Kedili Mutfaklar

Perşembe, Haziran 29, 2006

Vatandaşın whatandash'a ettiği...

Bir gün oturmuş yazmışım. Belki bir yerlerde de basmışım. Yazarken besbelli eğlenmişim. Size de okutayım da eğlenin bari...


Bir kısım vatandaş
Bilgi yok, görgü yok, saygı yok; bir hoşgörüdür tutturmuş.
Sırtına hoşgörü entarisi giyme, yüzüne hoşgörü maskesi takma çabası almış başını gidiyor.
Bildiği değerlerin yerini alan bilmediği değerlere hoşgörülü bakacak diye helâk durumda.

Klasik vatandaş
Yok da yok. Bilgi yok, görgü yok, saygı yok, hoşgörü yok. Her sabah aynı saatte uyanır. Yıllardır aynı işe gidip gelmeyi üstün başarı, hergün patrondan yediği fırçaları yaşamın cilveleri olarak görür. Üç beş çocuğu, bir karısı, biri yıkanıp diğeri giyilen iki takım çizgili pijaması, bir tas aşı ağrısız başı vardır.
Kapı arkasında becerdiği temizlikçi kadın sustuğu sürece de başı ağrımayacaktır.
Bu tipin kadın olanı en fedakar kadın tipidir. Gündüz gözüyle pişirir, kurtarır, yıkar, ütüler, yamar, siler, süpürür. Akşama önce dayak, sonra da gereken ne varsa onu yer. Gece doğduğuna doğacağına pişman, uyku tutarsa uyur. Tutmazsa, canı yine bir şeyleri nafile çeker, çünkü herifi uyuyordur!

Diğer kısım vatandaş
Bilgi var, görgü var, saygı var. Bu üçü olunca hoşgörü haliyle yok. Bu sefer de bir umursamazlıktır gidiyor.
Halkın içine indiği kıt zamanlarda ‘umurumda değil’ kabuğunun altına saklanıp, ‘vız gelir tırıs gider’ dudaklarını, ‘vur patlasın çal oynasın bana dokunmayan yılan bin yaşasın gözlerini’ hiç eksik etmiyor.
Ne diğer kısım vatandaşla birlikte yaşar olmaktan bir memnuniyeti, ne de onların gaybubetinden kaynaklanabilecek bir üzüntüsü var / olamaz.

İki ara bir dere vatandaş
Bunlar haliyle orta saha oyuncuları.
Ona buna pas vererek ömür tüketenler.
Hem az buçuk aileden, hem de eğitimden nasiplenmiş olanlar.
‘Değerlerimize sahip çıkalım,’ içerikli programlarıyla bir yandan meyhane kültürüne katkı yapıp, arkasından ‘koy gitsin neme lazım değer meğer, neresinden mamalanırım ona bakalım’cı olanlar.
Kimlik bunalımında olduklarından çok tehlikeliler. Çok olduklarından, hemen her yerde karşımıza çıktıklarından, “görüldükleri yerde enterne edileler,” gibi bir fetva verilemez. Birlikte yaşanası da olmadıklarından, netcez şimdi? vatandaş grubunun oluşmasına sebep olurlar.

"N'etcez şimdi?" vatandaş
Hemen söylemeliyim ki bişeycikler yapamıyorsunuz / yapamıyoruz.
Bir kere öyle aval aval bakınırken ciddi ciddi düşünmek / düşünmemiz mümkün değil.
Bişeyler yapmanın zamanı çoktan gelmiş geçmiş, halâ “n’apcaz şimdi, n’etcez şimdi?” diye söylenip duruyorsunuz / duruyoruz.
Çekilin bakiiim / cekilelim bakalım şööle kenara. Siz / biz vatandaş bile sayılmazsınız / sayılmayız, iki ara bir derenin de vebali boynunuza / boynumuza..

Havadar vatandaş
‘New York’dan Paris’e uçtum love, crystal speed flight oh yeaaah,” havalarında, ‘frequent business class flyer,’ olanlar.
Bunlar havadan yere inme fırsatını az bulduklarından halkı tanımaz. Bulduklarında, trendy epoque otellerde gecelediklerinden, halkı zaten göremez.
Vatandaş olmasına vatandaşdırlar da, ömürleri havada geçtiği için vatandaş üstü sayılırlar. Yersen gerektiğinde vatanı için canını verir ancak belki yiyemeyiz diye vergi vermezler.

Petrus duyarlısı vatandaş
Petrus duyarlı bazı vatandaşlarımız da bu havalı gruba akrabadır.
Châteaux Margeaux (Margeaux) ve Châteaux Petrus (Pomerol), basınımızda kâh yazılı kâh çizili olarak izlenir.
Petrus lezzetine milyarlar feda edenleri, “Vallahi o lezzete değer,” diyerek destekleyen ahçı eskisi gurme yazarlarımız vardır.
(Burgundy de olsa olurdu, ancak Burgundy
tanıtımı henüz gazetelerimizce yapılmamıştır da ondan olmaz!)

Havadar vatandaş yavruları
Vatanda kalan yavru havadarlar Prisma ve Rainbow’a devam eder, ayrıştırılan ışıklarında ‘battle of the sexes is hard talk maaan’ varsayımından yola çıkarak, ‘dark side of the moon’ ilişkilerle hayata gökkuşağı renkleri verirler.*
O güne kadar sahip oldukları tüm manevi değerleri yıkıp, henüz ne olduğunu bilmedikleri değerlerin peşinden koşmaya başlarlar.
Savaş varsa sevinip ciplerine daha iştahlı biner, ille de birbirlerine sarılıp sallanacakları ortamlarda eğlenir, aileleriyle para dışında tüm bağlantılarını keser, yaz aylarında Bodrum’a giderler.
Prisma ve Rainbow ortamları, kişilik geliştirmesi kisvesi altında onlara tıpatıp düşünmeyi ve her söylenene hep birden “heee” demeyi öğretir.

Vatandaş altı vatandaş
Bunları çıplak gözle, dilenirken veya sokak çocukları halinde görürüz.
Diğer hallerini görmemizde televizyonlar bize yardımcı olur.
Otoyol kenarlarında kovalanan travestiler, insanlıktan çıkmış trafik canavarı sarhoşlar, namus cinayetleri işleyenler, madde koklayanlar, hepsi aynı kefeye sokulup vatandaş altı olarak takdim edilir. Bu takdimler genelde tüm kategorilerde vatandaşın fena halde ilgisini çeker.
Aç ve açıkta olanlarının, kamyonetlerden atılan makarna paketlerine uzanırken birbirlerini ezişlerine veya iftar çadırları önünde gün boyunca kuyruk oluşturduklarında titreyişlerine bakarız.
Kendi vereceği on kişilik akşam yemeği daveti fiyatına onbin kişi doyuran ünlünün / zenginin adı açıklanır, herkes rahat eder. Bunlar Z) sınıfı hamiyetli vatandaş olurlar ki, ki bu sınıfı anlatmak bile bana zûl gelir.

A) sınıfı hamiyetli vatandaş
Tabii ki ve çok şükür ki vardır. Ortaya çıkıp teneke çalmazlar, bilinmezler ve anlatılmazlar..

Whatandash?
İşsiz güçsüz olurlar. Deniz kenarı, park, koru, orman, otlak gibi yerlerde çekirdek çitlerler. Erkeklik organı olanlar su bulduğunda çimer. Altında kaldıkları giysilerden kadın olduklarını tahmin ettiklerimin ise ne yaptıklarını tahmin dahi edemem.
Whatandash olmaktan çok memnun görünen bu grupta, sadece gözlerin bakma hali gelişmiştir. Görmez, koku almaz, duymaz, çarptığını hissetmez ve tabii ki özür dilemez. Çekirdek dışında damak zevkleri lahmacun ve kanat ızgara ile sınırlıdır.
Birbirlerinden ayrılsalar kaybolacak kadar nahif olduklarından, whatandash whatandasha el ele veya sıra olarak dolaşıp gezmeleri beni çok duygulandırır.

Körolasıca vatandaş
Bunlar kimlikleri karakol kayıtlarında, mahkeme dosyalarında ve cezaevi savcılarında saklı, kendileriyse aramızda yaşayanlardır.
Çalarlar, vururlar, öldürürler.
Bulunur, alınır ve salınırlar.
Her diğer çeşit vatandaş bir şekilde bunlara kurban olur veya verir.

Arsız vatandaş
Şimdi sen bu maili en geç yedi saat içinde yedi kişiye laylay, o yedi de yedişerden lom, etti mi 49 laylaylom. Ondan sonrasını tutma zaten, traylaylom traylaylom. Yalnız bir kuralımız var. Altına bir vatandaş tipi ekleyecek, adını madını da yazacaksın. Yoksa tantrası (nesi nesi?) seni fena çarpar. Aman kırma zinciri. Kırarsan 7 gün içinde başına taş yağar, bana cennetin yolları, sana kurşunlar… Kırmayana bonus, en istediği 7 şey 7 günde olacak. Tak tak tak bütün kapılar, (yoksa 7 kapı mıydı?) açılacak.

Hoşgörünüze sığındım, ola ki dileklerim ola!

*Prisma ışık ayrıştırdığında gökkuşağı renkleri verir ya… Gökkuşağı seksin her çeşidine girenlerin sembolü ya…

14 Comments:

  • Buyur istemediğin kadar vatandaş tipi; zaman ne değiştirdi,
    Akrep gibisin kardeşim,
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
    Serçe gibisin kardeşim,
    serçenin telaşı içindesin.
    Midye gibisin kardeşim,
    midye gibi kapalı, rahat.
    Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
    Bir değil,
    beş değil,
    yüz milyonlarlasın maalesef.
    Koyun gibisin kardeşim,
    gocuklu celep kaldırınca sopasını
    sürüye katılıverirsin hemen
    ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
    Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
    hani şu derya içre olup
    deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
    Ve bu dünyada, bu zulüm
    senin sayende.
    Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
    ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
    - demeğe de dilim varmıyor ama -
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

    By Blogger kuzine, at 30 Haziran 2006 00:28  

  • Valla eklenecek vatandaş tipi bırakmamışsınız Oya hanım. Eee,nolcak şimdi? Bizim dilekler gerçekleşmeyecek mi? :))

    By Blogger cenebaz, at 30 Haziran 2006 08:51  

  • Senin eklentin olmadığı için sayılmaz Kuzen. Puanları O'na yazdım. Bizi merak etme, bıraktığın yerdeyiz Nazım Baba... Ağırlıklı olarak akrep, koyun. Kabahat hepimizin tabii ki, yaşasaydın artık dilin de varırdı elin de.

    Vardır mutlaka Çenebaz, benim yazdıkça yazasım gelmişti.

    By Blogger Oya Kayacan, at 30 Haziran 2006 09:07  

  • Yatmadan evvel kitapliktan öylesine bir kitap cektim.Ismine bile bakmadim.Bilgisayari kapamadan evvel sonunda indirebildigim Handan kizimim roportajini dinledim.Bakim dedim Oya hanimin sayfasina karsima vatandas cikti.Yemeklerden türlü,tatlilardan asüre misali.Yaziya gülmedim.Gece sabaha dogru kosuyordu.Eh bu saatten sonra.Vatandasin üzerine artik kitaptan bir sey okunmaz diyerek yatagima dogru uzandim.Kitabi tutarken parmaklarim bir sayfayi isaretlercesine takilmis.Iki misra yi yazayim buraya .
    Babamin adi Hidir,
    Elimden gelen budur.
    Gözlerimi kaparken acaba dedim kendi kendime Oya hanimda son cümlelerde öyle mi demisti.

    Saygilar.

    By Blogger ERDIL, at 30 Haziran 2006 13:32  

  • Gerçekten çok güzel bir yazı...

    By Blogger Ahmet Kamil Keleş, at 30 Haziran 2006 13:36  

  • Efendiiiim, aslında 'gibi' yazılar beklediğim ilgiyi görmüyor. Duyarlı vatandaş gittikçe azalıyor MU???

    Erdil Bey sağolun yani, gece gece sizi kitabınızdan etmişim, vatandaşa kafa yordurmuşum. Babamın adı Nuri, anlatmak zaruri:-))demişimdir efendim. Saygılar tabii karşılıklı...

    Ahmet Kamil harikasın yahu. Bayılıyorum teknoloji kullanışına. Ne diyeyim ki, herkes gelmeli sana bakmalı.

    By Blogger Oya Kayacan, at 30 Haziran 2006 20:27  

  • ...Châteaux Margeaux yeterince güzel ve vurucu..hele sen bu maili bilmem kaç kişiye mail et..çok iyi olmuş..çook güldüm...keşke böyle 'seküler hurafeler komedisine' dahil olanlarda senin bu yazını okusalar :))

    By Blogger birisinin yeri, at 1 Temmuz 2006 10:56  

  • hahahha cok guldum
    cok eglendim
    ve cok cok begendimmm

    By Blogger vintage biscuit, at 1 Temmuz 2006 16:56  

  • Bir solukta okudum,ama korktum bir vatandaş tipi bulamadım.Hah! şimdi geldi aklıma:Her türlü haltı yiyip,başı belaya girince,mağdur vatandaşı oynayan,erdemden filan bahseden tip...Ne dersin?

    By Blogger munevver, at 1 Temmuz 2006 17:44  

  • "Eski evin merteği eğlen Sunam eğlen, ben istemem ortağı yandım Sunam oy," mealinde söylenen "Eğlen Büsküü eğlen," türküsünü sana gönderiyorum Büsküü'cüm. Şu anda söylüyorum yani, sesüm gelüüür mü?

    Tip harika da Münevver adını koymamışsın. Bana sorarsan ve tabiri caizse, "Bokunuzu yerim abiler" tipi vatandaş derim. Tanıdık geliyor mu:-))

    By Blogger Oya Kayacan, at 1 Temmuz 2006 18:07  

  • Ben bu yazıyı yorumlarıma nasıl eklemem sevgili Selen... Teşekkürler, takipte olduğun için ve belki günün birinde görüşmek üzere...


    Selen asciftci@yahoo.com to me
    More options Jun 30 (1 day ago)

    Sevgili Oya Hanim (biliyorum boyle resmiyeti hanimlari falan pek de sevmiyorsunuz ama hem beni hic tanimiyorsunuz, hem de benden biraz buyuksunuz sanirim)

    Asagidaki satirlari aslinda blogunuza yorum yazmak istedim ama blogger olmadigim icin izin vermedi, ben de boyle yolluyorum:

    "Ay ilahi, sabah sabah hem agladim hem guldum.
    Simdiye kadar her zaman sessiz olsam da sitenizi keyif ve ozlemle okuyorum. Daha eski yazilariniz .. hani Beyoglu'nun, Cicek Pasaji'nin eski halleri, "Aslan Cinotri"ler falan - ki annemde bu sarkiyi soylerdi - beni hep rahmetli annemden, anneannemden, babaannemden dinledigim eski Istanbul gunlerine goturuyor, ozluyorum.

    Vatandas listenize bir de "satilmis vatandas" lari eklemek isterim izninizle. Bunlar - ki bende dahilim - yurtdisinda rahat rahat yasayan, cok fazla bir maddi zenginlik olmasa da refah ve "medeniyet" seviyesinden vazgecmeyecek kadar kendini seven ama "aahh vatanim da vatanim" diye mangalda kul birakmazken bir yandan da "bizim memleket adam olmaz arkadas, nasil donerim ki?" diyenler. " Sadece bu kadarini blogunuza yollamak istemistim.

    Bogazima duskun oldugum icin bir cok blogu (yani tarifleri) takip ediyorum. Eger bir gun kismet olur da Istanbul'a gelirsem sizinle tanismayi cok isterim - merak etmeyin oyle sapik manyak biri falan degilim, evli, cocuklu, kendi halinde bir ev hanimiyim (simdilik).

    Bir de kedicikleri cok cok cok seviyorum, evimizde gozumuzun bebegi, sevgili bir siyam kedicigimiz var :) Uyutulmadan sadece saatler once sokak hayvanlarini toplayan kurumdan aldim Oscar'cigimi. Teyzecigim kedi konusunda hafif "usutuk" oldugu icin cantasinda kuru mama olmadan yollara cikmazdi, hatta ve hatta kasaptan kemik falan alip mahallenin kedilerine papara yapar, gece 11'lerde ara sokaklarda sokak kedisi beslerdi kadincagiz. Bizim ailede oyle sevilirdi kediler.

    Sevgiyle kalin, kediciklerinizi minik islak burunlarindan operim.

    Tekrar teşekkürler bu güzel yazı için. Sana satılmış demeyelim gel, "karnı nerde doyarsa oralı olan vatandaş" diyelim... O kadar çoksunuz ve de hiç yoksunuz ki!!!

    Sevgiler, Oya

    By Blogger Oya Kayacan, at 1 Temmuz 2006 18:32  

  • Yazilarinizi geriye dönük okudum hepsi birbirinden güzel.Keske o günler hakkin da biraz daha yazsaydiniz.Anne tarafi Talimhane li.Baba Beylerbeyi.Bir yerde yazilariniz beni gerilere götürdü.Balikci barakalari.Beyoglu,Cihangir,Taslik,
    Oya hanim sizin kaleminizin anlatimi daha kuvvetli 24 yasin da.
    Gürbete cikmis biri icin bazen zorlaniyorum.Yazin bizim o Istanbul'umuzu.
    Vatandas yazinizi tekrar okuyun ca tümüyle kendimi buldum.Her bölümden bir parca yoksa vatandas olamazdim!...Veya onlarla yasiyamazdim.
    Saygilar.

    By Blogger ERDIL, at 4 Temmuz 2006 13:10  

  • Hepimiz nihaventten "Mümkün mü unutmak," olduk, "bana bir haber ver, budur niyazım..." Derkeeen okuduk efendim gitmek üstüne mazeretinizi de. Bir daha duymayalım, örtelim üzerini, bu kadarla geçsin, geriye hiç bir şey kalmasın. Veda etmelere dumandan başlayınız lütfen, bizlerden değil!

    Bana gelince, "mükemmeliyetçi" diyorlar bir tür varmış. Onlardan olabilirmişim... Yazıyorum da bitiremiyorum. Hep düzeltiyorum, hep ekliyorum, hep eksiltiyorum ve de doğal olarak basamıyorum.

    By Blogger Oya Kayacan, at 4 Temmuz 2006 20:56  

  • Ne de güzel bir akşam. Sonunda bana inanan biri çıktı. Kimsecik de geldi kafayı sürtüyor ellerime sana yazarken. Teşekkürler bre Bacaksız, mutlu ettin bizi ana kız. Oğlandan ses yok ama, oğlandır malum, hafif duyarsız!

    Kedilere böylesine yakın insanları sanalca da olsa tanımak beni çok sevindiriyor. Oya olmana da bayıldım.

    Selen bilmem okur mu seni buradan? Yaz bence hemen postasına, öyle içten paylaşacak bir noktanız var ki, sadece memnun olacaktır.

    Öptüm seni... Bana inanma, bensiz de kalma!

    By Blogger Oya Kayacan, at 5 Temmuz 2006 21:49  

Yorum Gönder

<< Home