Kedili Mutfaklar

Perşembe, Ocak 04, 2007

Palamut füzyon

Geçenlerde bir e-posta vardı ekranımda. “Füzyon yemeği diye adlandırılan kavram nedir, ne demektir, bana da anlatırsanız mutlu olacağım,” mealinde bir yazı. Mutfağı, mutfakları değerlendirmeyi bilen biri soruyor üstelik. Cevabım hazırdı ama, "Yıllardır en baba rakamlar karşılığında bize garip yemekler yediren lokantacı zevatın uyduruğudur," diyemedim bir türlü. Hani biz derken kastim dünya insanları. Söylesem, dönüp dolaşıp başıma vuracak ettiğim laflar. Kollarım bacaklarım uzayıp mutfak setine raflarına filan ulaşmaya, mutfağı kurtarılmış bölgem olarak görmeye başladığımdan beri uydurmaya teşneyim çünkü. Ben bir füzyoncuyum.

Füzyon nereden çıkmış? Topraklarında yedi düvelin insanını barındıran Avustralya’dan. Bildiği ve sevdiği tatlarla göçüp, bulduğu ve merak ettiği tatları birleştirmek zorunda kalmış insanlar yeni dünyalarında. Uydurma bir mutfak tarzı. Ancak yeniliklere açılmanın yolu uydurma akıllardan, kaydırma fikirlerden geçiyor zaten. Yoksa 1800’lerin ortası aşıldığında Maxwell ve Hertz’in geliştirdiği iki tane ikiyi toplama fikirleri, yüzyılın sonuna doğru Marconi ve Tesla tarafından dört ettirilip çocukluğumun yere göre sığdıramadığım radyosunu bulmaları nasıl gerçekleşecekti? Günümüzün akılları zorlayan iletişim teknolojileri nereden çıkacaktı? Teknolojiyi adından dolayı teknik başarı zannedenler çok yanılıyor, sadece ve sadece deneme ve yanılma. Tabii işin meraklısı, alaylısı veya ehli tarafından geliştiriliyor. Tıpkı mutfakta gelişmelere zaman ayıran ev kadınlarından dünyanın ünlü şeflerine kadar yayılan bir ağ içinde deneyerek, kısmen yanılarak ve geliştirilerek bulunan lezzetler gibi. Bazıları için meslek, kimine göre eğlenceli deneyler, neticede muhteşem sonuçlar.

Ben de güzel bir palamut füzyonladım dün akşam ki, yedik o biçimdi yani. Küçük taze rezene yumrusunu saplarıyla birlikte palamutları yerleştirdiğim teflon tavaya dilimledim. Tuz, taze çekilmiş karabiber ve kuru rezene tanecikleri de ekledim. Hiç yağ koymadan, kapak yerine folyo ile sıkıca kapatarak onbeş yirmi dakika kadar ortadan küçük alevli ocakta pişti. Size kuru gelirse üzerine az sızma ilave edin. Ben balıklar piştiği anda tavanın üzerine rakı şişesini şöyle bir sallayarak gezdirdim ve rakıyı uçurdum sonra... Fena halde bendim. Fena halde füzyondu. Fena halde lezzetliydi. Yanında rakısız olmazdı. Rakılı oldu.

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=63109,10,104 Akşam Gazetesi, Serdar Turgut yazısından yola çıkılarak e-postama düşmüş olan füzyonun ne olduğu konusunu böylece ve kendimce yanıtlamış oldum.

İçimde kalmadı.

4 Comments:

  • Yine offf ki offf çektirdin Oya, böyle balık- rakı, bir de kar yağsa.

    By Anonymous Adsız, at 5 Ocak 2007 11:09  

  • Nerelerde kaaaaldın, mümkün mü naazınnnn? Yağarsa yaparız Kuzen. Ne kadar da şifreli konuştuk deel mi?

    By Blogger Oya Kayacan, at 5 Ocak 2007 18:45  

  • ? kuzen şifreyi çözemedi (kulağına söylesen)

    By Anonymous Adsız, at 5 Ocak 2007 19:47  

  • Uzuncadır sesin yoktu bir. Kar yağsa, karda rakı yapsak iki. Fısır fısır fısır hanimiş Kuzen'in kulağı?

    By Blogger Oya Kayacan, at 6 Ocak 2007 13:32  

Yorum Gönder

<< Home