Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Temmuz 22, 2006

Etli bamya, paparada


Bugüne pişsin diye geceden çıkarmışım dondurucudan. Hayretim yani ki ne hayret. Zaten karnım burnumda yemişim yemekleri, üstelik külüm yok dumanım var vaziyette tüterek gelmişim eve geç vakitte, yine de aklım fikrim ertesi güne pişecek yemekte...

Uykumda bir fikir oluşturamamışım lakin, sabaha çözülmüş olacak olan çöp doğranmış et parçacıklarıyla ne yapacağıma dair. Öyleyse, önce ne yapacağımı bilemediğim etlere karşı genel tavrım olan, elektrikli ocağın bir derecesine oturtup unutmak yöntemimi uygulamakla işe başlayalım. Beraberinde iki baş soğanı da tabii, nasıl isterseniz öyle doğranmış.

O tencere unutulduktan sonra Cumartesi gazeteleri, gazete yavruları, reklam ekleri ve de bulmaca ilaveleri filan hatmedilip gazete mezarlığına doğru fırlatıldı. (En büyük hafta sonu keyiflerimden biri de bu işte, okuyorum gazeteleri ve de sol yanımdaki boş parsele doğru fırlatıyorum.) Bir ara tencere tıkırtıları duyup kafayı kaldırdığımda, Percussions de Shanghai topluluğunun onbir üyesinin birden toplanmış Mezzo’da tencere tava çaldıklarını görmesem, bu o tencerenin son unutuluşu olacaktı belki de.

Hani derler ki, “kaba saba köylü işte.” Ben bu kabalığa vuruldum yine bugün, pişmesi bugüne kısmet olacak olan, Şemşi’nin bana köyden getirdiği kışlık bamyalar geçince elime. Bırakın bir kenara bamyaların inci dizilir gibi özenle ipe dizilmelerini, dizildikleri ipler bamya yeşili. “Ay inanmıyorum, gözlerimi oğuşturmalıyım,” seansım uzunca sürdü bu durumda, evet evet bamya ipleri gözlerim oğuşturulduktan sonra da bamya yeşili!

Etlerime katmaya karar verdiğim bamyalarımı iplerinden tek tek sıyırıp bol bol yıkadım ve suda bıraktım. Tenceredeki etlerin içine tuz, biber çeşitleri, bir karanfil, iki diş sarmısak, taze kekik ve taze biberiye ve daha aklıma uyan ne varsa attım. Hepsinden çok az. Et herşeye eyvallah eder ama bamya aromanın fazlasını kaldırmayabilir. Soğanla birlikte iyice yumuşayan etlere sıcak su, iki kan greyfrut ve bir limon suyu ekledim. Bir kahvaltı porsiyonu da tereyağ, et çok yağsız olduğu için ve de yemekte tereyağ kokusunu zaman zaman özlediğim için.

Bırakın, pişmeye devam etsin ama artık alevli ocakta ve altını biraz daha açarak. Daha sonra da bamyaları katıyorum içine, bol suyla pişiriyoruz daha daha, bu sefer de bamyalar yenecek gibi yumuşayıncaya kadar.

Bitmedi. Herkesin keyfine göre alıp artanını dilimleyip dondurucuya attığım ekmeklerden karışık lezzetlerde dilimler çıkardım. İnce uzun şeritler halinde kesip fırın tepsimin dibine yaydım, etli bamyamı da üzerine. Yetmedi, İzmir tulumum vardı, Hayati getirmişti; çokça almış sağolsun, ondan da üstüne rende. Fırına girip toplasın bir şöyle kendini, o arada Oya sen de al telefonu eline de çağır gelsin bari sıradaki...

“Ellerine sağlık”sız tadı çıkmaz bu yemeğin.



Not: Kocaman, yuvarlak, ortası ponponlu bir ekmeğin içini çıkarıp, etli bamya ile doldurur sonra fırına verebiliriz aslında ama artık ekmekler de iyi fikir. Paparada yani. Evde olsaydı krema da kullanacaktım. Aklınızda bulunsun.

14 Comments:

  • Ben de gecen gun etli bamya pisirdim. Tabii oyle kurutulmusu bulmama imkan yok. Guvec tarzinda yaptim. Aman su senin yaptigin yemek kadar basarili olmamistir. Benim babam hic sevmez bamya ama annem sevdigi icin yapardi yanina da babam icin yemek. Bamyayi herkes sevmez. Seveni de tadindan vazgecmez :)

    By Blogger ycurl, at 22 Temmuz 2006 19:10  

  • yeme şansım olamaz ama Ellerine Saglık:)

    Figen

    By Blogger ZeYNeP, at 22 Temmuz 2006 20:22  

  • Bamya ile ilgili iki şey bilirim..(bilirim demek iddialı olur, sadece öyle duymuştum diyeyim)
    yapması çok zormuş...ezilirmiş galiba..
    ancak tüm detaylarıyla anlattığına göre galiba bayağı bi hamaratız..
    :))
    yalnız bu yemekler olmuyor olmuyor olmuyorrrr.:(
    eline sağlık ve maalesef:) afiyet olsun

    By Blogger birisinin yeri, at 22 Temmuz 2006 23:22  

  • ikinci şey de ekşi yenirmiş (emin değilim)..bu limon o yüzden değil mi ? ekşisiz yenmeyeceği doğru mudur ?

    By Blogger birisinin yeri, at 22 Temmuz 2006 23:24  

  • Sevgili Oya,Eline sağiık.Bamya sever biri olarak her türlüsü makbul benim için.Ama Ekmek içinde olanını deniyeceğim.İlk postum ekmek dolması idi Bamyalı dolma da nefis olur herhalde.Tesadüf,benim yarınki postum da bamya dizmesi.Bak bakalım beğenecek misin?

    By Blogger munevver, at 23 Temmuz 2006 10:43  

  • Bamyayı kim sevmez? Tadını bilmeyen sevmez! Bilse nasıl sevmez... Bayılırım ben bamyaya... Şaka bir yana aman sevmeyen sevmesin... Bamyalarda bize kalsın:)
    Ha bu arada Hocam! Senin geçen aylarda yayınladığın bir Nuricik vardı... Onunla aynı akıbeti paylaşan başka bir kediciğe rast geldim... tabii olay aynı nedenle mi gerçekleşti bilemem... yıllar önce bi atkadaşımın kedisi ikinci kattan aşağı kuyruğunun üstüne düşmüş kangren olmasın diye kuyruğu kesilmişti... Belki de öyledir... seni üzmek için değil, Nuri'nin de resmini kullandığım için haber vermek istedim... Önceden de izin almadım... Özür dilerim...

    By Blogger Şirin, at 23 Temmuz 2006 12:03  

  • http://kedilimutfaklar.blogspot.com/2005_07_01_kedilimutfaklar_archive.html

    31 Temmuz 2005 tarihli yazımın içinde bamya ayıklamanın sırrı var. Bamya da böyle bir şey işte, kabahat sevmeyenlerde değil, bamyayı onlara sevdiremeyenlerde.

    Kuru bamyada ayıklama hünerlerimiz geçerli olamadığına göre, sümük durumunu fazlaca yıkayarak ve su içinde bırakarak hallediyorum.

    İkinci hüner de, evet Baver, limonda galiba. Rengini yemyeşil tutmaya büyük katkısı oluyor bir, ikincisi de o olağanüstü ekşiliğini veriyor. Yine kuru bamyaya dönersek eğer; limon renk konusunda, fotoğraflardan da görüldüğü gibi pek yardım etmiyor.

    Münevver bamyalarını merakla bekliyorum. Senle ben, durduk durduk da yaz günü kışlık bamyaları çıkardık ortaya! Bu arada herkes gidip o sarmısaklı patlıcanını görmeli. Resim gibi vallahi, tez günde yapılacaktır.

    Curly'cim güveçte ne kötü olur ki?

    Üzgünüm Figen:-((

    He desen şaşardım zaten Kirpi şey... Tersine tersine sevildin yine:-))

    By Blogger Oya Kayacan, at 23 Temmuz 2006 12:22  

  • Şirin'ciğim benim Nuri ile senin sarının hikayeleri pek de kangren üstüne kurulmuşa benzemiyor. Neredeee ah o delikanlı hayvansever, sokaktaki kediciğin yüksekten düştüğünü görecek / anlayacak da, veterinere götürüp ya kangren olursa diye tedavi ettirecek de...?

    By Blogger Oya Kayacan, at 23 Temmuz 2006 13:35  

  • ellerine saglikkkk
    cok degisik ve yiyilesiii bisey buu:)

    By Blogger vintage biscuit, at 23 Temmuz 2006 14:23  

  • Kayınvalidem sağolsun, tüm bamyalarımızı o ayıklar. Hem pişirmemiz için verir hem de kış için derin dondurucuya atar. Kışın da çıkarıp çıkarıp bize gönderir. Pişirmesini ve yemesini çok seviyorum ama ayıklaması için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Neyse, annemin lafıdır:Tembelin allahı var. Benim de kaynanam sağolsun.

    By Blogger cenebaz, at 24 Temmuz 2006 09:23  

  • Çok iyiydi Büsküü, pek beğenildi.

    Çenebaz, annenin lafına bayıldım. Kayınvalide de sağolsun, elleri dert görmesin. Başka ne çıkıntılar yapıyor sana:-))

    By Blogger Oya Kayacan, at 24 Temmuz 2006 10:38  

  • Bizde çıkıntı çok. Tarhana, kurutulmuş patlıcan biber, bamya, e malum zeytinyağı.

    By Blogger cenebaz, at 25 Temmuz 2006 11:35  

  • En iyi tarafı da 'e malum zeytinyağı' kısmı. Yani var ya, bana zeytin ve zeytinyağı getirenler özel mi özel, Allah tuttuklarını altın etsin. Senin de koca tarafının Çenebaz.

    By Blogger Oya Kayacan, at 25 Temmuz 2006 21:50  

  • Ellerine saglik Oya.. Bamyayi o kadar cok severim ki. Buradaki tazeler neredeyse taze fasulye kadar oluyorlar. Bir keresinde Arap marketten kurusunu almistim, o kadar yikadim ama nasil kumluydu, hepsi cope gitti tabii. Simdilerde Yunan marketinden dondurulmusunu aliyorum cok da iyi, minik ve lezzetliler...
    Tarifin cok enteresan papara uzerinde hic etli bamya aklima gelmezdi, patlican ve kabagi denemistim ama bamya da neden olmasin degil mi??

    By Blogger Hanife, at 25 Temmuz 2006 23:18  

Yorum Gönder

<< Home