Kedili Mutfaklar

Cuma, Eylül 16, 2005

Bana iki şeker atar mısınız?



Haftaya 12 Eylül diye girersen durum budur işte. Pazartesi bismillah, günde ağır stres var. Koyu bunalım var günde. Sokağa hiç çıkılmasa gibi duygular var yürekte. Sokağın üstesinden gelinemeyecek gibi bir hal var üstüne üstlük, üstte. 12 Eylül döngüsüne girilmiş çıkılamamış, ruhta küfür ezgileri çalınıyor. Sağlı sollu çifter çakmışlar darağaçlarını, ortaya bir de onyedilik genci sallamışlar. Yirmibeş yıl sonrasında yüreğe aynı bıçaklardır saplanan; kafa zaten almaz bunları, kırsalar da almaz. Nasıl da yorgun bir gün daha sabahından.

Bana iki şeker atar mısınız?

Salı sabahına radyo açılmış, 86 artı 17 zayiatla Irak işlenmiş beyine; it dalaşı. Kırdırın kendinizi birbirinize, Sünniniz de Şiiniz de pek matah halkmışsınız doğrusu... Tekyürek durmak varken bunca olanlar olmuşun ardından... Peki bana ne oluyor, neden yaş topluyor pınarlarım?

Bana iki şeker atar mısınız?

Canından ayrı bir beden gönderilmiş haftanın Çarşambasında toprağa, kansere esir alınmış bir beden cuppala toprak; can gülüyor, aramızda. Kız Tuna sen değil miydin daha dün keyiflerle coşan, engelleri aşan okul sıralarımızda? Sen değil miydin Nevra Serezli arkadaşımızla resim çektirip de torunlarına, “İşte senin o Sihirli Annem benim sınıf arkadaşım ispatlarını yapmaya kalkışan? (Bana e-posta ile ulaşan o fotoğrafı ne yazık ki buraya aktaramadım.)

Bana iki şeker atar mısınız?


(Annemin ağzının suyu akıyordu ekmeklere bakarken, ben de dayanamadım yalanıyorum. Patlıcanlarla biberlere bayıldık. Patlıcanlar minik minik ama en komik sürpriz hıyarlar oldu. Onyıllar sonra ilk kez Annoya acı hıyarla karşılaştı ve çok sevindi.)

Böylesi başlangıç haftaya, üç gün üç kabus; tükenmeye yüz tutma hallerimdeyim, ki Şemsi giriyor kapıdan. Elinde şekerlik...

Köyden gelenler olmuş da. Var ya o Amasya’nın kuşburnu marmelatı, hani bayılırım ben, işte ondan getirmiş. “Eee, bunca kollar dolu eller dolu Şemsi, dahası var marmelattan gayri dahası...?” Açıldı şekerlik, döküldü ortaya şeftalisi, fasulyesi, elması, patlıcanı, biberi, kurutulmuş sebzeleri, az ekşimiş yoğurdu, loru da ille loru. Ekmeklerden karbeyaz somunu, kapkara haşhaş katmeri, tül gibi lavaşları...

Kaç şeker attın bana Şemsi? İçime keyif kaçar gibi azar azar, haydi hayırdır inşallah...

Ah bu kızlar yok mu bu kızlar? Şirin, Fatoş ve de Özge, sanki bir olmuş da beklemişler beni, ikişer şekerden fazlasını atacaklar gibi... Robert Kolej sınırları dahilindeyim; ofiste işim var. Bahçıvan her zamanki gibi harikalar yaratmış çiçek düzenlemelerinde. Hangi odaya girsem, hangi vazoya göz atsam, zıplıyorum keyiften. Bir de bakıyorum ki, çıkarıyor kızlar vazolarında ne varsa var, yüklüyorlar kollarıma. Ah bir varsam evime ah bir... İş çıktı işte bakırlarıma, koca bakracıma mı, yoksa güğüme mi girecek bunlar? Odamın neresinde duracaklar neresinde ki, ben onları en çok gözümün içinde bulacağım?

Çok şekerliyim. Haftaya devamın devamı mükemmel... Hepinize teşekkür ederim. Şekerlerim...

7 Comments:

  • Harikasınız... Hayatın sadece ''şeker-tatlı'' taraflarıyla değil, kimi kez acıtan, yüreği çizen, beyni tırmalayan yanlarıyla da varolduğunu ve ancak böyle olduğu zaman ona ''hayat'' denilebileceğini düşünüyorum sizi her okuyuşumda. Bebeklerinizi Allah nazardan saklasın, çok fotojenikler, bütün kediler gibi:) Sevgimle, içtenlikle...

    By Blogger Handan Demiralp, at 17 Eylül 2005 03:26  

  • Tanışmamız zaman aldı sevgili Handan. Dün e-postamdan okurun Leyla Dorumlu'nun notu çıktı, beni www.tirmikizi.com'da bulduğunu söyleyen. Beni sana getirdi o not. Gezindim biraz oralarda, daha daha okumalı dedim sonra, uykuma yenik düşüp gittim. Beni daha önce bulup bloguna da yazmışsın üstelik.
    Çocuklar ve benden sevgiler sana...

    By Blogger Oya Kayacan, at 17 Eylül 2005 08:32  

  • Güven bana sarıyor anlaşılan. E-postama gönderdiği notu buraya aynen aktarıyorum.

    "Bugün Amerikalı misafirlere verilecek yemek ilişikte;

    maydonoz ve nane yaprakları yeşil zeytin sızması ve nar ekşisi ile tadlandırılacak, üzerine oyster ve worchester sosta marine edilip ızgara edilmiş jumbo karidesler oturtulacak.

    Zencefil kökü ve portakal kabuğunda marine edilmiş levrek filetolar; önceden hafif pişirmiş soğan, pırasa, kereviz sapı, patates ve havuçlar ile balık şekindeki güveçlerde 15-20 dakika kremalı beyaz şaraplı sosla fırınlanacak.

    Yassı kadayıflar kızartılıp vişneli soğuk çektirmeye atılacak.
    Tabağa alındığında üzerlerine birer top dondurma, çektirmedeki vişneler konulup, ayrıca taze cevizle yapılan krokan kaba dövülüp en üste serpilecek.

    Nasıl iyi mi Oya Hanım Kızım???"

    Getir getir Güven'cim, bu yemekleri aynen getir oldu mu? Yoksa şoka moka gireceksin benim köy sofrasında.

    By Blogger Oya Kayacan, at 17 Eylül 2005 12:26  

  • Dönüş yolu İstanbul'dan geçiyor mu? Blog'unu benden de güncelleyebilirsin yani:-)
    Yazını okuyunca, "Urfa Mardin'e bakar, hele yaar caanım yaaar," diye türkü söylemeye başladım. Uğrarsan seviniriz Kimsecik, Cancan ve Oya olaraktan, ailece bizzzz...

    By Blogger Oya Kayacan, at 20 Eylül 2005 09:09  

  • ay, eş dost yazısı görünce kıskandım ben de yazıyorum işte: selaaaam! annoya blogunu güncellemekten randevulaşmaya fırsat bulamadı herhal. oysa taşrada sesini bekleyen var, istanbul'a gelip de senle ortaköy sularında takılmayı bekleyen var, şirin diyarlardan siparişlerini bekleyen... sevgiler, güzellikler...

    By Blogger candan, at 20 Eylül 2005 12:00  

  • Şirin diyarın Şirini geliyormuş işte, başka ne siparişimiz olabilir ki, estağfurullah. Aynı gün için bana olan diğer bir talebi ertelemeye bakıyorum sadece! Dediğiniz yer ve saatte yüzde doksan varız, merak buyurmayın lütfen.

    By Blogger Oya Kayacan, at 20 Eylül 2005 18:20  

  • best regards, nice info »

    By Anonymous Adsız, at 6 Mart 2007 23:35  

Yorum Gönder

<< Home