Kedili Mutfaklar

Pazar, Mart 12, 2006

Mısır turşuya kaçtı


Açtım içinde kuru mısır taneleri olan kavanozun kapağını, pencereyi de açtım, üçüncü harekette kuşlara vereceğim içindeki mısırları. Bir yılı aştı duruyor bunlar. Beyaz mısır diye saklıyorum ama ne işe yarayacaklarını kestiremiyorum. Evde patlatmam da hiç, sinemada yerim ya ben patlamış mısırı... Neyse işte tam o anda içimden gelen bir ses durdurdu beni. “Patlasınlar.” Ben de, “Peki,” dedim.

Teflon tavada azıcık sızma kızdırıp attım mısırları içine. Tuz ve kırmızı biber kattım, tepesine de telden yağ sıçratmayıcımı kapattım. Bekliyorum. Bekliyorum. Ses seda yok. Patlasalar ya. Bekliyorum. “Patlayın haydi, patlasanıza yahu.” Yok, kızarmaya geçtiler. Ortalık duman. Sırada sinirlenme şeklim var. “Hay patlamayın siz inşallah patlamayasıcalar...”

Bunlar patlamayasıcalar anlaşıldı. O zaman haşlanasıca mısır hallerini deneyelim bakalım ne oluyor?

Bastım kaynar suyu, çekti... Yeniden su, yeniden çekti. Sonunda, ama uzunca bir süre sonunda yumuşadılar. Neyse, bundan da umudum yoktu yani ya. O arada ben maydanoz ve dereotu ayıklamakla meşgûlüm. Elimde haliyle bir sürü sap var. Bu sapları, eğer yıkama anında aklıma yatan bir yer varsa hemen kullanırım. Yoksa saklamam pek, çöpe gider maalesef. Bu durumda ocakta kaynayan mısırlar var ya, bundan alâsı olamaz yani. Doğradım içine hemen. Onlar da piştiler bir süre mısırlarla.

Eeeee? Lezzet bunun neresinde? Sarmısak dişlerinde, elma sirkesinde ve doğranmış kereviz yapraklarında...

Şimdi turşulaşma haline geçti mısırlar buzdolabında. Yanlarına kattığım tatları emmeye başladı ve ben son tattığımda on üzerinden sekiz halindeydiler. Bir iki gün içinde lezzeti gözünden vuracaklar belli ki.

Meyhane işi oldu tam. Üç beş rakı misafiri savar, tadımlık yiyerek yetinirlerse eğer.