Kedili Mutfaklar

Cuma, Ağustos 19, 2005

Çarşı pazar kazları

Bir kaz modası var, bir kaz modası var ki... Yakında evlere de girecektir, demedi demeyin sonra. Şimdilik balıkçı barınakları ve çarşı pazarlardan, villa bahçeleri, çay bahçeleri ve lokanta bahçelerine müteveccihen yola çıktılar. Sevimli paytak uygunadımlarıyla koşuşuyorlar aramızda. Bizim sahilin balıkçılarından alıştım ben kazlara. Ne de duyarlı oluyor bu balıkçılar hayvanlara. Düşünürüm hep, bedel midir ödenen acaba, al canı ver cana gibi sanki. Bir kedi ordusu doyururlar yaz kış. Hastasıydı sakatıydı gider onları bulur köpekçikler. Lokantaları dolaşırlar yol boyu bayat ekmek peşinde, aç kuş uçmaz bizim sahilde. Kazlar da onlarındır işte, beraberlerinde tavuktan horozdan arkadaşlarıyla kocaman aileler.

Kadıköy Çarşısı’nın kazı, Kaz Rodi de eski dostlarımdandır. Bir hafta görmesem özlerim. Bazı günler kırk kere dolanmışlığım vardır koskoca çarşıyı, “Nerde yaaa Rodi?” diye sora sora. “Sabah kahvaltısında bize geldi, poğaçalarını yedi, bir daha uğramadı.” “Az önce balıkçılara doğru yürüyordu.” “Bugün çok dolaştı, Mehmet’in dükkanda istirahate çekilmiştir.” Bu minvalde mantıklı cevapların yanı sıra bir de beni makaraya saranlar olur... “Kayınvalidesini geçirmeye kadar gitti.” “Onu çekip aldılar bu hayattan, artık namusuyla yaşıyor.” “Başı ağrıyordu, doktora gitmiştir.”

Dün gece de Galatasaray Pazarı kazıyla karşılaştım. Biz Nevizade / Saki’de hayli yemiş içmiş, yükümüzü tutmuştuk. Deniz börülcesi kıtır kıtır, radika tam kıvamındaydı. Çingeneler büyümüş, palamut olup takoza gelmişlerdi. Kızarttılar ki, müthiş. Tabii halkalanmış kırmızı soğanlarıyla rokasıyla falandılar tabakta. Saki’ye görselden de tatsaldan da dix poin! Sohbet politik kaygılar ciddiyetinden deli uçuk gündemlere zıplıyordu ve ben gülmelere doyamıyordum, gülmeklerden perişandım. Ondokuz yirmidört arası bu minval üzerine ye-iç-ye-gül-ye-konuş, sandalye altı kedileri de doyurarak tabii, geçti.

Derken düştüm kızılcık ve bamya peşine. Ha bir de tarama peşindeyim. Mevsimi değil gibi de ama canımın mevsimi yok malum, çekti bir kere. Hepsi alındı, yarın icaplarına bakılacak. Bakalım yarın bu mutfak yerli yerinden nasıl oynayacak? İşte bu arada derede tanışılmaya çalışıldı bu güzel kazla. Resmen sevdik birbirimizi ilk görüşte. Pabuç bağcıklarımın önce sağ, sonra sol tekini çözdü. Yetmedi, kafayı dikip dik dik baktı yüzüme, yok mu başka çözülecek bağcık gibilerden.

Bak sana söz, bir daha geldiğimde ya adını öğrenirim ya da ben takarım, mesela Pandora derim, oldu mu?

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home