Nereye Kimsecik, öyle habersiz...
(Annem Kimsecik'in atladığı bahçemiz burası. Bu da benim anneciğimi ararmış gibi temsili bakışım.)
Başımıza gelenleri hiç sormuyorsunuz. Zaten ben de anlatmak istemedim. Annoya’mın kalbi azıcık soğusun istedim. Delirdi kadın. Uçturdu resmen kafayı mafayı.
Gece gece üçümüz yatmış uyuyoruz. Annem Kimsecik bir ara uyandı. Küçük kapalı balkona çıktı. Kapalı balkonda sadece bir parmak eninde açık bırakılmış sürgü pencereye patisini geçirip kanırtmaya çalışıyor. Ben, “Annem annem yapma annem,” diye yırtınıyorum. Annoya derseniz, “Çocuklaaaar susun artık, yarın iş var güç var, etrafta konu komşu var,” diye homurdanıp uyumaya çalışıyor. Annem Kimsecik patisiyle bir parmak aralığı iki üç parmak yapmayı başardı. Derken baktım kafayı takıyor araya. Valla ben bu kocaman cüssemle yapamam onun yaptığını, araladı pencereyi resmen. Yine Annoya’ya koştum. Yüzünü gözünü öpüyorum, pati patiliyorum. Yok kalkmıyor kadın. “Gitti gidiyor Annoya’m diyorum, kızın Kimsecik, anacığım canım Kimsecik gidiyor.”
Sonra gidip yattım Annoya’ma sarılıp. Annem artık yoktu.
Bütün gece acayip uluma miyavları geldi bahçeden. Annoya hep uyanıktı. “Ah,” diyordu, “aaah Safiye yine zorlanıyor yavrularını korumak için ama çıkamayız ki yan bahçenin üç metre duvarının üzerindeki bilmediğimiz korunağa bu ağrılı kıçımızla. Hem sonra güçlüdür Safiye. Her yıl cansiperane koruduğu üç dört yavrusunu takıp peşine bizim bahçeye gelmez mi sonunda, bizim nefis mamalara?"
Safiye değildi ki bağıran, annem Kimsecik’ti, bizi çağırıyordu.
----------
Sabahın kaçıysa o oldu işte, ezan başladı. Ezan saatinde annem Kimsecik müvezzin sesinden korkup Annoya’mıza sarılır her sabah. Bu sabah yok tabii.
Annoya fırladı yataktan, bağırıyor, “Kızımmmmm, Kimsecikkk, Kimseciiiik...”
Hemen balkondaki intihar mahalline koştum. Pencerenin durumunu gösterdim. Anladı salak kadın.
Kafayı gözü yara yara bahçeye indi.
Canım annem Kimsecik bodrum katındaki demirli camın içine sığınmış, onu almamızı bekliyormuş.
Annoya’nın kucağında öpüle koklana ısırıla geldi yukarı. Sağ ve salim.* & *
Annem Kimsecik’e n’oluyor kuzum? Orası, o kapalı balkonun sürgülü penceresi hep bir parmak aralık durdu, ben bildim bileli.
İyi ki köprü bize yakın değil.
Başımıza gelenleri hiç sormuyorsunuz. Zaten ben de anlatmak istemedim. Annoya’mın kalbi azıcık soğusun istedim. Delirdi kadın. Uçturdu resmen kafayı mafayı.
Gece gece üçümüz yatmış uyuyoruz. Annem Kimsecik bir ara uyandı. Küçük kapalı balkona çıktı. Kapalı balkonda sadece bir parmak eninde açık bırakılmış sürgü pencereye patisini geçirip kanırtmaya çalışıyor. Ben, “Annem annem yapma annem,” diye yırtınıyorum. Annoya derseniz, “Çocuklaaaar susun artık, yarın iş var güç var, etrafta konu komşu var,” diye homurdanıp uyumaya çalışıyor. Annem Kimsecik patisiyle bir parmak aralığı iki üç parmak yapmayı başardı. Derken baktım kafayı takıyor araya. Valla ben bu kocaman cüssemle yapamam onun yaptığını, araladı pencereyi resmen. Yine Annoya’ya koştum. Yüzünü gözünü öpüyorum, pati patiliyorum. Yok kalkmıyor kadın. “Gitti gidiyor Annoya’m diyorum, kızın Kimsecik, anacığım canım Kimsecik gidiyor.”
Sonra gidip yattım Annoya’ma sarılıp. Annem artık yoktu.
Bütün gece acayip uluma miyavları geldi bahçeden. Annoya hep uyanıktı. “Ah,” diyordu, “aaah Safiye yine zorlanıyor yavrularını korumak için ama çıkamayız ki yan bahçenin üç metre duvarının üzerindeki bilmediğimiz korunağa bu ağrılı kıçımızla. Hem sonra güçlüdür Safiye. Her yıl cansiperane koruduğu üç dört yavrusunu takıp peşine bizim bahçeye gelmez mi sonunda, bizim nefis mamalara?"
Safiye değildi ki bağıran, annem Kimsecik’ti, bizi çağırıyordu.
----------
Sabahın kaçıysa o oldu işte, ezan başladı. Ezan saatinde annem Kimsecik müvezzin sesinden korkup Annoya’mıza sarılır her sabah. Bu sabah yok tabii.
Annoya fırladı yataktan, bağırıyor, “Kızımmmmm, Kimsecikkk, Kimseciiiik...”
Hemen balkondaki intihar mahalline koştum. Pencerenin durumunu gösterdim. Anladı salak kadın.
Kafayı gözü yara yara bahçeye indi.
Canım annem Kimsecik bodrum katındaki demirli camın içine sığınmış, onu almamızı bekliyormuş.
Annoya’nın kucağında öpüle koklana ısırıla geldi yukarı. Sağ ve salim.* & *
Annem Kimsecik’e n’oluyor kuzum? Orası, o kapalı balkonun sürgülü penceresi hep bir parmak aralık durdu, ben bildim bileli.
İyi ki köprü bize yakın değil.
(Akşam olunca rakısını koydu Annoya, boş şişeyi de yanıma bıraktı. "Efelen bakalım ufaklık," dedi. Ne de olsa gece herşeyin farkında olan, annemin yardımına koşmaya çalışan bendim.)
* Bizi Allah korudu.
* Annem Kimsecik’in uzun ve acıklı bir atlama öyküsü daha varmış. Neler çekmişler neler Annoya ve anneciğim. Ben o zamanlar hayatta değilmişim daha. Ben de bir kere yazlık misafirlikte olduğumuz bir evin birinci katından atlamışım. Bir şeycikler olmamışım şükürler olsun.
32 Comments:
Canim benim ne güzel anlatmissin maceralarini kedilerin. Bizde de bir kus macerasi var bugünlerde. Arkadasim kapiyi kapatirken kusu görmedi, kapinin üstüne tünemis, pencecigi sikisti. Artik onun aglamalarina mi kusun sikisan pencesine mi bakacagiz sasirdik. Dün ameliyat ettiller, zavlliyi. Acayip bir kus, asla kafese girmez, doktorlar bile sasirdilar. Doktorun omuzundan inmiyor simdi. Dün bir de 'ya beni unutursa' diyen arkadasimi da teselli etmek zorunda kaldim. Simdi merakla bekliyoruz.....
By tata, at 13 Temmuz 2006 10:42
Geçmişler olsun Oya abla, bilirim o heyecanları, korkuları..
By azna, at 13 Temmuz 2006 11:29
Ufff Annoya, bir heyecan okudum sonuna kadar, dönmedi sandım, korktum, tam ağlayacaktım ki yazının sonunu buldum, rahatladım. Çok geçmiş olsun, kimsecik asla kimsesiz bırakmasın yavrusunu.
By Doruk, at 13 Temmuz 2006 12:30
Şükür,başına birşeycikler gelmeden bulmuşsunuz Kimseciği.Canım benim ya. Çok geçmiş olsun.
By cenebaz, at 13 Temmuz 2006 12:34
Mutluluk ve Yas:)) Hastanede bir yaslica zatla birlikte odayi paylasiyoruz.Yapilan teshiste alerjik nefes alma bozuklugu.Kendisinin bir muhabbet kusu varmis,yapilan arastirmalar neticesinde alerjinin kaynagi oldugu tesbit ediliyor.Zatin iki gözü bir cesme ben kusumu simdi ne yapacagim kime teslim edecegim korkusu ile.Bende dayanamiyarak bize davet ettim.Evde ki dostlarimi ona gösterdim.Eh 3 cocuk her birinin sorumluluklari altinda besledikleri arkadaslari.Bana gelince.Hayatim boyunca hep bir kedim bir köpegim olmustur.Yasli bey bu durumu görerek kusunu bize teslim etti.Tabii bir anda cocuklarin sevgilisi oldu.Alamaca sevgilim diyor hatir soruyor daha neler neler.Aradan bir ay gecmistiki bir telefon geldi.Ahizenin ucundaki zat kusunun hatirini soruyordu.Bende tlf opörlerini acarak konusabilirsin dedim.Hayatimin en büyük hatasi idi.O minik kus o sesi duydugu an bir kere titredi.Bir anda o minik kalbi durmustu.Ahizenin ucundan halen kusuna seslenen bir ses vardi.Bizler ailecek agliyorduk.Söyliyemedik.Yasli adam kusu ile konustugu icin mutluydu.Bizlerse yastaydik.
Saygilarla
By ERDIL, at 13 Temmuz 2006 12:35
Kedi öykümüze iki kuşlu yanıt geldi. İkisi de üzdü beni. Tata'cığım o minik pençe nasıl ameliyat edilir yahu? Ne zor iş kimbilir? Benim meşhur "Yaralı" martımı okumuş muydunuz bilmem? Onun tedavisi için 'kanatlı hayvan veterineri' bulmuştum. İlk duyuşumdu veterinerlerin de kendi içlerinde uzmanlık dalları olduğunu. Hani büyükbaş falan biliyorsun da, kuşların ayrıldığını...
Sevgili Azna, Burcu, Çenebaz, ne kadar duyarlısınız hepiniz. Artık 'suspense' öyküler yazmamalıyım kedilerim için! İster miyim sizi üzmek hiç?
Erdil Bey, bu kadar mı özlenir bir sahip; böyle ölümüne mi özlenir? Gözlerini kırpmadan dostlarını sokaklara atanlar ya, hiç bilmezler mi o yavrucakların çektikleri acıları?
By Oya Kayacan, at 13 Temmuz 2006 14:06
Oya valla nasıl okudum dedim bitti ! Ama sonu okuyunca rahatladım oyle yazmıssınki vallahi kotu son dedim.....
Erdil babanın anısıda beni etkiledi, nasıl bir baglılıktır bu boyle, bende cok severim hayvanları kedi değil ama daha cok Köpek, oğlumda benim gibi cok seviyor genel olarak hayvan sevgisi var, ancak babamız evde beslemeye karsı , yıkamadık henuz o karsıtlığını.. Ayrıca bakımda zor , kim bakacak evde, kimse yokki?
neyse cok gecmiş olsun, pencereden bir sure baksın bakalım:)
Sevgilerimle,
Figen
By ZeYNeP, at 13 Temmuz 2006 22:58
Geçmiş olsun Oya hanım. Neyse ki 'Annoya'mın kalbi azıcık soğusun istedim'cümlesi sonunun bana kötü olmayacağını hissettirdi. Yoksa hemen yazının sonlarına bakacaktım. Sevindim bişeycik olmamasına:)
By Behiye, at 13 Temmuz 2006 23:54
ah ben olsam kesin paniğe maniğe kapılırdım...geçmişler olsun...
By birisinin yeri, at 14 Temmuz 2006 00:36
Dun Handan Hanim'in kedi hikayesi, bugun bu. Iki gundur yuregim agzimda. Ama Kimsecik'ime birsey olmamis cok sukur. Yillar once kedim bir gitti, aylarca aradim, sordum yok, gelmedi, bir daha goremedim. Yarasi hala o kadar buyuk ki, fotograflarina baktigimda aglarim simdi bile..
Annoya'm cok gecmis olsun, aman dikkat guzellerime..
By Hanife, at 14 Temmuz 2006 03:48
cok gecmis olsun, sag salim kazasiz belasiz kurtulmus Kimsecik.
zamaninda bizim de bir kedimiz 5. kattan asagiya ativermisti kendini (hem de bir degil, iki kere!) kalcasina protez takilmisti karbeyazi "odin"imizin :-(
By sumuklubocek, at 14 Temmuz 2006 06:45
Sevgili dört ayak dostları, bazı insanlara hiç anlatılmaz öykülerdir bunlar. Dersin ki, "Kedim düştü," yüreğin hala ağzında, yaşları gözündedir. O da der ki, "E ne var bunda, kedi bu, düşer dört ayak üstüne n'olmuş yani?" "Ya birşey olsaydı?" diye sorarsın. "Kedi kıtlığı mı var, yenisini alırdın," der.
Diyeceğim şu, birbirimizi bir sürü konularda anlamak, kimi zaman bir kutlama, ellerine sağlık notları göndermek... Bazı yanlış bazı da eksiklerimizi paslaşmak, düzeltmek... Gidip çok eğlenip söyleyecek söz bulamadan geri döndüğüm yerler (Vintage Biscuit'in eteğini ve ayaklarının pozlarını görün görmedinizse eğer) vs. vs. Sanal manal, iyi ki varız, varsınız.
Ha bu sefer olmadı birşeycikler, çok şükür. O da yaşlandı, çok ağır işlere katlanmasına dayanamazdım doğrusu. Bir kere geçirdik çünkü. Kuzguncuk çatı katımızın beşinci katından atladı / düştü. Üstelik aşağısı caddeye 80 basamak yükseklikte çalılık uçurumdu. Sağ kalça kırık, derisi parça parçaydı adamlar gece vakti onu uçuruma tırmanarak bulup çıkardıklarında. Korkudan olsa gerek yaptığı kakalar her yerine bulaşmıştı.
O zaman öyle adım başında tam teşekküllü hastane gibi çalışan veterinerler nerede?!! Veterinerlik Fakültesine taşındık bir süre. Orada sağolsun Erdem Beyi tanıdık, hani Etiler Polis okulu civarında muayenehanesi olan, kaç kere ameliyat oldu benimki. Ne acılar... Şimdi hafif aksar bacağı ama biz ona kırıtıyor deriz.
Ne anlatıyorum ben yahu? Oya, Figen, Behiye, Baver, Hanife varolun, hepinize tekrar teşekkürler. Sümüklü Böcek blogu nerelere gitti peki?
By Oya Kayacan, at 14 Temmuz 2006 09:44
İşte bundan cok korkuyorum ben. Cumartesi Susam gelecek bizim evimize. Sokagimizdaki kedilerime alışkınım ama evde ilk olacak kedi ile yasam paylasmak. Esim tecrubeli bu konuda allahtan. Ama ben iste tam da bundan, dusmesindeni basina bir sey gelmesinden o kadar cok korkuyorum ki...
Kimsecik donmus ya..Allahtan sag salim ya...Sukurler olsun
By Ozge, at 14 Temmuz 2006 10:36
Özge'ciğim, kedili eve önlemler alınmazsa olmaz. Bahçeli evlere çipli giriş çıkış pet kapıları, yükseklere tel mutlaka gerekiyor bana sorarsan. E hayırlı olsun bakalım bu yeni sarışın, değil mi Susamsa eğer???
By Oya Kayacan, at 14 Temmuz 2006 13:23
Geçmiş olsun Oya can, geçmişler olsun. Çok korktum baştan ama sonra ohh dedim, Allah korumuş ve hep korusun bundan böyle. Veterinere kaza sebebiyle yolu düşen insanlar bilir çaresiz kıvranmayı, oraya hep aşıya, genel muayeneye gidilmez ya. Röntgen cihazı bile bulunmaz çoğunda, pahalıdır çünkü. Ben Gülriz'in diafram yırtığı operasyonu için az mı kıvrandımdı, sonra inhibasyon anestezisi cihazı olan yegâne hastaneyi bulup oraya maaş bloke ettirmek? Bilen bilir, çeken bilir. Allah tekrarından korusun, hepimizden hepinize sevgiyle...
By Handan Demiralp, at 14 Temmuz 2006 16:28
Varol Handan'cığım, onca acına sızına rağmen bizim küçük dert kırıntılarımıza da yetişiyorsun, ortaklaşıyorsun ya. Artık hayat sensiz olmaz.
By Oya Kayacan, at 14 Temmuz 2006 19:57
gecmis olsun / allah korumus
dumdum haziran ayinda Istanbulda apartmanin 4. katindan dustu / kelebek gordu ve gozumun onunde uctu / pazar sabahi 7 de oluyo bunlar / sokaklarda deli gibi agladim / bagardim / dustu ama panikle agaca cikip ordanda penceresi acik bi kata girdi / evin zilini caldik yan apartmanda / kimse yok . megerse kimse yasamiyormus ama cami acik / itfaiyeyi aradim merdiven icin / gelemeyiz dediler / hala deliler gibi agliyorum / televizyonlrda show yapmayi biliyosunuz gelip kurtaricaksiniz kedimi dedim / sert yapinca geldiler / dumdum u aldim sonunda / ama doktugum gozyasi ve yasadigim korku cok farkli biseydi /
camlar balkonlar cok tehlikeli
sakin kedi diye bisey yok / bazen suurlari kapaniyor / kelebek ve sinek gorunce kilitleniyolar / avlanma icguduleri on plana cikiyor
By vintage biscuit, at 15 Temmuz 2006 13:39
Geç kalmış bir "geçmiş olsun!"
Ama geç de olsa kabul olsun!
Dün gece Kuruçeşme parkında çayla demlenme yaparken taşıma sepeti elinde bir kedisever geldi yan masamıza oturdu. Taşıma sepetinin kapısını açarak kedisini dışarı çıkardı... Evde çok sıkıldığını arad bir böylesi parklarda dolaşarak özgür olması gerektiğini düşünüyordu besbelli... Yavruydu kedicik... Henüz bir kaç aylık... Önceleri çimlerin üzerinde gezindi durdu... Bi meraklı bi meraklı... Bıraktım boğaz keyfini... tüm tedirginliğim ile O'na yöneldim... Bir süre gezindi durdu... Karaya bağlanmış tekneleri aydınlatmak amaçlı ışıklarla oluşmuş yakamozlar yavruyu oldukça cezbetti... hababam denize hamle yaparak benim de yürğimi ağzıma getirdi... Neyse bir kaç metre ötemizde patlatılan havai fişekler yavrucuğun arkamızdaki ağacın tepesine çıkmasına neden oldu... sahibinin oldukça sakin halini beni zıvanadan çıkardı...Duruma el koydum. oğlumla birlikte sandalyeler filan kediciği ağaçdan indirdim...Nasılda korkmuş ve güvenini yitirmiş bir haldeydi anlatamam...
Bu kedicik eminim dün gece bunları düşünmüştür:
"Ey insancıklar...Sizinle bi akşam sefası yapalım dedik...Parka geldik...Şuralarda çimlere basa basa, yakamozlara baka baka dünya nasıl bir yermiş? bakalım dedik...Ama keyfimin içine ettiniz be! Sahibimi-ne demekse- sürekli olarak "aman çevremizde köpekler var. Kedinize zarar verir "diye korkuttunuz...Ama hiçbirinizde dürüst olup da "aman çevrede insanlar var!" diye uyarmadınız! İnanın sizleri ve eğlence anlayışınız hiç ama hiç anlayamdım... Ve sizden çok ama çok korktum... Köpekler ne ki!"
Hangi özür hayvanlara yaptığımız şu çok basit görünen eziyeti bile affettirir...
By Şirin, at 16 Temmuz 2006 12:27
İtfaiyecileri öptün mü Büsküü'cüm. Kimsecik'i ilk düşmesinde uçurumdan kurtaran Telsiz Daire Başkanlığı'nın (şimdiki Turgay Ciner Holding, Paşalimanı) adamlarını sarılıp sarılıp öpmüştüm ben. Gecenin bir vakti adamlar ellerinde deniz fenerleri torchlar falan aramışlardı.
Sen kirpi sevmeyi biliyor musun Bencil Kirpi'cik?
Şirin'ciğim bu öykünün içinde kime kızdığını anlamadım. Havai fişeklere mi, kediyi gezdiren insana mı?
By Oya Kayacan, at 16 Temmuz 2006 18:10
Her ikisine de desem yanlış olmaz sanırım... Kedilerin huyları bi tuhaftır... Köpeklere benzemezler ki.. "Otur" de! Otursunlar.. "Kalk "de kalksınlar... Çılgınca özgürdürler di mi ama.. Kadın tüm iyi niyeti ile onu gezmeye çıkarmış ama kedicik hazır değildi ki ortama... Ben mi çok koruyucuyum... Ben kedimi öyle bırakamazdım...evimin bahçesi olsa neyse..Ha bi de şu beliteyim ben hiç evde kapalı kedi büyütmedim... Sarman'ı da 1 yaşından sonra hergün sokağa bırakıp tekrar alıyordum... Daha doğrusu O öyle istiyordu... İndirmessem kornişleri tepemize indirecek kadar azardı... Arada sevgililerini de yanına katar eve getirirdi.. Asıl konudan çok uzaklaştım.. Benim kızgınlığım tabii ki havaii fişeklere... İnan bana çok ama çok anlamsız geliyor... ilkelliğimizi hatırlatıyor... Birileri "dünya benim babamın malı "diyor ya buna kızıyorum... Bilmem ki anlatabildim mi! Ben sana da anlatamassam derdimi kimlere anlatırım Oya'cığım... Bu arada sende "süt reçeli"ni de öğrenek bi aşama daha katettim... Sayende heryıl değil hergün bir yaşıma giriyorum... Ne güzel bi şey ya! Mutlaka yapacağım... Küçükken bize kahvaltılarda dayattıkları bişey vardı... "kuş sütü" derlerdi... Yurtdışından gelir... Ançuez gibi tüpde satılırdı... Ekmeğin üstüne sıkar yerdik... Demek ki o "süt reçeli" imiş... Bu gerçeği de bu yaşımda sayende öğrenmiş oldum... Teşekkürler hocam!
By Şirin, at 17 Temmuz 2006 00:09
Oyacim bende her saniye aglamaya hazir bir vaziyette bogazima yumruk bastirilmis gibi yutkunamadan yaziyi okudum, aklim gitti. Neyseki birsey olmamis gecmis olsun. Arkasindan yorumlardaki aci yazilar onlarada hic dayanamadim. Bizler bütün aile her türlü hayvani severiz evimizde 3 kus ve 1 deniz kablumbagasi var. Hepside evin birer ferdi gibidirler. Tekrardan gecmis olsun canim.
Özgül Obuz
o@obuz.org
www.soframiz.de
Ozgul canim, uzdum herkesi biliyorum. Yazi yazma tekniğimde oykuleme sistemi yerlesik. Bu gazetede haber yazarken dahi boyleydi. Merak zirve yaptiktan sonra cozume gitmek. Ne yapsam vazgecemiyorum.
Hayvan sevgisi insan sevmeye benzemiyor degil mi? Inan en kucuk olayda aklimi kaciracak gibi oluyorum. Sanki yardim edemeyecek, dilinden derdinden anlayamayacagiz gibime geliyor falan...
Uc kus harika dostluk ediyordur da, zavalli kaplumbaga da arkadas istemiyor mu kendine?
Cok tesekkur ediyorum, sevgiler buralardan, hepimizden hepinize...
Oya
Oyacim evet üzüldük ama bir o kadarda sevindik bir sey olmamis oldugunu okuyunca. Sen bizlerin üzüldügüne bakma, mühim olan tatli son degilmi? Yazi teknigine hayranim sürükleyici, meraklandirici yazi stilin benim cok hosuma gidiyor. Ellerine parmaklarina saglik:)
Hayvan sevgisi hakikaten cok baska bir sevgi ve sende zaten bilirsin hayvanlar sevildiklerini o kadar iyi biliyorlarki. Iste bizlerdeki sevgi ile onlarin herseylerini her isaretlerini cok güzel anliyoruz. Mesela bizim 3 kusumuzdan bir tanesi ayri cins türkce olarak bilemiyecegim cinsini, bu yaramazim evin bir cocugu gibidir ve evdeki her ferde ayri bir sekilde dertlerini anlatir ve hepimizde onun anlatmak istediklerini anlariz.
Biliyorsun ben blogger olmadigim icin sana yorum yazamiyorum ama her zaman ziyaretcinim bundan önceki yazdigim maili yorum olarak koyabilirsen cok sevinirim. Öptüm seni.Ozgul
Ozgul tekrar tesekkurler, yazilarimizin hepsini gecirdim buraya. Kimsecik'in arsivinde bulunsun.
By Oya Kayacan, at 17 Temmuz 2006 09:20
Merhaba Oya Hanim,
Blog'unuzu hep takip ederim ama yorum yazmadim. Bugun niyetlendim, teknik hata verdi internet baglantimdan dolayi. Ama Kimsecik icin bu kisa mesajimi yazmak istedim.
3 kedi ablasi, bir kedi teyzesi olarak anlattiginiza benzer iki olay basimiza geldi, ikisi de Felicita kizimin... Birinde ufak bir kemik kirigi, ikincisi kazasiz belasiz ama korku ile...
Gecmis olsun Kimsecik'e... Cancan'a da, benim diger kizimin adasina da elbette.
Paylasimlariniz icin ayrica tesekkur ederim.
Ezgi
--
Alternatif-İstanbul Rehberiniz!
www.alternatif-istanbul.net
Alternatif-İstanbul'a dair Kucuk Notlar...
http://www.alternatif-istanbul-ezgi.blogspot.com
"Kürk ticareti için hayvan katliamına dur" diyenlerin sitesi!
http://www.kurkehayir.org/
"Kürk ticareti için hayvan katliamına dur" diyenlerin gurubu!
http://groups.yahoo.com/group/kurkehayir/
Yaşam Hakkına Saygı!
www.yasamhakkinasaygi.com
Ben de sana çok teşekkür ediyorum Ezgi. Hayvanlar alemine katkıların az buz değil...Sevgilerimle, Oya
By Oya Kayacan, at 17 Temmuz 2006 09:26
Şirin'ciğim ben daha ziyade kadına takıldım doğrusu. El kadar şeyi tanımadığı bir ortama getirip salmak olacak iş değil. Fişekuslara gelince, bazı neden niçin yapıldıklarını, ekonomik kayıpları falan unutup keyif alıyorum doğrusu. Belki de hep burnuma burnuma dayadıkları içindir, kendine bakmasam sesini duyuyorum. Benim Cancan'ın hala çok korkar o sesten. Gök gürültüsünden de korktuğu gibi. Ben de ona diyorum ki, "Hani allah baba da yapıyor ya bu seslerden, korkulacak bir şey yok bebeğim..."
Senin Sarman hikayesi -DI- ile bitmiş. Bir gün gitti de gelmeyiverdi değildir inşallah.
Mine'si sessizliğini ben de çok çalışmana bağlıyorum ama özledik de yani. Kapıda bekliyoruz.
By Oya Kayacan, at 17 Temmuz 2006 09:36
ben de şimdi okudum, cok sevindim basınıza bişeycikler gelmediğine...
insanın yüreği ağzına geliyor böyle durumlarda. mısır'a da gecenlerde adada kedi saldırdı. az kalsın gozu cıkacaktı. cok sukur biz de kimsecik gibi ucuz atlattık :)
By misir, at 17 Temmuz 2006 10:03
Aci bir gercek vardir.Bu kedi dünyasinda.Sahibini kendinden cok seviyorsa gider bir daha geri dönmez.O aciyi tattirmamak icin.Öyle bir köse bulurki sahibi onu hic bir zaman bulamaz.Bu yanliz kedilere has bir tarz.Bu alemde bir de halen cözülemiyen bir de Fillerin hemcinslerinin kemiklerini bulduklari zaman yaptiklari seronomi vardir ki en kati bir yüregi bile titretir.
Ne yapayim o kadar güzel seyler yaziyorsunuz ki dayanamadim.
Saygilar.
By ERDIL, at 17 Temmuz 2006 19:25
Oya hanim galiba kötü bir sey yaptim. Kedilerini kaybedenlere galiba bundan önceki yorumu silin ben denedim olmuyor.Onlarin üzülmesini istemem.
Saygilarla.
By ERDIL, at 17 Temmuz 2006 19:28
Sevgili Erdil Bey, bu hepimizin bildiği bir gerçek de dilimiz varmaz söyleyemeyiz bir türlü. Kimsecik'im pencereden atlayınca ilk düşündüğüm de bu olmuştu, kafayı yiyordum. Öyle ya yıllar boyu aynı aralığı muhafaza eden pencere neden o gün kurcalanıp açılsın ki... Neyse ki sırf geç gelen bir merakmış. "And lucky me, curiosity didn't kill my Kimsecik." Yorumlarınızı silmiyorum. Hayatın tatları ve acıları eşit kabullenilmeli. Sağolun.
By Oya Kayacan, at 18 Temmuz 2006 09:02
si sinyora:)) E fortunato io, la curiosità non uccise mio
By ERDIL, at 18 Temmuz 2006 11:15
Oya Hanim,
Güzel düşüncelerinize teşekkür ederim.
Bizim bu kadar yüreğimiz titrerken kimi kalemler de fütursuzca bunları yazabiliyor...
http://www.sabah.com.tr/2006/07/16/yaz02-10-131.html
Yazık...
By Ezgi, at 19 Temmuz 2006 09:34
http://www.sabah.com.tr/2006/07/16/
yaz02-10-131.html
Bir onceki post da linkin tamamı görünmüyor.
By Ezgi, at 19 Temmuz 2006 09:35
Hıncal Uluç yazısı "Meydandaki Sokak Köpekleri.." Ezgi link vermiş, ben de buraya yapıştırdım. Haklı olduğu taraf hava alanında köpek dolaşmasının sakıncalı olduğu. İşi uzatıp sokak köpeklerimize sataşması akıl alır gibi değil. Evet, lütfen meydandakileri alıp meydan dışına bıraksınlar. Aşı mı kısırlaştırmamı ne gerekse yapsınlar. Hıncal Bey ve benzerleri de hayvan katliamına çağrı yapmayı kessinler. Yetti artık, insan korkusundan yürünemeyen sokakları zavallı sokak köpekleri koruyor. İşin hiç bu tarafını düşündünüz mü peki? Eve geç geldiğimde hep kollarım mahalleyi. Köpekler varsa etrafta rahat ederim. Sokakçı köpekler kime ve ne zaman havlayıp kovalayacaklarını o kadar iyi biliyor ki.
Teşekkürler Ezgi, Oya
Şiimdi Hıncal Bey'in yazısı:
"SİZ bakmayın yaygaracı tatminsiz üç beş kişinin televizyon şovu yapmak için her fırsatta olay çıkarmasına..
Sokakta yaşayan ve dokunulmayan havyanlar, adı ve türü ne olursa olsun, geri kalmışlık, gelişmemişlik ve medeniyetsizlik işaretidir..
Bu ülkede inekler dokunulmadan sokaklarında dolaştığı için Hindistan'ı küçümsemeyen var mı?..
Sokak köpekleri daha da beter.. İnekler sonuçta zararsız hayvanlar, pislikleri dışında.. Oysa köpek kuduz demek. Korku demek.. Hele sürüyle gece yarısı dolaştıklarında dehşet demek..
Evlerine giremeyenleri biliyorum..
Şimdi hava alanında dolaşan köpeklerin görüntüleri dünyaya yayıldı..
Neresi burası..
Avrupa Birliği'ne girmeye çalışan Türkiye..
Uçak kalkış pistlerinde köpek sürülerinin dolaştığı çağ dışılığı ve geri kalmışlığı adam içine alır mı?.
Pistte köpek var diye uçak pas geçiyor, bunu Avrupa kafasına anlatabilir misiniz?. Geçmese, geçemese maazallah!..
Üç beş çığırtkanın korkusundan hava meydanı y etkilileri etkili önlem alamaz olmuşlar.. Alacakları önlem ne?.. Toplayıp Florya sokaklarına salmak.. Peki Florya'da oturanlar insan değil mi?. Tehlikeyi onlara salmak önlem mi?.
Kararı bu ülkeyi yönetenler vermeli..
Uygar ülke sokaklarında köpekler başı boş dolaşmaz!..
Hani kimde o yürek var?..
İçişleri ve Sağlık Bakanlarında mı?.
Belediye Başkanlarında mı?.."
By Oya Kayacan, at 19 Temmuz 2006 09:52
Uluç tatminsiz birkaç kişi olarak başlamış yazısına...Bakmayaymışız show yapmak adına hayvan haklarını savunan tatminsiz ve histeri krizlerine giren insan güruhuna.
Türkçe elastik bir dildir. "Tatminsiz" kavramı pekçok şeyi hatırlatır, ama en çok Hıncal Uluç'un iğnelemeye çabalayıp da baltayı taşa vurduğu anlamı gelir benim aklıma hemen. Tatminsiz dendiğinde gazetelerin köşe başlarını tutmuş, spordan tut siyasete kadar ahkam kesen ve her konuda bilirkişi olarak ortaya fırlayan yazarların asla yer ver(e)medikleri eşeğe tecavüz eden mühendis, tecavüz edilerek Mamak çöplüğü'ne atılan köpekler, Sivas'ta içip içip barınakta yavru köpeklere tecavüz eden namussuzlar ve ne idüğü belirsiz yazılar yazıp 16-17 yaşındaki kızların pazarlandığı güzellik yarışmalarında juri üyeliği yapanlar geliyor benim aklıma.
Çağdışı, Uygarlık yoksunu barbar bir toplum mu olalım bu adi sokak itleri yüzünden yahu? Hindistan mı olalım? Ulan, Hindistan olabilsek keşke! Sokaklarında ineklerin dolaşması adamların yazılımda dünyanın 1 numara olmasını mı engelledi? Ha, yiğidi öldürmüş, hakkını vermiş Sn. Uluç, pislikleri dışında ineklerin zararı yokmuş. Halbuki Köpek kuduz demekmiş...Korku demekmiş. Hele de sürü halinde dolaşırlarsa daha da kötüymüş. Turkiye AB'ye girerken kuduz sokak köpeklerini de mi yanında götürsün yani?
Yetkililere duyrulur: Ben de bütün bu haberlerde izlediğimiz gaspçılardan, hırkızlardan, cinayet işleyip de afla salınan tecavüzcülerden pek fena halde korkmaktayım. Hergün annem çok afedersiniz beynimi ütülüyor: "Nerdesin? Işıklı yerden yürü. Geç kalacaksan taksiye bin." Ben bu eziyeti her allahın günü çekmek zorunda mıyım? Asap masap kalmadı, annemle aram açılıyor. Hani ben Uluç ya da benzerleri kadar ünlü bir kalem değilsem de biri duyar da sesimi bunları itlaf eder diye umud etmekteyim.
Hani kimde o yürek var?..
İçişleri ve Sağlık Bakanlarında mı?.
Belediye Başkanlarında mı?..
Uluç da olmadığı kesin. Kendisi uygarlık dışı kalmamızın bütün faturasını sokak köpeklerine çıkarmış. Ahhh, bu itler bir temizlense AB kollarını açacak, buyrun yaldızlı davetiyeniz diyecek. Adalet Bakanlığı'nda da olmadığı %100. Hele siyasiler de hiç yok, arasıra merhamete gelip saldıkları güruha gösterdikleri ihtimamı yaşama savaşı veren sokak hayvanlarına göstermiyorlar ne hikmetse.
Ha pardon...Onlar "insan" Çok tatminsizsin Ezgi, ne demek itlaf falan ya? İnsan "itlaf" edilmez. Ha tecavüze uğrayabilir, 48 yerinden bıçaklanabilir- temsili rakamdır, artabilir de, tek darbeyle işini gören bile var ne ilginç değil mi...- yol ortasında tecavüze de uğrar, birileri vatandaşın sağ cebine koyduğunu sol eliyle ütebilir de... Bunlar hep uygar toplum gerekleridir.
Ama sokakta hayvan olmamalıdır.
Tatminsizliğe hiç luzum yok!
Ezgi
By Ezgi, at 19 Temmuz 2006 10:48
Yorum Gönder
<< Home