Lorlu tuzlu bisküvi
Eve dönüşte keyifli bir şarküteri alışverişi yapmışım. Ekmeklerim de güzeller, hem de çok.
Yine de aklımda fırından sıcak sımsıcak çıkacak tuzlu bir ekmeksi var. Hem şarküteri hem de şarap dostu olacak.
Yolda yazdım tarifini. Benim otomobil kullanmam yazmaya yarar zaten. Roman yazamazsın yollarda ama tarifler için mükemmel zamanlar bunlar. Mutfak önlüğümü bile takmıştım tarifin içinde, Naz arkadaşımın NYC'den getirdiğini. Aklımda Naz da var çünkü bu günlerde, yine ha geldi ha gelecek eli kulağında diye bekliyorum...
Demek ki amigOya, "önlük öne, lor bisküviye, Naz buraya!" diyor.
Cherry domateslerin az kabası moda ya şimdi. Hafiften koku salıyor, ağızda hakiki domatese eşdeğer olmasa da tat bırakıyorlar. Onlardan altı taneyi yıkayıp attım karıştırıcıya. 250 gram lor ve iki diş sarmısakla zıırrrrrt, stop. Derken, önce altı çorba kaşığı doygun un, iki kahve fincanı kadar su ve biraz zeytinyağ akıtalım karıştırıcıya. Zıııırrrrttt, stop.
Bu hamur yumuşakça ama kaşığa alındığında kendi rızası ile dökülecek kadar değil. Hani sallıyorsun elini kolunu düşsün diye, gerekirse de parmak yardımıyla sıyırıyorsun kıvamında. Bu hale gelene kadar su ve un katıp bızzzztlamaya devam.
Gourmex'den Kybele ganimetlerim vardı hani. Acı biberim vardı bir mini mini kavonazda. İşte o biberlerden iki üç parça. Kekik iki tutam, az tuz. Bunlar da girip karıştılar iki bızzztla az önce kıvamını tarif ettiğim hamura. Ne kolay.
Sızmaladığım tepsiye döktüm kaşık kaşık, toplam bir saat kadar pişti. Önce 170 derecede yarım saat, sonra da 200'de. İyice kıtır kıtır bir bisküvi oluyor ama tam ortasında da incecik, yumuşacık bir tabaka. Enfes, bayılındı!
(Kabartma tozu da koymuştum ama bir işe yaramadı sanki.)
Benim şarküteriler bu durumda ekmeklere açık fark atan bisküvilere yanaştı tabii. Hepsi bitiyordu neredeyse ki sabah için üç tane kaçırdım aralarından. Fotoğrafta poz verenlerdir onlar, sabah sabah camembert yanında.
Kendin at, kendin tut, kendin ye, kendini methet.
Olmuyor ama böyle.
Not ama önemli: Fırından çıktığında, sıcak ve kıtır yemek sabah yemekten daha güzeldi.
3 Comments:
Oya Hanım yaa! çok güzel anlatıyosunuz bazen yakınlarında bir yerlerde olsam o anlatsa ben dinlesem oluyorum bu kadarmı keyifli yapılır...bu kadar mı keyifle yenir... kısacası hayattan bu kadar mı keyif alınır. Şahanesiniz..
By kuzine, at 17 Nisan 2006 18:57
Kuzeeen, bende nick hastalığı mı var nedir? Bu sanal dünyada gerçek, nick filan karıştırdım zaten artık. Kolayıma gelen adları takmaya başladım sevdiklerime. Yani sen de oldun KUZEN. Memnun değilsen hemen itiraz et. Yoksa ben, varoldukça sana kuzen diyeceğim. Bir de şarkı söylesem, "Yanıma gel yanıma da yanı yanı başımaaaaaa...."
By Oya Kayacan, at 21 Nisan 2006 20:27
Oya'cığım hiç itirazım yok kabul sen ne dersen kabul bellimi olur :)) bir salı ece'de yanı yanı başında oluruz :))
By kuzine, at 26 Nisan 2006 23:19
Yorum Gönder
<< Home