Kedili Mutfaklar

Çarşamba, Şubat 22, 2012

Kabak kabak değil, şekerleme mübarek


Sevgililer Günü için özel tatlı hazırlamıştım.  Her şey tamamdı, size sadece yapıp yemesi kalmıştı. Bayılacaktınız.  Ama ne oldu?  Tatlım size afiyet olacağına, ben üzerinize afiyet oldum. Bizim ailenin bir bölümü hastanede, bir kısmımız da evde geçiştirebildik Nora virüsünü. Günlerce, yemek mi o da neymiş, halleri...  Ardından da kalıcı tatlı yememe, kahve içememe durumları...  Bakıyoruz bakalım, elbet  bunlar da geçer.


Esas malzemem kabaktı.  Balkabak.  Ben yine büyükçe bir tava almıştım elime, yanmaz yapışmaz cinsinden.  İki dilim kabağı parçalara bölmüştüm.  Beraberinde portakal, şeker, kakao, çubuk tarçın ve karanfil.  Portakalın suyu ve tırtıklanmış kabuğu da tabii ki.  Şu narenciye kabuklarını soyup soyup attığımız günlere kahroluyorum ya neyse...


Su yok.  Üzerini sıkıca örtüp köpürene kadar kendi suyunu koyvermesini bekledim.  Sonra aldım fırın kağıdı üstü folyo örtüsünü*, tıkır tıkır, suyunu çekene kadar arada kabakları ters yüz ederek kısık ateşte bıraktım.


Hadi kabak, kabak tadındadır diyelim.  Ya bu içinde pişirdiğim, kakaolu portakallı sos?  Bu karanfiliyle tarçınıyla, kakaosuyla..., kabuğuyla suyuyla portakallı sos?  Kabak tadı mı bırakır kabakta?  Nasıl olsa bayılacaksınız bari geç kalmayın, bayılın artık.  Çikolatalı kabak şekerlemesi oldu bu. 

Nora müsaade etsin, derhal yeniden yapılacak.

Sevgililere her gün yedirin bu kabağı, doyamayacak.


* Bir süredir pişen malzemenin folyo ile temasını önlemek için, folyoyu altında yağlı kağıtla birlikte kullanıyorum ya, geçen gün Martha Stewart yağlı kağıtla astarlanmış hazır folyodan bahsetti.  Bu güzel haber, yakında bize de gelir umarım.  

Salı, Şubat 07, 2012

Nane benim, el ne karışır



Ne yiyeceğim önemli tabii ama yediğim her neyse, nasıl yediğim daha önemli.  Bu sıralar naneye yükleniyorum.  Yediğim önümde yemediğim arkamda naneleniyor.  "Yine ne nane yedin bakalım?" diye sorgulara suallere tutuyorum kendimi.

Naneyle bozmama neden tazeliklerimi, yeşilliklerimi aldığım pazarcı.  O da, benim naneli hallerimle bozmuş durumda.  Bir iki anlattım adama, "Var ya şu senin naneler, bırak sade salatalarımı girmedikleri yer bırakmıyorlar mutfağımda," diye.  Artık beni gördüğü her İcadiye* Çarşamba'sında peşimden nane demeti ile koşuyor.  Şu hale geldik adamla: O bana tıka basa bir büyük poşet dolduruyor. Ben içinde ne olduğunu bilmediğim bu poşet dolusuna O ne derse ödüyorum.  O, hemen ödememin akabinde elime, "Bu benden abla," diye kocaman bir demet nane tutuşturuyor.  Salak yerine konmanın mutluluğu ile sırıta sırıta uzaklaşıyorum oralardan.


Sadede geleceksek eğer, esas derdim naneli yağımı anlatmak. Bayılıyorum.  Bir minik kavanoza nane yaprakları, portakal kabuğu tırtıkları, sarmısak dişleri, kuru süs biberi ve deniz tuzu tanecikleri koyuyorum.  Sızma örtüyor hepsini iki üç günlüğüne, sonra süzerek bir şişeye alabilirsiniz.  Tadarak anlıyoruz o süreyi,  neyi ne kadar koyduğumuza bağlı olarak değişecektir lezzetlerimiz.  

Benim naneli yağım bu minik kavanozdan süzülüp çıkmaya vakit bulamıyor.  Her yere kullanıyorum.  Sonra yine, yeniden..., nane benim, naneli yağı ben yapıyorum, el ne karışır.




* Kış oldu mu pazarcılar yeşilliğe su göstermezler, donmasın maksadıyla.  Kış pazarlarının en iyi tarafı bu.  Yeşilliklere dakika başında su püskürten marketsel mekanizmalar sinirlerimi bozuyor.  Tam elimi uzatmışım, bir demet turp seçmeye hazırlanıyorum diyelim, haydiiii dirseğime kadar sırılsıklamım. Başlıyorum turpuna da..., canım İcadiye Pazarı'm benim, işte bu yüzden.

Bunları da okuyun!


Naneli anlatılarımdan biri
Bir başka naneli yazım
Nane yağı:  Alternatif/bitkisel tedavilerde kullanımı için. Müracaat eczane, aktar... :)

Çarşamba, Şubat 01, 2012

Madem her yerde kar var...



... kar yiyoruz kaaaaaaar

Kar Helvası'nın esas olanı pekmezlisi. Benim yaptığım mürverli. Mevsiminde kaynamış, çok canım çektiğinde tadımlık kullandığım mürver reçelimi kara kattım. Kar bir mini çanağa dolduruluyor, ortası oyulup içi istenen kadar canınızın istediği lezzetle dolduruluyor. Karıştıra karıştıra yeniyor.

İstanbul için son gün.

Kar yiyoruz kaaaar...

(Facebook'a koyduğum bu kısa not ve fotoğrafın güzelliğine kıyamadım, Kedili Mutfaklar'ımda da bulunsun ;)