüm malzemeyi sızma ile kendi suyunda pişirmek, sonra yeterince bulgurunu, suyunu, tuzunu, azıcık şekerini, taze çekilmiş karabiberini eklemek filan, hep bildiğiniz şeyler zaten. Bu karışıma Reis'in kepekli pilavlık bulgurunu ekleyince, burnuma çekmek istediğim köy kokusu da geldi sanki. Çok pişmesin aman, Asmira'nın dediği benim de sevdiğim gibi, diri diri kalsınlar şööyle.

Oldu bittiyse, tabakların dibine bol sarmısaklı yoğurt, orta yerine de..., vaay beeee.


Böyle işte, Akşehir ilçemizden galle gulle.

Teşekkürler Asmira, ömrüne bereket Reşide.

Salı, Temmuz 13, 2010

Kızarmış yeşil domatesler

Bu yaz tutkum yeşil domatesler olunca (sağolasın Mine'si), ister istemez Fried Green Tomatoes at the Whistle Stop Cafe filmini hatırlamak düştü bana. Yeşil domates kızartması kesinlikle bu filmle birlikte girmiştir aklıma. Şimdi de, geç de olsa artık mutfağımda.

Polentalık mısır unumla beyaz un karışımı kullanacağım kızartmak için. Lakin ekşiyi çok sevmeme rağmen bu yeşil domateslerin ekşisine güvenemiyorum, biraz kırmak mayhoşlaştırmak gerekiyor. Hâl böyle olunca da şekerden medet ummak akıllıca geliyor bana. İkişer kaşık una bir koca kaşık pudra şekeri görüyor işimi. Kırmızı toz biber, deniz tuzu baharat ve ot karışımımla unlar ve şeker halleşiyor.


İki yumurta sarısı çırpıldı. Unlu karışımıma cajun seasoning de eklendi, o da zaten çeşitli baharatların sarmısak soğanın falan karışımı. Orta boy domatesleri dörder dilime ayırdım, kalınca olup sulu sulu kalsınlar içlerinde, dışları kıtırdak olsundu amacım. Oldu da.


Önce unlu karışıma, derken yumurtaya buladığım dilimleri kızartmak için sızma kullandım. Lezzette tavan yaptık. Dilimler kızardı bitti. Aynı sızmamın içine geri kalan iki yumurta akını çırparak attım. O da yayılıp kızardı bir güzel, çıktı dışarı. İki kocaman avuç maydanozu attım bu sefer kızartmak üzere.




Kızarmış yumurta beyazının üzerinde servis edilen kızarmış yeşil domates dilimlerini kızarmış maydanozlarla süsleyince...


... ya da dilimleri taze nanenin ferah kokusu ve görüntüsüyle başbaşa bırakınca..., çoook güzeldi çook.

----------

İşin tuhafı, ben filmin uzun uzun bölümlerinin mutfakta geçtiğini, sürekli yeşil domates kızarttıklarını falan zannediyordum. Yeniden izleyince aaaa bir de baktım ki yokmuş öyle detaylar ve de hattâ adam öldürüp kızarttıkları sahneler daha da uzun!

----------

Var mı bir bilen?

Netten edindiğim bilgilere göre kızartılan yeşil domatesler tarlada kızarmayan, hep yeşil kalan domateslermiş. Fikrimce, mevsim sonlarında turşuluk diye tezgahlara yayılan yeşil domatesler o yeşil domatesler olmalı. Var mıdır yani, kızarmayacağım ille de yeşil kalacağım diye tutturan domatesler?

Cumartesi, Temmuz 10, 2010

Orospu usulü spaghetti

yeşil domatesli



O bir sokağın dilberi... O bir kaldırım yosması... O bir şıllık ve dahi aşifte... Elleri dert görmesin, bu da O'nun makarnası. Spaghetti alla puttanesca, çevirelim Türkçe yapalım, adlı adınca 'orospu usulü spaghetti'.

Adı doğrultusunda alelacele bir makarna olması gerekiyor. Kadının bacaklarını açıp kapamaktan artan vakti dar ya. İki ara bir dere karnını da doyuracak, e ne yapsın? "Allora hazırlama süresi yirmi dakikayı geçmeyecek," der İtalyanlar. "On dakikada yer on dakikada da hazmederse, kırk dakika uzuuun bir zaman kaybı zaten." Kadın bu vakti evinde yavuklusu/belalısı ile geçiriyor. Hazmetme süresine dahil onun da gönlü hoş edildi mi aynen sokaklara dökülüyor, dakika kırkbir ;) ** Vakit nakittir.

Hani böyle böyle der ya bu İtalyanlar, bir yandan da tarifini verirken orospu makarnasının nedense hep aile büyüklerinden bahsederler! Yok Nonna Maria'nınki, yok Zia Roberta'nınki gibi. Ben de anlamadım vallahi.

Neyse canım, bu da Annoya'dan pasta all'acciuge* olsun bakalım.

Spaghetti kaynamış tuzlu ve azıcık sızmalı suyun orta yerine demet gibi diklemesine bırakılır. Suyun içinde kalan kısımları yayılmaya başlayınca, suyun üstünde ve tencerenin dışında kalanları hafif darbelerle suya iteriz. Acilen bir iki döndürürüz sonra kaşık yordamıyla, ki yapışma halleri olmasın.
Kullandığım linguine al dente yumuşama durumuna geledursun, biz sosu hazırlayalım. Acele edelim, hattâ bir telaş bir telaş; iş var torbada...

Bir derin tava veya sos tenceresine sızmayı gezdirdik şöyle bir. İçine üç dört diş patlatılmış sarmısak, acayip acı biber ister kuru ister yaş. Acının acısı kuru arnavut veya süs biberleri benim seçimim. Acının iyice gözünü çıkarmak istiyorsam biberleri çekirdekleriyle, yoksa çekirdeksiz kullanıyorum.
Sarmısaklar altın sarısı olunca yanlarına keyfe kadar ançuez, iki üç yemek kaşığı kapari, çekirdeksiz kara zeytinler ve iri iri dövülmüş ceviz giriyor. Benim elim boldur. Sınırlı kullanımda 4-5 ançuez, 10-15 zeytin, iki yemek kaşığı kapari yeter. (Cevizi bugünlük kullanmıyorum, günlük istihkakımı sabah tüketmiştim!)

Malzeme birkaç dakika sarmısaklı biberli yağda döndürülür. Domatesli yapmak veya yapmamak o gün canımın keyfine bakar. Yapılacaksa eğer, bu sos için domateslerin kabuksuz ve çekirdeksiz halleri tercihimdir. Zaten az pişecek bir sos olduğundan böylesini uygun görürüm.
Ve deeee işte flaş olmaya neden olacak durum. Bu sefer domatesi yeşil olacak.


Al dente olmaya yüz tutmuş spaghetti süzülüp sos tenceresine aktarılır. İki dakika da orada çevrilip bulur kıvamını. İncecikten maydanozu da doğranır üstüne.
Valla kim yapmışsa, adı neymişse, kimle kim yemişse...
Söyleyecek söz bulamıyorum.
* pasta all'acciuge 'yi böyle de yaptıktı, namusu müseccem olanlar orospu makarnası demezler...;)

** Ayrıca ne demiş Giuseppe Garibaldi, "It will be maccheroni, I swear to you, that will unite Italy."

Pazartesi, Temmuz 05, 2010

Yeşil domates işleri

Sızmalı bulgurlusu



Olamaz bu kadar lezzet. Cennet yemeği midir yoksa bu sızmalı yeşil domates? Ellerimle toplamışım çeşit çeşit domatesleri, ham ham. İçlerinde renklenince pembe olacaklar var, dallarında salkım salkım sallanacaklar var, kızaracak kocamanlar, bozaracak ufalaklar var. Onlar çok çeşit, ben de çeşitlerim onları, çeşit çeşit yerim.


Orta boy yeşil domatesler, kıtır kıtır acısız yeşil bibercikler ve minnoş kırmızı çeriler girsin zeytinyağlı yemeğine. Dilim dilim kesilsin domateslerim önce, bol soğan piyazı ve sarmısak dişleri ile karışsınlar. Karabiber taze çekilsin, deniz tuzu, şekeri ve sızması eklenip harmanlansın.

Ekleyip suyunu da pişirdim orta ateşte. Bir kapalı avuç kepekli bulgur, bir koca avuç maydanoz doğranmış, elma sirkesi o da olsun olsun bir kahve fincanı, katın hepsini altını kapatmaya yakın.

İyi saatte olsunlar. Eûzü besmeleyle yiyin, burası cennet!
Adaçaylı turşusu


Küçük boy yeşillerimi bir kavanoza bassak da turşu olsalar. Kaynamış da soğumuş suyu kavanozun orta yerine kadar doldurup, deniz tuzunu da içine, şıkı şıkı sallayıp eritin. Dörde bölünmüş domatesçikler, patlak bir kırmızı arnavut ve patlak sarmısak dişleri, bir dal adaçayı, kapatın kapağını. Bir kapağının bir dibinin üzerinde ters yüz ede ede bırakın turşulaşsın.


Adaçayı da nereden çıktı demeyin. Fikirlerimin inceliklerinden belli ki. Beş gün sonra tattığımda nasıl da keyif verici bir inceliğe doğru yol aldığımı anladım. Birkaç gün daha dursun ister salamurasının içinde. Sonra adaçaylı turşular serisi No. 1 olarak kaydolur kafama.

Fırında soyalı, kimyonlusu


Daha da iki kocaman domatesim var yenme şekli keşfedilmeyi bekleyen. Fırında olsunlar. İncecikten dilimlensinler, bir baş taze sarmısak dişine, yine o mini biberlerle çerilere aşkla sarılsınlar.
Şirince'nin kekiğini, Tariş'in deniz tuzunu, taze çekilmiş karabiberi, bolca kimyonu, bir avuç şekeri ve soya sosunu da alsınlar aralarına. Taze kaşar rendesi ile harmanlanıp, incecikten sızma örtsün hepsini yataklarında.

Fırında güzel bir su koyveriyor, ekşi desen olmaz, tatlı hiç değil. İki üç kere o suyunun içinde alt üst ediyorum ve pişmiş halinde yine bol peynir rendesi serperek beş dakika daha fırınlıyorum.


Yeşil domates yolculuğunun cennet duraklarından birinde daha durduk.
Var mı inecek binecek?
----------
Korkuyorum, bu yol uzayabilir, her an her şey olabilir, arkası gelebilir.

Cumartesi, Temmuz 03, 2010

"Bahçe bar (bağ) veren de gel" *

Bu görseller ve kısa yazısı yine bir http://www.mineflora.com/ klasiği olacak. Annoya özlemiş Mine'sini ve bahçesini, düşünmüş ki onlar da ona hasrettir mutlaka, düşmüş yollara. Hoş bulmuş, hoş görmüş.

Bahçe yemiş yağmuru, içmiş suyunu bahçelikten çıkmış, kadrolu kadrosuz kedileri ve meskûn mahâl köpekleri ile sanki bir mini cengel.


Bahçenin adeti, oturup hoşgeldin kahvesi içmenin hemen ardından çıkıp dolaşarak çöplenmek. Allah ne bahşettiyse artık, o ağacın dutu, bu ağacın fındığı, böğürtleni, hıyarı, biberi, domatesi tadımlık olarak götürüyoruz bir yandan geze geze... Dolduruyoruz elimizdeki koca yoğurt kovalarına da gözümüzün kestiklerini, oturup bahçede yemelik diye..., Oyaaa'nım evine götürsün diyeeee...


Kabaklar bir yandan günlük tüketimde kullanılırken öte yandan da tohumluğa yatırılıyor. Yere düşmekle cevher birşey kaybetmez kadr-ü kıymetten; kabaklar değerleniyor üstelik, seneye bin kabak!

Çiçeklerini de topladık aaaah ne alâ... Öğle yemeği olacak bahçe omletimiz için hazırladığı yumurtalı karışıma batırıp bir güzel kızarttı Mine'si onları.



Şu tabak var ya, değişmem hiç bir beş yıldızlı altın yaldızlı tabağa.


Topladığım çeşit çeşit yeşil domateslerden yaptıklarım, yani la deuxieme épisode sera prochainement diffusée sur vos écrans ;)


Haydaaa azcık siesta. Ben sana Fide desem uyar mı kedicik?



* http://www.turkudostlari.net/nota.asp?turku=19527