Kedili Mutfaklar

Pazartesi, Mart 20, 2006

La Violetera


Kır çiçeği sevgisi taa minicik çocukluğuma taşınır. Yollar boyunca gözlerim çiçek arar, misafirliğe götürüldüğüm her eve elimde birkaç çiçekle giderdim. Hele anneannem Yıldız / Nonica Estreya için topladıklarım dillere destan olurdu. Renklerin uyumu, aralarına koyduğum harika ot ve yapraklar ve sonunda da kedi otuyla bağlamaz mıydım?

“İşte dünyaların en güzel buketi,” derdi anneannem Yıldız. Evin en mutena, en görünür yerine koyardı. Topladığım çiçeklerin suya koyulduğu minicik çay bardağı da benim için dünyanın en alâ vazosu gibiydi tabii.

Büyücek çocukluğumun geçtiği okulumun içinde bulunduğu arazi de, baharı en güzel kucaklayan yerlerden biridir. Çayır çimenine yatıp kuzukulağı yemek, kolunu kaldırıp allı yeşilli yabani eriklerine ulaşmak, sık ağaçlı koruluklarında violetler (viola adunca) toplamak...

Evet yaa, yıllardan altmışlılara geliyoruz. O film oynuyor. Götüyorlar ablam Hülya ve beni; annem Selma ve babam Nuri. Daha da aşık oluyorum violetlere.

Artık çocuk değilim ama, ben bunları halâ yapıyorum. Kökleriyle, yavaşça söküyorum artık onları topraktan. Elimde içi topraklı bir kap oluyor, dikiyorum hemen. Ölüp terketmiyorlar beni çarçabuk vazo çiçekleri gibi, birlikte yaşamaya başlıyoruz.

Çocukken düşünemiyorsun işte.

Ha bu arada filmi gören / bilen / duyan var mı aranızda?

La Violetera’yı?

Sarita Montiel* filan...

Sizin de bu gibi sorular soracağınız zamanlar gelecek elbet!

* 1928 - 1992

4 Comments:

Yorum Gönder

<< Home