Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Eylül 23, 2006

Hamsi turşusu

(Annoya hamsi almış gelmişti. Dışarıda yağmur yağıyordu hem de çok. Banyoya kurusun diye açık bıraktığı şemsiyesi bana hamsiden daha cazip geldi. Önce şemsiyeyi kullanılmaz hale getirmek üzere yaptığım çalışmayı tamamladım. Sonra mutfağa girip tam altı hamsi yedim, çiğden ama ayıklanmış tabii. Cancan yemedi. O lüküs hayat balıklarını sever.)


Günün tarifi

Tembellik benim de hakkım. Dün dedim ki kendime, “Utanacak ne var bunda, sen de ayıklat. Ne eksiğin var ki ayıklatanlardan?” Üstelik parasını sormam, pazarlık etmem. Esnafa acayip saygım vardır bu konularda. Lakin tanıdığım bir balıkçı da değil karşımdaki. İlk karşılaşmamız bu oluyor yani. Benim de ilk defa ayıklatacağım tutacak da, şu işe bakın.

Bizim kıyı balıkçılarına ve de Beylerbeyli İsmail’e ufak bir kazık atıp, Çengelköy’de herhangi birinin kapısında durmuşum bu sefer. Vallahi bu da tembelliğimden. Bizimkiler salmazlar beni kolay kolay. Oturulacak, çaylar kahveler içilecek; akşam yemeklerini koydularsa ateşe beklenip tadına bakılacak. Ben de evime acil dönüş yapmaya çalışıyorum dünkü gün. İçim öyle istiyor.



“Lütfen ayıklayın,” demişim zar zor tezgahın önündekine. O da mırın kırın sesleniyor arkaya, “İş hafifleyince ayıklayın!” Neyse ki yanda manav var, haşır neşir olacak iş çıktı bana. Reyhanımı, nanemi kurusundan seçtim arka taraftan; incirlerimi tek tek, domatesi taş gibi...

İki de olta palamut taktım peşime takoz kestirdiğim, koştum geldim evime.

Aaaa, hamsi ayıklanınca kılçığı içinde mi bırakılır? Bunlar bırakmışlar. Derler ya kırk yılda bir namaz, onu da günahlar koymaz.... Tembellik benim neyime?

----------

Kılçığını çıkarttığım hamsileri yıkadım, süzdüm. Dün akşam yediğimiz fırında çıtır çıtır çıtırdatılmış hamsileri ayırdıktan sonra kalanı, ki ayıklanmış haliyle 700 gramdılar, süzüp iyice tuzlayarak buzdolabına kaldırdım.

Şimdi senaryoda şöyle yazıyor... Ertesi gün... Aydınlık... Sahne 99 ve 100 / Oya penceresi önünde yetiştirdiği defne ağaççığından yapraklar, biberiye makiliğinden dallar koparmakta...


Çekim devam ediyor... Ablam Hülya’nın Bozcaada’dan getirdiği kırmızı acıları da kattım işin içine. Bir baş sarmısak ayıkladım, her bir dişin üzerine bıçağın sırtı ve bileğimin tersi ile vurup patlatarak. Limon dilimledim, suyunu sıktım; sıktığım suyuna tuz katıp karıştırdım. Hamsilerle birlikte dizdim sonra bu malzemeleri bir cam kaseye, tuzlu limon da üstüne... Artık bekleyecek bir süre buzdolabında, ben diyeyim bir hafta, siz deyin on gün.


Cam kase, çünkü içinde neler olduğunu kolayca takip etmek açısından cam kase...

Bugünün hamsi turşusu tarifi budur. Başka gün de başkası olur.

Takoz palamutları bakalım ne zaman yazarız.

5 Comments:

Yorum Gönder

<< Home