Kedili Mutfaklar

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Fasulye gibi nimetten...

(Yan evden komşum Huriye'den gelen tatlılar alâdır alâ, parmak yedirtir.)

Dün akşam kızdım kendime. Öyle şeyler var ki hayatımda, onları sadece annem Selma yapar. Mutfağa dönük sayarsak mesela peynirli pilav, fırın makarna, revani, aşure, kalburabastı, irmik helvası... Belki bu evde de aşure kaynatmalı artık, kalbura ne basılacağı bilinmeli, fırın makarnanın anne püflerini öğrenmeli, atmasyonsuz birebir uygulanmalı annemin lezzetleri, o tatları kaybetmemeli.

Geçenlerde Hayati Kaptan sırf bu konuyu irdelemek için açmış bana telefonu, diyor ki, “Sen de Arzu da alın artık annelerinizden aşure elini. Haklı Hayati çünkü, annem Selma ve kayınannesi Nevoş’un aşurelerini çok seviyor. Nevoş yapmış yine aşuresini neyse ki. Arzu da bir gayret girmiş mutfağa bir sefer yetmemiş iki posta kaynatmış, getirdi vallahi onca yoldan, işte resmi burada.


Ya ben?

Kendi adıma olumlu bir yanıt veremedim Hayati Kaptan’a, ne güvenip ben yaparım dedim, ne de anneme baskı yapalım da yaptıralım. Annem Selma’dan bu yıllık aşure paso gibi duruyor, nekahat şımarmasına devam...

Derken dün akşam, girilsin bakalım da mutfağa önce bir beyin hazırlığı başlasın istedim, aşureye ilk adım olarak. Kalktım bir kilo güzel İspirliyi bastım şişe suyuna. (Duydunuz, ıslatmalar hep iyi suya oluyor değil mi?) Derin soğukta da haşlanmış nohutlarım var. Yattım ki içim rahat. Aşure işi sıraya girdi.

Sabahına da haşlandı İspirli, pek de leziz haşlandı, ne dağıldı ne bayıldı. Ve de o anda baktım ki, manzara hiç de beklenmedik bir manzara değil. Koca bir tencere dolusu haşlanmış fasulyem, bir kase de atmadığım o müthiş faydalı suyundan var.

Ne güzel bir oyun kurulur şimdi mutfakta fasulye yemekleri üzerine. Neler olur? Neler olmaz ki? İki koca soğan doğranır mesela, üç beş diş de sarmısak ayıklanıp atılır yanına ve bir kocaman kırmızı arnavut salınır tencere içine. Başlanır oynamaya. Canım bir kangal sucuktan artan küçük parça ile bildik bir sucuklu kuru fasulye çekiyor. O yapılsın bir kere. Bir de ne?

Tarhunlu, tarhanalı, sütlü...

Soğan sarmısak bayılınca iyiden iyiye, önce malzemeyi bölelim iki tencereye. Birincisi kolayından sucuklu olsun bitsin. Fasulyenin suyu yeniden fasulyeye katılsın, acı biber salçası, tuzu ayarlansın. Pişerken de sucukları ufalayıp atarız içine. Sonra da yanına pilavını yaparız belki, beyaz beyaz şöyle.

Diğer tencerede kalan soğan sarmısak karışımına da katalım haşlanmış fasulyelerimizden. Çevirelim bir tahta kaşıkla, çevirirken bir yandan da ılık suda ezilmiş erimiş birkaç kaşık tarhana katalım içine. Azar azar kaynar su ilavesiyle çevirmeyi sürdürelim. Tarhun, sanki kokusu burnuma geldi, iyi gidecek burada; iki tutam da kuru tarhun katalım içine*. Çevirmeyi sürdürüyoruz. Çorbamız hem kaynadı hem de koyulaştı iyice. Şimdi, tepeden tencereye sokup bızzzt yaptığımız alete kaldı iş. Bızzzzt, enfes; fasulyeler azıcık dile dokunur gibi. Veya süzebiliriz hemen tel süzgeçten, gelmesin ağzımıza... Bundan sonra işi, ısıtıp sıcak beklettiğimiz süt halledecek. Katıyoruz ağır ağır, karıştırıyoruz.




Aaa aaaa, bu tarhunlu, tarhanalı ve sütlü bir fasulye çorbası...

Ooo oooo, çok lezzetli.

Yine ayırdım tabii küçük küçük torbalara haşlanmış fasulyeleri, attım dondurucuya. Olur ya, aşure günüm de gelir belki bu sıralarda, gireriz birlikte yine mutfağa.

Yeniden, bir daha ve uzun uzun kızdım kendime. Onlarca senedir yaptığım binlerce yemeği bir taraflara kaydetmiş olsaydım keşke diye.


* Tarhun keskin lezzetli bir ottur. Dikkatli kullanmanızda fayda var. Hele tarhana acılıysa eğer daha çok dikkat lütfen.

5 Comments:

  • Bu kadar mı güzel anlatılır,sayfaya her girişimde deliler gibi canım resmini gördüğüm her şeyi istiyor,mutlaka aşure yapmayı denemeliyim!
    www.tabby2000.blogspot.com

    By Blogger Füruzan Yılmaz, at 14 Şubat 2006 11:43  

  • Sevgili Kırmızı Balon ve sevgili Füruzan, bu yemekçilik garip bir duygu. Elim dursa beynim durmuyor. "Üç gün rahat dur be kadın," diyorum bazı kendime, "kes mutfakla ilişkini." Ne mümkün, yine aklım pazarda, markette... Antenlerin çoğu o yöne açık olunca da keyif alıyor insan, keyifle de anlatıyor galiba.

    Aşure çok kolay aslında. Hele bu ara ortalıkta yine enfes tarifler uçuşurken, mutlaka deneyin derim. Ben de sevgili anneciğim Selma'ya kendimi beğendirebilecek miyim bakalım? Yapılacak yani eninde sonunda, kaçacak delik kalmadı...

    By Blogger Oya Kayacan, at 15 Şubat 2006 09:40  

  • Alırsın da yersin de canım Hayati'ciğim. Amma velakin hazır mazır değil, daha dur bakalım. Olunca anons ederim elbette:-))

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Şubat 2006 14:36  

  • Ben de hic denemedim asure yapmayi. Ne hos tarifler var oysa, arkadaslarin cogu yapti. Ama bende hala tik yok. Usengeclik biraz belki:)
    Tarhana corbasi bizim oraklarda pek meshurdur. Annem fasulye yemegi yaptiginda kalaniyla mutlaka tarhana yapar. Fasulyeyi tabagina alir ve uzerine tarhanayi ekler. Tarhun hic denemedim. Ama bizim tarhanalar bol baharatlidir zaten. Off nasilda burnmumda tuttu. Bu sene gittigimde getirmedim tarhana, bir gram bile:(
    Ellerine saglik Oya.

    By Blogger Hanife, at 16 Şubat 2006 16:56  

  • Sevgili Hanife, Hayati Kaptan'ın uzerine sen de gaza getirdin beni. Bu sabah, iki bardak bugday ve bir bardaktan iki parmak eksik pirinci bol bol yıkadım once. Sonra kaynar suya bastım, hatta bir iki taşım da kaynattım. Bıraktım sismeye, dur bakalım, eve dondugumde karsima ne cikacak. Anlayacagin tarif falan yine yok bende, yine kulak dolgunlugu... Fazla gelirse salata yaparim bir kismini degil mi ama.

    Annenin fasulye tarhana karisimi sevmesine bayildim. Gercekten cok lezzetli oluyormus.

    By Blogger Oya Kayacan, at 17 Şubat 2006 10:21  

Yorum Gönder

<< Home