Kedili Mutfaklar

Çarşamba, Temmuz 20, 2005

Annoya geldi, ev güldü


Annemize Annoya demeyi de seviyoruz. Oya anne demek istiyoruz tabii aslında. Geldi işte. Yine elinde torbaları var. Annoya hiç eli boş gelmez eve. "Evin bereketidir," der, "bir tek çiçek de bulup getirsen yol kenarından, ev sevinir güler." (Tabii köküyle getirir ki, dikip büyütelim sonra.)

Poşetlerinde ne varsa dizdi tezgaha. İkimiz de bakakaldık öylece. Ne dişe ne de buruna dokunur bir malzeme çıkmadı bizim için. Bir peynir almış ama tabii vakumlu ambalajında, üzerinde kızartmalık mı ne yazıyor.

"Kızartalım haydi," dedi, "hem de tereyağında". Aman aman aman, üzüldük ki sormayın. Bu kadın gittikçe obezleşiyor. Bu eve tereyağ mı alınırdı ki, hani ööö bööö filandı tereyağ? Bahaneci kadın, bir arkadaşıma beyaz pilav yapacağım dediydi alıp getirdiğinde, alın işte, oturup kendi yiyecek.

Neyse yağı kızdırdı, incecikten sivribiberler doğradı içine, peynirleri de dilimleyip koydu tavaya. Cumba üzerine ektiği otlardan topladı sonra; reyhan, nane, biberiye miberiye. Biz kenarda durmuş seviniyoruz ya, boşunaymış. Bize ne biberli, ne tereyağlı, ne de kızarmış bir şey yediremezmiş. Vallahi inanılmaz bir keyifle yedi gözümüzün içine baka baka. Yanında Kuzguncuk İcadiye Caddesi'nden alınmış halep ekmeği yedi, içini beğenmedim diye söylendiği domatesin azıcığını yedi, Kürşat'ın yunan biberleri turşusundan yedi...

Sonra mı, sonrasında tabii dayanamaz Annoya, girdi mutfağa bir dilim peyniri ısıttı teflon tavada, bize yedirdi. Ev gülüyordu zaten, biz de kıkır kıkır gülüştük ana oğul.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home