Kedili Mutfaklar

Perşembe, Kasım 02, 2006

Primo e secondo piatti

Primo piatto deyimini ilk tabak anlamında kullanır İtalyanlar, genelde makarna yani pasta çeşitlerinden oluşur, yine İtalya'da. Bizim gibi değil onların makarna yeme alışkanlıkları. Hani, koyalım ortaya şöyle bolca bir tabak da doyalım kalkalım çoluk çocuk, demiyorlar. Makarnayı tıka basa yemek yerine ilk tabak olarak, neredeyse iştah açıcı veya mide gürültüsünü bastıran altlık olarak getiriyorlar sofraya.

Denizden gelen tatlarla buluşmuş toprak kokusu benim bayıldığım ilk tabaklarımın başını çeker. Kişi başına üç jumbo karides ve yüz gram makarna ile onbeş dakikada yaratılan bu ilk tabak alıp götürecektir sizi de taa oralara, beni bu lezzetlere alıştıran Sicilya'ya, Calabria'ya.

Makarna bol tuzlu suda haşlandı haşlanıyor derken, başlarından ayırarak yıkayıp kuruladığımız karidesler de bir tavaya alınıyor. Acı pul ve arnavut biber, biberiye dalları ve tuz ile az sızma içinde çevriliyor. Karidesler pembeleşince ince kıyılıp sızmada bekleyen domates kurularını ve dilimlenmiş siyah zeytinleri ilave ediyoruz. Makarna da zaten al dente oldu bu arada. Karides tavasına biraz makarna suyundan ilave ettikten sonra süzdüğümüz makarnaları da tavaya aktaralım. Maharete göre tavayı önden arkaya doğru hareket ettirip içindekileri zıplattıktan veya kaşıkla şöyle bir iki döndürdükten sonra tabaklara alıp yemeye başlayabiliriz. Belki biraz daha sızma dolaştırmak ister üzerine, bir iki dal daha biberiye ilave edilir, parmesan rendelenir istendiği kadar.



Şimdi bir de secondo ister ilk tabağın arkasına. Bu da ikinci tabak demek oluyor. Onu da Boğaz sularında oltaya gelen bir palamuttan hazırlayalım. İkiye bölünen bir palamut, makarna sonrası yeter iki kişiye. Daha salatası var bu işin, soğanı var, şarabı ekmeği var. Tuz ve kekik ama çokça mis kokulu kekiğe bulayalım balık parçalarını, taze çekme az da karabiber. Teflon tavaya incecikten sızma gezdirmesi ve de ızgara ama sanki biraz da tavaymış tadı veren mükemmel palamutlar hazır üç beş dakikada. Bir kaç sap da dereotu attım tavaya. Olmazsa olur tabii, sırf gözümün önünde durdukları için yaptım bunu.

Mutfağa az, sofra başına uzuuun zaman ayırarak ağzınızın tadıyla geçireceğiniz bir akşam işte size.

10 Comments:

  • Sn Oya hanim uzun hasret den sonra o güzel yemeklerinizle hos geldiniz.Makarna üzerine karides mükemmel de.Italyada ki okul yillari yüzünden makarnaya karsi biraz alerji kaldi ama karidesi görünce bir kelime bile etmiyecegim.Ya o cingene Palamudu
    Yaziyi okuduktan sonra arkadasa telefon actim bakalim resimdeki gibi güzel palamud bulacakmi.Eger
    hafta sonu kulaklariniz cinlarsa bilinki sihhatinize diyecegim.Kaleminize saglik.
    Saygilarla.

    By Blogger ERDIL, at 2 Kasım 2006 22:00  

  • OYA cim ellerine saglik
    bende bi sure Floransa da yasadim universiteden sonra --calisan arkadaslarima ozenip bi ara makarnacida bile calistim :)))))))bu yuzden cok ama cok severim Italya yi veItalyan mutfagini ....
    bende lazanya yapmistim sayfamda :))))))ama inan bitmis resmini cekemeden ahali tuketti lazanyami

    By Blogger vintage biscuit, at 2 Kasım 2006 22:28  

  • Eksik olmayın Erdil Bey... Buldunuz umarım palamudu. Makarnasız yapamam doğrusu. Bana da İtalya yıllarımdan böylesine büyük bir makarna aşkı kaldı!!!

    Büsküüü'cüm, İtalya'da yaşamak mutfak sevenler için sanki bir büyü. Yemek seven/yapan yanımın yarısı İtalyandır benim... Diğer yarısını da Türk ve dünya mutfaklarına böl...

    By Blogger Oya Kayacan, at 3 Kasım 2006 10:04  

  • Oya hanım, üslubunuzu çok seviyorum. Sizi okurken adeta dinliyormuşum gibi oluyor.

    Bloğunuzda dolaşırken Boğaziçi fotoğraflarını gördüm. Kıymetini bilin demişsiniz, okulu özledikçe sözlerinizi de haklı buluyorum. Sanırım öğrenciyken koşuşturmacanın içinde farkına varamıyoruz güzelliklerin. Sadece sonrasında özlemle anabiliyoruz, o kadar.

    Size nice muhteşem mutfak maceraları dilerim.

    By Blogger k.i.s.d., at 3 Kasım 2006 13:41  

  • Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    By Blogger Damak Tadı, at 3 Kasım 2006 17:37  

  • Sevgili Oya,
    Yine hazırlamışın çok sevdiklerimizi..Makarna muhteşem olmuş ellerine sağlık,görüntüsüne bak doy hesabı resmen.İş yerinden yazıyorum arkadaşlarla olsa da yesek demekten kendimizi alamıyoruz.Sayende akşamı makarnacı da geçirebiliriz.
    Gelelim palamuda,olağanüstü bişey Oyacım bu.Balık denilince mutlaka yanında şarabı olmalı diyenlerdenim bende.Ne yazkki evde içememe durumları söz konusu.))Rahmetli ananem palamudu kızartırken soğanı piyazlık doğrayıp bolca domates ve maydanoz ekleyip onları harmanlardı.Bu arada palamudu bol yağda unsuz kızartırdı..Kızaran palamudların yağından birkaç yemek kaşığı başka tavaya alıp o karışımı onda bol karabiberli pişirip balığın yanında sunardı.Kusuruma bakma uzun uzun yazıp meşgul etmek istemezdim.Palamudu görünce dayanamadım birden.Ellerine,gönlüne sağlık..Afiyet şeket olsun canım..


    Sana ve ailene mutlu ve keyifli bir
    hafta sonu diliyorum.Sevgilerimle..

    By Blogger Damak Tadı, at 3 Kasım 2006 17:40  

  • Kulaklariniz herhalde cinlamistir.

    By Blogger ERDIL, at 3 Kasım 2006 23:19  

  • Pırtık'çığım, ben de yüz grama makarna demem aslında, daaa 8-)) Neyse sen ye ye, çift tarifesin ne de olsa...
    ----------
    Ne çabuk özledin okulu kisd??? Daha dünkü çocuksun! Sağol güzel dileklerin için. Mutfak gerçekten macera benim için.
    ----------
    Balık yanında rahmetli anneannenin yaptığı soğanlı karışım mükemmel bir şey olmalı Damak Tadı. Öyle bol yağlı kızartmalar hiç yapılmıyor bizim evlerimizde. Dışarıda da sadece kalkanı tava yerim, gerisi hep ızgara.

    Ben de bol piyaz soğanı tuzla mıncıklayıp yıkadıktan sonra, sumak ve incecikten kıyılmış maydanozla karıştırıp yemeyi severim. Buna benim rahmetli babacığım Nuri de bayılırdı.
    ----------
    Çin çin de demiştim Erdil Bey, duymadınız mı?
    ----------
    Mine'si palamuta kötü davranma böyle lütfeeen. Ben bayılırım.

    By Blogger Oya Kayacan, at 4 Kasım 2006 13:01  

  • Alip da nerelere taşıdı bu yazın beni.

    Yıl 1975, ailecek ve araba ile şöyle altı haftalık bir küçük avrupa turu; Venedik, şehrin tam göbeğinde, kanalların arasında çok eski tarihî bir otel. Süper balıklar var, seçtik ama ana yemekten önce çorba alacağız. Validem başı da örtülü, eski Osmanlı kadınlarından ya, bir de dediğim dedik ya, bendeniz de tercüman, garsona ısrarla ve sıkı sıkı tembihle bize etsiz çorba getirmesini söyledik. Neyse, çok kalabalık, bizim çorbaların gelmesi neredeyse, onbeş dakikayı buldu ve bu arada annem, orta yerde oturduğumuzdan hiç memnun olmadığından, nefis bir cam kenarı, sanki bir an loca etkisi bırakan köşede bir masanın boşalmasıyla, derhal masa değişimi istedi. Kadın dediğim dedik, kolay mı itiraz etmek? Rahmetli babam da kuzu kuzu topladı hepimizi benim de çevirmenliğimle hallettik bu işi.

    Çorbalar geld. Annem kimsenin dokunmasına izin vermeden, çorbaya kaşığı daldırdı ve başladı aramaya. Tabii hemen eti buldu çorbada, bir kuş gözü kadar olsa da.

    Sonrası mı ne? Hayal edin: Bir anaerkil soyda yetişmiş hanım ile, tipik İtalyan'ın kavgası nasıl olur? :)))

    Tabii annem kazandı ve şef garson derhal yanımıza geldi, binlerce özür ile, bize yeniden sebze çorbası yapıldı. Biz yukarı çıktığımızda sanırım saat onbire geliyordu ve restoranın çoğu da boşalmıştı. :)

    Daha annemin şef garsonla kavgasını anlatmadım:) Efendim, nasıl olur da adam bana sarılırmış? Ben de o zamanlar onyedi.

    By Blogger Birsen Şahin, at 12 Kasım 2006 17:53  

  • bu akşam yapacağım, ben haşlayacaktım iyi oldu bu tarifi görmem, haşlamadan tavada çevirerek daha lezzetli olacak.

    By Blogger Handan, at 10 Ocak 2013 15:44  

Yorum Gönder

<< Home