Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Şubat 21, 2009

Her eve lazım

Ben horul horul uyuyordum. Rüyamda Pino Abla'mın kedilerini seyrediyordum.


Annoya'm, iş var torbadaymış gibi harıl harıl çalışıyor. Eften püften şeyler ama sinirlerini bozuyormuş. Yapmazsa olmayacakmış.

Dün sokağa çıktı, ne sebeple gittiğini de söylemediydi. Zaten son zamanlarda böyle oldu, sebepsiz dolaşıyor. Evde bile koridor gidip geliyor durmadan, hayati bir önem taşıyormuş gibi sanki bu gidiş gelişleri. Ne egzersizi, deli mi ne?

Geri geldiğinde anlattı durumu. Evden çıktığında IKEA'ya gidesi gelmişmiş. Lakin yol bulma ustalığı yine galebe çalınca kendini Praktiker'de bulmuş. "Halbuki," diyor, "geçenlerde Allah razı olsun Cavit Bey kullanımındaki araçla İKEA'ya gittiğimde yolu iyice öğrendiğimi zannediyordum." Vallahi bir hoş.

Neyse ki verimli olmuş bu yanlış adres. Evin küçük tamiratları hallolacakmış.

Şu duvar patlıyor. Bu bir iç duvardır. Patlamasını ancak sıkılmasına atfedebiliyoruz. Yok yani, oradan patlanacak bir durum yok yoksa. Kaçıncıdır kazıttığımız, kaçıncı boyadır çektirdiğimiz. "Bu sefer halimiz yok," dedi Annoya'm. Bir ustalar eksikmişler, ne demekse? Krizden mi acaba? "Of puf," demelerinden mi? Yalap şap bir yol bulmalıymışız velhasıl..., ve de işte bulmuş.

İki kara kedi, ikisi bir arada duvar çıkartması halinde. Geçenlerde bunların çeşitlerine fevkalâde pahalı olarak Paşabahçe'de rastlayıp almamış. Praktiker'den garip denecek kadar ucuz mallar düşüyormuş halbuki.

Tamam biz de biliyoruz, görüyoruz ki pek de iyi olmadı bu iki kediyle duvarı yamamak fikri/şekli. "Pek de palyatif caaanıııım," diye akıl satmayın oralardan, anlaşıldı mı? Her işin bir sırası var.

Burası neresi? Burası bir dolap rafı. Bu dolap kullanılmamış ama kullanılması her an olası kırtasiye ve tekstil ürünlerimizin stoklandığı dolabımızdan bir iç kare. Niye burada? Bison Tekstil denen şu küçücük tüp bizimkinin uzun zamandır arayıp da bulamadığı şey de ondan.

Şimdi Annoya'm alıyor sözü, teknik bilgiler verecekmiş!

Hani tam sokağa çıkarken etek ucunun, pantalon paçasının sökülen ve de dökülen uçları vardır. Vakit dardır bir de, haydii işin yoksa soyunur değişirsin üzerini. Ya da oturur bastırırsın.* İşte bu tüp bendeyken, benim artık bu pozisyonlara düşmem mümkün değil. Bu tüpte tekstil yapıştırıcısı var, lay lay lay... Yapıştırıyorum, çıkıyoruuum.


Devam. Su ısıtıcımın gözü patladı. Bir süredir az su koy, mikayı yerine oturt, akmasına karşı kenarına havlu döşe filan durumlarıyla idare ediyoruz. Bu hal, bu aletin de sonunun geldiğinin müjdecisi gibi duruyor ama bende iş yok. Neye ihtiyaç varsa al gitsinci değilim çünkü. Alacağım en ufak şeye dahi önce bir iç geçirmeliyim. Sonra, birlikte olacağımız zamanlar içinde ondan bıkmayacağımı az buçuk garantilemeliyim. Yani ihtiyaçlarım için alışveriş etmekten ziyade, göz gördü gönül istedi hallerim vaki, ki bu hallerime bayılıyorum. Neyim varsa seve okşaya kullanıyorum, benim olan her zaman en moda oluyor, modalarını geçirtmiyorum!

Sözün özü: Isıya dayanıklı yapıştırıcı aradım. Buldum. Göz yerine oturtuldu/yapıştırıldı.

Sen sağ ben selâmet.


Uyandım, Annoya'm işlerini bitirmiş, açmış bilgisayarını Pino Abla'mı seyrediyordu. "Keşke duvarlarda O'nun çizdiği kediler gezse," dedi.

Pino'nun orası çok keyifli.

Tembellik etmeyip kafamı çevirsem de baksam bari.
http://pinomino.blogspot.com/


* bastırmak etek uçlarını içten gizli dikişle tutturmak demek olur. Kumaşın kesik kenarına da sürfile yapılır ki, taraz taraz olmasın. Overlok çıkalı bu işler unutuldu. Pahalı konfeksiyonda bazı rastlıyoruz. Haute couture giyiminse vazgeçilmezidir.

13 Comments:

  • Ohhh can can Annoyamınızı gördün mü ne maheretli hatun. Bayılıyorum onun bu yanına. Eldekini kulanılabilir hale getirmek zor iş. İşte annoya farkı, zoru yapmak ortaya koymak ve eldekinin değerini bilmek. Bazen kendi eşyalarımdan kullanmayacaklarımı ayırırken üzülürler mi diye düşünürüm. Bilmem ki deli miyim neyim. Hepinize hepimizden selamlar olsun

    By Blogger Pirate/Korsan, at 21 Şubat 2009 17:17  

  • Tekstil yapıştırıcısı ve kara kediler bugünün "Ben bugün bunu öğrendim"'i oldu :)

    Sevgiler.

    By Blogger ruhdagı, at 21 Şubat 2009 17:19  

  • Pino ablan sana özel bir kedi arkadaş çizecek işleri hafiflediğinde :D
    Minik patilerini öper, güzel bir haftasonu dilerim:)))

    By Blogger pinomino, at 21 Şubat 2009 19:24  

  • Bize gönderdiğin sevgi dolu sözcükler çok hoşumuza gitti Hakan Abi. Biz de zor ayrılıyoruz eşyalarımızdan amma, bizden sonra kullananların mutluluklarını düşününce, gel keyfim gel. Korsaaaan, Cancan seni seviyor.
    ----------
    Ruh'cuğum, zaman yetecek mi? Ben apıştım. Hayatım "bugün öğrendim" silsilesi...
    ----------
    Pino Abla, ben ve Annoya'm, Annem Kimsecik'in ekranımızın sağında oynayan (sen çizdin Erdil Amca oynattı) güzel çizginle öyle mutlu oluyoruz ki. Annoya'm sağlık problemleri yaşadığı için proje çalışmadı ancak Kedili Mutfaklar'ın kalıcı simgesi oldu. Bizim için çizdiğin en değerli eser o zaten. Bir de arkadaşım gelirse yanına, vay canına beeee, kimse bana yan bakamaz. Hünerli pamuk elciklerindem öpüyorum.

    By Blogger Oya Kayacan, at 21 Şubat 2009 21:18  

  • Oya'cığım, harikasın vallahi. Ben de hiçbir eşyamı atamam. Oturur tamir ederim, her ne olursa,aklımın erdiği kadar. Sanki onlara bağlanıyorum. Artık kullanamıyacak gibi olduğunda da kolayca vazgeçerim, ihtiyacı olanlara veririm(onların işine yarıyacaksa eğer)Eskiden keser, biçer, söker yeni birşeyler yapardım. İyi de yapmışım.
    Sen de bizdensin canım Oya'cığım. Sana ve cancan'a sevgiler.

    By Blogger ulku, at 22 Şubat 2009 10:51  

  • Cancan;
    Ne kadar şanslısın bilsen... Bak neler öğreniyorsun Annoyadan.. Bende bu blogdan her çıkışımda inan bir bilgiyle çıkıyorum. Hiç ellerim boş gitmedim bu blogtan. Pino ve kedi çizimleri ile ilgili düşünceler gerçekten harika. Pino'nun kahramanları çıkartma serisi çok harika bir düşünce. Bunu Pino'nun yayınevi yapabilir belki. Arz ve talep! Neden olmasın?

    By Blogger Şirin, at 22 Şubat 2009 11:21  

  • Tabii ya Ülkü'cüğüm, eskiden eskinin de değeri bilinirdi. Yakaları değişen erkek gömlekleri, tersyüz edilen mantolar ceketler, sökülüp yeniden diktirilen/dikilen entariler... Tabii bir noktaya dikkat çekmek gerekir ki, kullandığımız her ürün hastı; has yün, has pamuk, has ipek. Sonra naylona doladılar dünyayı, petrol artıklarına bulaştırdılar, plastiğe boğdular; sentetikler sardı çevremizi. Neresini bozup nesini adam edecek insanlar bu pisliklerin? Yine de, savurganlığın sonu yok, ufak tefek tamiratlarımızı yapalım tabii elimizden geldiği kadar.
    ----------
    Ne keyifli olur değil mi Şirin'ciğim, o güzellikler kaliteli bir biçimde basılıp çıksa piyasaya? Cancan sana mırnavlıyor, ayrıca pati atıyor ekrana yanıbaşımda.

    By Blogger Oya Kayacan, at 22 Şubat 2009 13:51  

  • Tekstil yapıştırıcısı süper fikir ..oğlum kabanının arkasını bir yere takıp yırtmış diksen bu kumaşlara igne batarsa olay büyür diye korkuyorum japonla mı yapıştırsam diyordum....

    Uzattım galiba, bu yapıştırıcı da mı Praktiker'den..
    Sevgiler

    By Blogger Hülya, at 22 Şubat 2009 21:58  

  • Evet evet Hülya'cığım, yazı konusunu Praktiker'den alıyor. İnan orada olan bir sürü ıvır zıvır gerçekten her eve lazım olan şeyler. Yalnız bu yapıştırıcı, iki kumaşı üst üste birleştirmek anlamında yapıştırıyor. Dediğinden anladığım kadar sen yırtığı uç uca birleştirmek istiyorsun. O iş 'örücü' işi.

    By Blogger Oya Kayacan, at 23 Şubat 2009 08:14  

  • Oya hanım Cancan'ı yemek serbest mi? ben dayanamayacağım, yiyeceğim onu sanırım:)))) Bir de ben o kedili stiker'ları anakra'da neden bulamıyorum ki? bana pek güzel çözüm gibi geldi, Cancan beğenmemiş ama...

    By Blogger Basak, at 24 Şubat 2009 17:10  

  • Yok hayır olmaz mümkün değil... Yedirmem torunumu ;~} Burnunu tüylerine sokup hammammum filan yapabilirsin ama. Bir de paticiklerini çok güzel öptürür.
    Başak'çığım vallahi Ankara'yı tanımam. Paşabahçe mağazalarına sorsan diyorum, bildiğim ortak adres olarak. Kocaman kırtasiyecilerde olması da çok makul geliyor bana. Başkaca; Bauhaus, Praktiker, Ikea filan? Bunlar da ortak adreslerimiz. Ikea'da da galiba görmüştüm.

    By Blogger Oya Kayacan, at 24 Şubat 2009 17:33  

  • ardstrySevgili Oya,
    Ben senin blogunu biriktirip hikaye kitabı gibi okumaya bayılıyorum:))
    Bu nedenle de yazılarına yorum yapmak için bayağı geç kalıyorum.
    Ama bu defa utanmayı bir kenara bırakıp iki satır yazayım dedim.
    Tefal'ın Spirit of Tea makinasının kettle'nın su damlatma işi benimde başıma geldi.Yani kısaca ben de senin geçtiğin süreçten geçerek yapıştırıcı arama bulma ve yapıştırarak kullanma ile makinamı geri kazandım derken, kaz ve ayak öyle olmadı ve bir süre sonra yine akıtma başladı.
    Bir de ben acaba buharla bu yapıştırıcının kimyasalı bizim midemize iner mi endişesi yaşarken, en iyisi biz bunu Tefal Servis'e verelim dedik.
    Ama anladılar ki bu kettle'lar artık üretilmiyor bu nedenle 180 YTL civarında bir çek verip yeni bir ürün almamızı teklif ettiler.Kabul etmedik ve kettle için ısrar ettik.Bunun üzerine bize bu makinaya uyumlu yeni bir kettle verdiler.Sorun halloldu.
    Ancak bunu sana niye yazdık.Bu süreç ( servis süreci ) tam 3 ay sürdü ve tam bir sinir harbine dönüştü.
    En iyisimi başına böyle bir durum gelirse sana bir örnek olur ve en azından sinirlerini bozmassın dedim.
    Ben Ethemefendi Tefal Servis'le bu işi yapmıştım.
    İşte durumlar budur.
    Sevgiyle kal.

    By Anonymous Adsız, at 16 Mart 2009 13:59  

  • Ardstry? Anlamadım ki adın mı kodun mu ;-) Bu yazıyı yazmana çok memnun oldum. Önce aynı şeyleri yaşayan insanlarla olayı paylaşım keyfine vardım. Evet yapıştırıcı ile geçirilen geçici süre adı üstünde pek geçiciydi. Aynı kimyasal endişesini ben de yaşadım. Dış yüzeyden yapıştırdığım halde sanki suyu acılaştırdı gibime geldi. Üç beş sefer sonra damlalar yine gözüktü ve artmaya da başladı üstelik. Ancaaaak, çok şanslıydım ben. Tefal'den bir yönetici okurum varmış meğer, ben göz açıp kapayana kadar seni üç ay üzen süreç tamamlandı ve hooop yeni kettle geldi girdi mutfağıma. Dediğin gibi pek de güzel uyum sağladı yerine. Yeniden yeni bir model gönlümü çalana kadar kullanmaya devam.
    Servislerle yaşanan süreçlerin eziyet ötesi olduğunu bilmez olur muyum yoksa? Sevgilerimle...

    By Blogger Oya Kayacan, at 17 Mart 2009 11:17  

Yorum Gönder

<< Home