Hayati Kaptan mutfakta
Hamsileri askeri nizam dizmiş tepsiye, azıcık kendi zeytin ağaçlarının sızmasına ve mısır ununa bulayaraktan. Tuzunu biberini de ayar etmiş. Bir tepsi de palamut, denizci usulü tabii. Adam boşuna kaptan değil yani. Bir kirmizi bir beyaz soğan yuvarlak dilimli, patatesler de incecikten yuvarlak dilimli ve de aynen domatesler limonlar da yuvarlak... Sivri biber, karabiber, tuz, belli belirsiz koku salacak kadar zencefil tazesinden, bir fincan kadar su. Al sen tepesine de bir avuç pirinci at bu olanın bitenin. Pişsin onlar da al dente buharında balıkların. Çıkarmaya yakın maydanozları ser üzerine, yeşil görsel eksiğimiz olmasın amman.
Ah o koca çukurda elmalı kıvırcık salata, domatesi, soğanı, hıyarı tazecikten. Şarabımız beyaz... Nasıl yedim içtim bir bilseniz, löp lop lüp lup.
Derken şu oldu; Hayati geçen hafta iş için İtalya dolaşıp gelmişti. Biscotti alle mandorle / bademli bisküviler (bizim selaniklere benzer), Serelle / Vin Santo del Chianti’ye batıra çıkara yendi, işte bu seyahat yüzünden.
Böyle güzel olsun dostluklar olacaksa, neden derseniz... Bana Calabria’dan gelen arkadaşlarım getirmişti de günün birinde, oturmuş birlikte yemiştik bu bisküvileri bandıra bandır şaraba, Hayati, Arzu ve ben. O da taşımış getirmiş işte yanında, araya sora bulup, “Gecenin sürprizi var Oya sana,” diye diye inletti beni yemek boyunca.
Ve de çarpıldım tabii. Bayıldım, bittim.
(Narlarım çok güzel. Haftaya kadar seyrine bakmak istiyorum. Sonra galiba ayvaya elmaya falan karışıp marmelat olacaklar.)
Serelle, şişesinde yarım kalan haliyle koltuğumun altına verildi. Neymiş, ben meraklısıymışım. Bir kavanoz erikli kızılcık marmelatı, Tijen İnaltong tarifiymiş ve de Arzu imalatı, bugün tadına bakıldı, nefis ki of yani.
Sevdilerimizi mutlu edecek hallerimizi yeniden gözden geçirsek hepimiz, dedim içimden. Kalbim çarptı, ağrıdı sanki, onlara söylemedim.
Düşünülmüş olmaktan bu kadar, mutluluktan.
4 Comments:
Ah Seden ah, sitcomların konserve kahkahaları havasında 30 saniyede bir kahkaha atan bir kadının ekşi yüzüne rastlaman ne kader! Düşün yani, hayatta yediğim en boktan yemek oydu, n'aapiiim? Haydi al şu lemoncello'yu sevgiline, bardakları da dondurup beni hatırlayın.
Mine'ciğim, yapın diye yazıyoruz zaten ilk fırsatta (!) değil mi ama. Yazının içinde Hayati'nin hamsilerin üzerine attığı çereotlarını yazmayı unutmuşum. Biline...
By Oya Kayacan, at 4 Ekim 2005 21:26
arzu senin eski karsi komsun arzu degil mi oya? hani hamileydi de tasindilardi uzaklara, bebek dogduydu sonra..
afiyet seker, gülbeseker olsun..
yarasin demiyciim, nesene yarasin da popona yaramasin.
e be kadin seni sevmeyecekler de kimi sevecekler sorarim ben sana?
(o kiz çocugunun koltuk minderleri arasindaki resmi çok güzeldi bu arada! bu kadar mi sabah nanemollasi olunur yani?)
tijen
By Tijen, at 5 Ekim 2005 13:18
Sondan başlayalım, sevgili Çiğdem gezip duruyor, ben de okuyup duruyorum. Şile yolundaki kahvaltıcılara yorumum yok ama allahın en ucube köylerinden Ağva'da bir tabak levrek 70 milyondu, yemedimdi tabii. Şile ve civarı eceline susadı galiba!!! Benim de üç narım var şimdi evde, o kadar güzeller ki, nasıl kıyacağım onlara... Sarı kuşuna benimkiler bir şey yapmaz, onlar cici çocuklardır.
Evet Tijen'cim Arzu o Arzu işte. O karnında bildiğin kızını da bir görsen. Aslında blogda basacaktım resmini yazının ortasına ama izin almadım diye yapmadım. Sana göndereceğim ama, yersin yersin.
Harikasın Seden, hele o ısmarladıkların da gelsin, beni anacak daha çok mevzu çıkacak değil mi?
Yine başa dönersek eğer, evveeet, hayat çok güzel Çiğdem...
By Oya Kayacan, at 5 Ekim 2005 18:11
Eksik olma Xtralarge, girdim baktım da bana çok POP gelir onlar... Bilgisayarcım, sevgili çocuk Korhan, askerden dönsün hele, bir kaç hoşluk attıracağım ben de bloguma. Şimdilik zamanım ancak bu kadarına yetiyor.
Balık ramazanda ucuzluyor da, en bol yemenin vaktidir yani. Afiyetler olsun...
By Oya Kayacan, at 6 Ekim 2005 10:01
Yorum Gönder
<< Home