Kedili Mutfaklar

Salı, Mart 30, 2010

Adını koyamadığımın iletisi!

Les oeufs à la coque


Evet efendim, ömrümde ilk vallahi, alâkok yumurtalarıma sızma dolaştırıp yememiştim hiç. Bu Pazar yemiş oldum. A là coque deyişimin dudaklarımdan döktüğü o muhteşem fransız aksanım!., yerken üzerine herbs de provence serpiştirmem...

Provence, Marseille'de bir bahçede ılık bir bahar sabahı, bir elimde sımsıcak mis gibi bir baguette...


Heeeey nerelere gittim ben yaaa?
Geri dön geri döön, ne olur geri dööön...

Artichaut ton sur ton

Erişti nevbahar eyyamı şarkısı ile bahçelerde enginar leylim yar türküsünü mutfağımda birlikte terennüm ettiğim günler geldi şükürler olsun. Limonla ayıklatıp suya filan bastırtmadan, esmerleşmesinler diye kendimi dar attığım mutfağımda enginar pişirme halimin mevsimi işte. Var mı benden mutlusu?


Bir ilk daha, şimdi anlatıyorum, aha böyle aha aha şöyle... Yaman oldu vallahi, enginarın böylesi...
Olanca maydanoz sapı kesilmiş, yarıbaş sarmısak dilinmiş, iki soğan ile iki patates rendelenmiş, enginar sapları inceden kıyılmış... Sızması bol tutulmuş, iki limon sıkılmış ama birinin kabuğu tırtırlanıp katılmış. Tuzum nasıl tuz biliyorsunuz artık, top biberlerim renkli...

Suyunu da koy, pişir.



Özlü. Müthiş bir sos. Ekşisi gerçek ekşi. Şekerle tatlandırılmış sızmalılarımdan değil.

Pastel. Uçmuş sarılar, küflü yeşiller ton sur ton.

Bir bayılalım, bir bayılalım...

Bavette all'acchiuge cotto al sugo di pompelmo

Çok fena makarna yaparım. Bir pasta bolognese derseniz mesela, sosunu/ragù bolognese yapmak saatlerimi alır. Bazı da onbeş dakikaya her işini sığdırıp tabaklara yerleştirdiğim makarnalarım olur.

Pazar makarnası, yine günün keşfiydi. Acilen hayatımıza giren bir pasta/makarna düşü gibiydi.

Mükemmeldi. Kendime 'rastgele' çekip girdiğim mutfağımdan bir çıktı, pir çıktı.

Daha önceleri neredeydi'ydi...

Aldı başını, bir kabuk merakıdır gidiyor

Yabancı ahçılardan yapıştı bana mutlaka, her yere narenciye kabuğu tırtıklıyorum uzun zamandır. Ekşici hem de acıcı olduğumdan limona bayılıyorum. Daha az ekşi olsunduysa, greyfurta yönleniyorum. Portakallı yaptıklarımın tatlı acısına bayılıyorum.

Pazarın makarnası pasta all'acchiuge cotto al sugo di pompelmo. Var mı böyle bir şey? Yok.

Eh olsun o zaman, yapın da, greyfurt suyunda ançuezli makarna...

Tencereye su, tuz, karabiber, kuru otlar ve sızma ve greyfurt suyu ve deeee greyfurt kabuğu tırtıkları koyulsun, kaynasın. Bavette/yassı spaghetti Barilla'dan, atılsın. Al dente pişsin, bu pişim tarzı için koyduğumuz suyun miktarı makarnaları fazla aşmasın. Çektiriyoruz ya suyunu!

Kapatın altını, taze soğan ve maydanoz doğrayın şimdi de. Karıştırıp alın tabaklara, ağız tadınızın istediği kadar ançuez ve kırma yeşil zeytinlerle servis yapın.

Yaptınız bitti mi?

Ne derler, boşal da semerini ye gibi bir durum oldu burada.

Sizde?


Bir 'bence' not! Makarna dediğin bol suda haşlanacaktır iddiası biraz tevatür bence. Lokanta işi. Oralarda koca tencerelerde litrelerle su kaynatıp içine sepetlerle batır batır çıkar yapıyorlar makarnaları, İtalyan usulü oluyor. Evlerimizde haşladığımız aile miktarları için çoğumuzun yaptığı 'suyunu çektirmek' daha akıllıca. Ya da makarnaları delikli kepçeyle alıp suyuna çorba yapmalı, bence.

Perşembe, Mart 25, 2010

Son dakika olmasa da...

Türkçe'ye vah açılımı...


"Merağbaağlaaaar. Yeni Türkçe'de insan selamlamaca oluyor, merağbaaağlaaaar. Ben bu konuşma hallerini gençler kullanıyor zannediyordum, yanılıyormuşum. Koca koca kadınlar, kazık kadar adamlar da başladılar, yuvağrlıyoooğrlar da yuvarğlıyoooğrrrrlar kelimeleri. Türkçenin başına ciddi ciddi bir haller geliyor. Yapmayın, etmeyin güzelim türkçemizin içine...," diyor Annoya'm.

Biz hep aynı miyavlıyoruz. Miyavlamacayı bozan Türkan Şoray gibi olsun mu? Her kelime arası maw yani, evet maaayani, hayır mıııyani, olur muuuayani, olmaz aaaayani, gelir uuuuyani, gider hııııyani... Hay yaniler götürsün. Konuşarak bozma kendini Türkan Ablammm, mecbur değilsin muhtaç değilsin o programlara... Sen oyna, sen oyna, sen oynarken kraliçesin, sen sadece oyna.

"Çingeneye sürgün" açılımı


Ağlamaklıyım. Şopar açılımı gününde yaşadığım travmayı atlatamıyorum. Göbek atan atanaydı. Tevekkeli insan atalarımız, "Çingenenin yüzüne tükürmüşler, yağmur yağıyor demiş," dememişler.

Boynuma bağlanan karanfili önce bir matah zannettim ama herkesten önce ayıldım duruma. Hani kendini bilmezler, vicdansızlar kedi köpek arkadaşlarımızı toplayıp ormanlara, çöplüklere döküyorlar ya... Şoparları da atacaklarmış işte öyle uzak yerlere. Şopar da zaten köpek demekmiş. Annoya'm bana bazı bazı Şopar der, köpek seni, der ama sevgisinden söyler... Yoksa çingeneye dobra dobra çingene demiş çocukluğundan beri, yine öyle der, yine öyle der tabii ki.

Hah bakın kızdı bana, tabii ki lafına da uyuz çünkü. İki kelimenin arkası tabii ki; her sorunun cevabı tabii ki.... "Tabii ki ama, tabii olan neymiş yahu?" diye alevleniyor bu lafı duyunca. "Bağlayacaksın bir yere ki, tabii ki'yi kullanabil. Balon gibi havada bırakamazsın tabii ki'yi. Ha bir de Kiboş'un söylediği gibisi var ki o daha da vahim, tabii ki de."

Hah aklıma iyi ki Kiboş'u getirdin Annoya'm, Kiboş'lu bir fotoğraf var hani, internet yıkılıyor vallahi, yağmur gibi yağıyor halâ. Ay bakanın nefsi körlenir anacım!...! Hani beni de ameliyat ettirmiştin ya, nefsim körlensin diye :(

"Hadi hadi zırvalama," dedi Annoya'm. Gelecek açılımları ona bırakıyorum.

İkizlerimizin güneşe açılımı

Denise bebek ikizlerimizin erkeği. Artık havalar güzel, güneşlenmeye çıkıyorlar sık sık. Güneş kremleri sürülüyor, al al oluyor suratçıklar, bakmaya doyamıyor insan.


Kızımız Asia, Ablam Hülya'nın kucağında. Yeğenim Aylin'de elciğini öpüp kokluyor. Duyan duymayana söylesin, ikizlerimiz Eniştem İnal'ın kızkardeşi Nilay'ın torunları.


Anne Defne ve Asia bebek, tam da anasına bak kızını al hallerindeler.

Ayşe'den bir kısa ve "özel" açılım!

Okulumuzun en güzel kızlarından ve medar-ı iftiharlarımızdan Ayşe Kulin. Oluyor mu bir de durmadan babaanne. Chiara yedinci torunu, sekizinci de yolda galiba. Aslanlar gibi dört erkek evlat yetiştirmek boru değil yani.

Bizden açılım

Aportman görevlimiz İsmail'in torunu, favori bebeklerimden Özgenur büyüdü, koca kız oldu. Kedi hayranı üstelik. Sokak kedilerimin mamalarını dedesiyle birlikte vermeye bayılıyor. Bize sık sık gelmesindeki maksat derseniz Cancan'ın kuyruğu.


Şu vaziyet saklanıyor benimki. Aradan gözetlemece, yani, "Hadi gitsene Özgenur, rahat bıraksana beni," pozisyonu.

Bu poz da oğlumun kuyruk acısını gösteriyor.

Özgenur da korktu gitti zaten.

Gecikmiş haberleri açtık.

Annoya & Cancan

Pazar, Mart 21, 2010

Kapuskanın final sahneleri

Yine mi demeyin. Evet yine, kapuskanın ta kendisi pişecek önce. Sonra da ta kendisinin üzerine yapılan bindirmelerle..., hani demiştim ya bu kapuskayı ziyafet sofralarına ayar edeceğim diye, işte geldi bu hale.

Ya bakınız şu linke önceden, ya da atınız bildiğiniz usulde etli veya kıymalı bir kapuska ocağa, hani şöyle kafa kadar bir lahananın üçte biri şeklinde. Akılda bulunsun lakin ki baharat manyağı yaptım lahanayı.

Baharat işim dolambaçlı biraz. Moda gezilerden BAE ( دولة الإمارات العربية المتحدة, Dawlat al-Imārāt al-'Arabīyah al-Muttaḥidah) cruiselarından birine katılan Ablam Hülya'dan rica etmiştim. Mutfağımı inim inim inleten baharat karışımı kokularına boğdu beni. Tarihim kıt, coğrafyam eser miktarda; BAE'ni de sular seller gibi sıralayamıyorum haliyle. Hele bakıyorum ki ne göreyim, Umman'ın başkenti Muscat. Hani şu bizim ufacık tefecik içi dolu lezzetçik cevizler gibi aynen.
Aklı dilinde damağında olanlar pek aşinadır o minnoş cevz-i bevvaya. Bayatlamış bir tanesini de Cancan'a veririm, hop hop koşturur canım ordan oraya.

Diyeceğim şu ki, Muscat'tan alınmış benim acayip baharat mixler..., bir parça macun çemen ki amaniiin olmaz böyle şey..., ve deee kırmızı biber; kırmızı biber iri toz çekim, artık nasıl biberlerin şeyiyse o öyle, acısı gözünden çıkana kadar balı da iniyor mideye.

Baharatçı'nın bana özel hediyesi de koyulmuş yanlarına, pakete, bir adet muskat.

O baharatlardan kullandım işte kapuskamın içinde. Limon kabuğu tırtığı ve suyunu koydum. Bir küçük paket TAT domates püresi ve deee pişince maydanoz doğradım bolca. Sizin yapacağınızda Doğu mutfaklarında kullanılan baharat çeşitlerinizi hallice katmak pişmekte olan lahanaya.


Bu lezzet zaten adamı dellendirir. Üstüne üstlük hali de, aynen söz verdiğim gibi, çedar peyniri ile fırına vermek suretiyle gerçekleşti. Hatta bir miktar otlu peynir mevcudumdan da ufaladım üzerine. Bir bardak et suyu da ilave ettim, dondurucumun hazır ve nazırlarından.


Ben bittim yaaaaa, fena oluyorum.

Muscat'lı baharatçının kulakları çınlamak değil ötecek eminim.

Söz bu yıl son, daha lahana lafı etmem...

Lakin unutmayalım, misafir çağıralım akşama, şahane bir final yapalım 'kapuska'ya.

Perşembe, Mart 18, 2010

Kek atılır kafadan, bir tutulur ki...

Ne anlarım ben kek yapmaktan? Sponsorlarıma yağ çekmek maksadıyla kalkıştım.

Fındıklı kek bu, malzeme seçimi benden, ölçüler de benden; 100% benden yani. Eğrisi doğrusuna denk geldi diyeceğim ama olmaz ki bu kadar. Fındığın has lezzetini + aromasını + yağını falan bu kadar birbirine kırdırıp böyle de muhteşem fındıkçı bir kek yapılmaz ki...
Şimdi ben kaç zamandır fındık yağı almayı düşünüyorum ya. Bilmiyorsunuz ama öyle. Kullandığım bir malzeme değil. Taaa o bizim Finduklu Lezzetler zamanı mutfakta bulundurmuştum bir şişe. Görüp göreceğim fındık yağı o olduydu. Son zamanlarda ise, "Yaz gelmekte, yine alsam belki patlıcan biber filan kızartırım," düşünceleriyle haşır neşir kafamın mutfak bölmesi.

O bölme bu minvalde çalışırken Yudum'dan gelen teklife atladım. Ertesi gün göndermişler Kedili Mutfaklar'a yeni ürünleri Sırma Fındık'tan bir litre.

Fındık aromalı Sinangil unum var, onlar da eski sponsorlarım hani...

Minik fındıklarımı sorarsanız, henüz kuru yemişçi sponsorlardan teklif gelmediğinden, cebimden harcayıp almışım...

O fındıkların 150 gramına, bir kaşık fındık yağında döndürüp renk attırdım önce. Bir kapta 250'şer gram fındık aromalı kekun ve toz şekerle, 200'er miligram fındık yağı ve yoğurdu iki yumurtayla bızzzztladım.

Kızarmış fındıkları bızzzztlayıp, greyfurt kabuğunu da fındık tadına eşlik etsin diye tırtıklayarak kattım bu malzemeye.

Girdi fırına. Bilinmez ne kadar pişti. Poffff kabardı.

Ben desem ki, "Biraz fazla mı kızardı ne?"
Siz deyin ki, "Aaaa yanmış ayol!"
Ben de kızsam, "Lezzete gelin siz lezzeteeee..."



Bir yedim ki,... afiyetle şeker oldu. Yenilikçi adetim olur olmaz her yere narenciye kabuğu katmak, fındık tadına da pek yaraştı.
Yanına bir çay demleyin tabii.

Boğaz tokluğuna reklâmları izlediniz.

Pazar, Mart 14, 2010

Maydanoz sapı her yere...

Kara pirincin maydanoz saplı muhteşemi


Bu evin maydanoz aşkı bir yana... Demet demet yeniyor mübarek. Sap meselesini de çözdük, bir de bakıyorum ki yerleşmişler bir torbacığa, mis gibi beni bekliyorlar dolapta. Nereye koysam ben şimdi bunları gibi bir derdim olmaz nasılsa, ne yapacaksam oraya yakıştırırım gider.
Kara pirinç haşlamasında da kullandım, enfes. Lundberg Black Japonica bol suda kaynadı önce. Aynen kaynadığı suyun içindeki pirinçlere maydanoz saplarıydı, taze zencefildi, limon kabuğuydu, sarmısaktı, tavuk suyuydu, baharatlı deniz tuzuydu, soya sosuydu, kırt kırt biberdi, sızmaların sızmasıydı ekledim durdum sonra.
Kısık ateşte pişmeye devam. İki aşamalı pişme oldu böylece ve zor yumuşayan kara pirinçlere iyi geldi doğrusu. Risotto gibi hem sulumsu da hem de dirimsi oldular ki, tam benlik.
Altını kapatmadan önce ZYTN'nin 'köy paçalı' zeytin dilimlerini kattım içine, renk renk ve çok lezzetli. Daha daha lezzet diyenlere peynir katkısını da tavsiye ederim.
Bana bu kadar lezzet yetti.
Benimki sadece haşlanmış kara pirinçti!
Maydanoz saplı köy yumurtası unutulmazı

Yine sızmada, yine maydanoz sapları, sarmısak, kuru domatesler, süs biberi..., döndürülsün, yumuşatılsın. Mümkünse günlerden bugün gibi yumurta yeme günüm olan Pazar olsun. Kocaman olsun porsiyon bu Pazar, yumurta adedi ikiden üçe çıkarılsın.

Gözüm doysun.

Suluca kalsın yumurtaların beyazı, bizim malûm karışım tuz ile biberi hap diye kapsın, emsin, eritsin içinde. Isıtılmış otlu ekmek dilimim kalın olsun, bastım mı lokmamı sarının gözüne gözüne lokmam ağızda foşurtlasın.

Bana yumurtalarını gönderen kümesin tavuklarına sevgiler olsun.

Maydanoz saplı hallerime şükürler olsun.

Hamdolsun.

Perşembe, Mart 11, 2010

Lucy'den konuşan fotograflar servisi

Evimizde olağanüstü hâl var galiba. Annem Nurci ve Babam Aycan birine isim arıyor. Ben merak ediyorum, kime kime acaba? Nurci'nin karnındaymış, daha olmamış, olunca çıkacakmış anladığım kadar. Zaman zaman derin düşüncelere dalıyorum, uzaklara gidiyor aklım. Ben dokuz doğurmuştum. Nurci neden sadece bir tane yavruluyor acaba?


Kuzenim Defne iki tane yavruladı. Bir kız Asia bir oğlan Denise, doğal yoldan ;) Şimdi odaları havalanıyor, getirip attılar çocukları kanapenin üstüne. Bunları az biraz büyüyünce Roma'ya götürecekler. Babaları İtalyan Davide.

Bugün evde aile büyüklerimiz var. Az önce Ninem Selma geldiğinde sevincimden üstüne atlamak istedim ama nine dört ayaklılarla yakın temas sevmiyor pek. Birden kendimi arka tarafa kapatılmış buldum. Neyse Annoya'm iki dakika geçmeden yetişti, açtı ara kapıyı. Ninemin yanına gittim hemen. Pardon yaptım, ön tarafta kaldım. Hey n'oluyo beee, bu da nee, bu sefer de mutfağın kapısı duvar.

Heeeeyt be benim aslanım Annoya'm. Bir omuz attı kapıya o engeli de aştım. Şimdi mutfakta görevli Babannem Hülya, Annem Nurci ve yeni gelen Filipinli arkadaşa oyuncaklarımı taşıyorum. Birazdan ayak basacak yer bulamazlar burada.

Bunu dış kapının dibine bıraktılar. Ana kucağı falan gibi sözler söylüyorlar. Belki de kız kardeşimi içine koyup kapıya bırakırlar. Sokak kedileriyle oynar, ben de camdan bakar havlarım onlara bol bol. Kedileri hiç affetmiyorum. Yani bir şey yaptığımdan değil ama bir havım yerde bir havım gökte korkutuyorum onları. Annoya'mla papaz oluyorum haliyle. Bakalım şu paketi bir açsınlar da anlayalım durumu. Bir de oda hazırlama halleri var evde. Sakın oraya yerleşmesin bu yeni gelecek olan kız, yeni alınan eşyalarla.

Alın size bir başka numara. Şimdilik gördüğüm bir sürü tekerlek. Ben mi kullanacağım bu arabayı? Ben binince Annem Nurci mi itecek? Daha olmayıp da olacak olan o ufaklık binecek de ben, Annem Nurci ve Babam Aycan sırayla mı iteceğiz? Bilmiyorum, bilmiyoruuum. Annem Nurci'nin elinde masal kitabı, oturup karnına karnına doğru masal okumasını da anlamıyorum. Yatıp dinliyorum ben de. Bir şey var, herkes var olduğunu biliyor ama o ortada yok! Fesuphanallah...

Neyse işin anladığım kısmına geldik. Pırıl pırıl, papatyalı, renkli bir sofra hazırlıyor Annem Nurci. Bahar konsepti olabilir.

Yedirdik içirdik herkesi.

Aile büyüklerimiz çok memnun ayrıldılar bizden.

Salı, Mart 09, 2010

Marifet kimde?

Gazetelerden

Sandra Bullock "All About Steve" ile "En Kötü Kadın Oyuncu" dalında "Ahududu" ödülü aldıktan sadece 48 saat sonra "The Blind Side"daki rolüyle "En İyi Kadın Oyuncu" Oscar'ını kazandı.

Pansuman

Yöneteni seçmeyi bilmek gerek.

Pazartesi, Mart 08, 2010

8 Mart, Kadınlara kutlu olsun...


http://www.bayandegilkadin.com/

Pazar, Mart 07, 2010

Hastaya çorba, ölüye rahmet

Trakya'yı kar basmış, İstanbul da ayazına esir... Dün karanlık, dün sıkıcı, dün keşke daha gelmeseymiş olan günlerden bir gün. Sevdiklerimin sevdiğini uğurluyoruz. Şakirin'den. Bana göre zaten bunalım mimarisinde olan cami kafama iniyor neredeyse.


Dün üşüyor içim dışım. Çorbası bugüne kısmet sıcak sıcak. Tavuk haşlanıyor, patatesli havuçlu. Severim bunu; sıcak yerim, soğuk yerim. Suyuna pilav~üstü olursa, muhallebici usulü, bayılırım. Salataya, ekmek aralarına, şuraya buraya girer. Mutfağımın biteviye pişenlerindendir.

Tavuk haşlamamın da bir entrikası var. Koyacağım ne varsa koyuyorum tencereye ve önce tepesini sıkıca folyolayıp, hiç susuz olarak çok kısık ateşte bırakıyorum bir süre. O süre tavuğun bolca su koyverme süresi kadar oluyor. Sonra da sıcak su ekleyerek pişmeye bırakıyorum. Farklı bir lezzet.


Haşlananları süzüp al kenara. Ne olacağını sonra düşünürüz. Suyundan bir ufak kavanoz ayır ki belki pilav yaparsın. Tencerede iki üç parça patates havuç bırak ve bızzztla. Şu stracciatelle vardı ya aklımda, o değil ama onu andıran bir paçavra çorbası çıkacak birazdan ortaya, umarım.

Ve deee, bızzzztlanan tavuk suyunda patates ve havucun oluşturduğu köpükler alınır. İki yumurta pat kırılır içine. Bırakılır ki azıcık katılaşır gibi olsun yumurtalar, paçavra halini alsın. Sonra hafiften karıştırılır bir iki...

Neler yakıştırsam bu çorbaya peki? İtalyan olsa ekmek kırıntıları koyardı, benimkinde zaten patates var, tabaklara da kıtır ekledim. İtalyan olsa parmesan koyardı, ben otlu Van'ı basıyorum, muaffhhh. İtalyan olsa maydanoz koyardı, ben deniz teresi turşusu...

Lezzetini mi sordunuz? Gani.

Sana da allah gani gani rahmet eylesin Nevoş. Arzu kızımın annesi, Hayati Kaptan'ımın kayınvaldesi, Nisan'ımın anneannesi sevgili Nevoş.

Güle güle.

----------

Hapşu hapşu öhö öhö, almışım soğuğu galiba.

İçtim çorbamı da, yatıyorum gidip.

Çarşamba, Mart 03, 2010

Patates sosu neymiş, ayayyyayyy!

Bütün eller havvaya, bızzzzt aleti burayya... Coşkulu bir vaziyet var mutfakta, inliyor. Alllkııışşşş bızzzttttaaaa.


Bu final sahnesiydi. Patates sosuma, "İşte olmuşsundur artık herhalde," deyip altını kapattıktan sonra..., mutfağı eski bir sevgilimin annesinin dediği gibi, "Oya mutfağını buz gibi bırakır," diyerek toparladıktan sonra..., küçücük bir kaseye patates sosumdan alıp içine organik ekmek batırıp yemeye başladıktan sonra.

Haydi eller havvayaaaa...

Neye niyet neye kısmet

Mutfağa girerken aklımın olanca kadarında stracciatelle yapmak varken..., hindi göğsü suyunda hafif ama tadı dozunda yapmayı düşünürken..., "Şimdi okuyanlar stracciatelle de ne diyecekler, ben de onlara yumurta paçavrası çorbası diyeceğim," diye tasarlarken... Evet üç yumurta çıkardım, iki parça hindi göğsü etini yıkadım koydum tencereye.

Üç yumurtayı buzdolabından çıkardığım yere aynı hızla yeniden yerleştirdim. Göğüs etlerini çekip aldım tencereden. "Hava sıcak be," diyorum o arada kendime. Cam çerçeve fora ki, güneş ısıtıyor ortamı; doğal gaza ödediklerim nah şurama kadar gelmişken, ooooh valla... "Bu atmosferde kaynar çorba neye? Ferahlatıcı ol Annoya, serinletici düşün biraz...," diyene kadar elimde ahaa bir limon. Sonra iki patates, iki soğan, bir arnavut, beş diş sarmısak.

"Nerde burda ferahlık anlamış değilim henüz." Göreceğiz bakalım. Hastasıyız ya kendimizin!

Başrolde bızzzzt


Bııızzzzt kabında hepsi bızzztlandı sırayla, çekirdekleri alınmış limon kabuğuyla. Görsel malzeme temini için yanyana yerleştiler tencereye! Sızma can damarı olayın. Hiç bir yerden eksik kalmayan özel ürünlerim defne yaprağı ve küçük kekik dallarım da cana can katan yedekler. Yine baharatlı tuzum tabii özel imalattan. Kırt kırt renkli top biberler...


Kısık ateşte sote etme mantığında uzun zaman çevirdim bu malzemeyi. Artık neredeyse hepsi yumuşamıştı, yenilip yutulabiliniyordu ki beş çorba kaşığı şeker ekledim, tepeleme. Kimyon da, diyelim ki iki çay kaşığı kadar. Azar azar su ilave etmek gerekiyor artık. Su katın, karıştırmaya devam edin, çeksin biraz daha ilave edin yine çeksin.

Ne oldu şimdi? Daha yenilebilir oldu değil mi, daha soslaştı ama ağızda hissedebiliyoruz halâ her malzemeyi. Basın bir bardak beyaz şarabı da, çektirin, uçsun gitsin o da.

Nasıl da basit, amma da bedava, ne kadar klas bir lezzet.


Akşama yeriz artık

Kendi kendime, "hoooop yuuuuh," falan dememe, takdirname sunmalarıma filan bakmayın. Siz olur ya ekşi sevmezsiniz..., tatlıyı tuzluya yakıştırmazsınız..., acı sizi bozar falansınız veya. Yukarıya bir tık, next blog'a gidiyorsunuz bir zahmet.

Biz kalanlarla akşama ızgara hindi göğüslerini yiyeceğiz inşallah bu acı&tatlı&ekşi patates sosumuzla. Onları da chicken seasoning, kuru kekik ve aromalı tuzumda bekletiyorum dolapta.

Dahası her ızgara, tava et veya balık yanına, her daim aklımda olacak bir lezzet oldu bu. Teşekkürler be bııızzzt.


...ve de şıp şıp sesleri, kapansın cam çerçeve. Annem Selma dediydi zaten sabah telefonda yağmur gelecek diye, geldi işte; yağıyor bile ani bir soğuk dalgası eşliğinde.

Kombi açılsın önce, bir de stracciatelle mi yapılsın ne? (Verdim gitti bir fotoğraflı link, bir de benim yaptığımı göreceksiniz, bu ne buuuu?)


Kalanlarla akşam yemeğinin resmidir. Hindi bonfileler kalın, üstlerini çizince içinin pişmesi daha garantili.

Servis tabağında hafifçe sızma gezsin üzerinden, taze soğan renk ve ilave tat versin.

Hadi Annoya, selametle, hadiii...


Not: Hava durumu 2 Mart'a aittir