Vaay ki ne vay...
İstanbul, Ulus yolunda sağ şeritte gidiyorum... Yoo, gidemiyormuşum, solluyorum!
Uzun uzun
Geçtik oturduk karşısına. Adetlerim aksine sıkı izlemecedeyim, çünkü sıkı izleyicileri ile birlikteyim. Gümüş oynuyor geçen akşam, bilmem ki kaçıncı bölüm. Hapishane sahneleri var, Allah düşürmesin... Neyse, konuya gelelim.
Bir dizinin yazarları ve senaristi ayrı ayrı yetenekte insanlardır. Yazarlar uçabilir, atabilir, bilmeyebilir, abartabilir, işin içine edebilir. Lakin bütün bu yapılmış / yazılmış / konuşulmuş olanlar senaristin önüne geldiğinde, belli kalıplar içine çekilir olaylar. Mesela, ciddi ciddi hapishane imiş gibi izleyiciye dayattığın sahneler komedi olamaz, absürd olmamalıdır. Gümüş hapishane savcısının karşısına gidip oturup ağlayarak, "N'ooolur alın beni içeri, kocama bir şey söylemem lazım," diyememelidir. Bu diyememenin karşılığında da tabii ki içeri giremeyecektir. Girer oysa. Öpüşür koklaşır kocayla, oturulur elele bir masa başında, farz-ı mahâl ki kahvedeler, mektup alınır verilir ya, görülmemiştir*. Tavuk kümesi teli ile ayrılan hapishane bölmeleri, iki kişiye özel açık görüşler, savcı odasında aile meclisi toplantıları...
Neden izleyemediğimi anladınız mı bu dizileri?
Diyeceksiniz ki herkesin görüş** kültürü olmayabilir, senin olduğu gibi. Doğrudur.
Doğrudur ama, senaristin olmalı. Her konuda olmalı.
* Hapishaneye mektuplar görüldü ibaresi ile girer çıkar.
** Hapisteki kişiyi görmek
1 Comments:
Be iki yıldır protesto ediyorum "aptal kutusu"nu :) Arada açtığım oluyor tabii canım, meselâ, iki gece önce trt2de giselle balesi vardı, harikaydı. İşte, ancak değecek birşey varsa izliyorum.
By Birsen Şahin, at 11 Kasım 2006 18:56
Yorum Gönder
<< Home