Kedili Mutfaklar

Perşembe, Ekim 15, 2009

Pilav üstü incir

Kavak incirlerinin son haftası. Beylerbeyi'nden Boğaz yolunu ilerlersek, mevsiminde adım başı görülen incirciler ikiye üçe düştü bile.

Patlıcan incirleri ile büyüyen çocuklara yabancı gelir ama incirin esası onlardır. Ecdadı İstanbul'lu olup sonradan yolu artık bolca yetiştirildiği Havran'a da (Balıkesir) düşmüştür. Biz onunla büyüdük. İncirin kurusu deyince ballı İzmir, tazesi alınınca çift taraflı İstanbul Boğazı manzaralı yerlerden toplananlar gelirdi akıla. Yenmeyeceğinin üstüne basmak için Babam Nuri'nin patlıcan incirlerine 'ayıcı incir' demesi bizi çok güldürürdü.

Annem Selma incir reçellerinin şahını yapar; yeşili de yeşilli morlusu da, ikisi de kavaktan olur. Zamanları gelince bizim sahilin incir ağaçlı bahçecileri kapılarını açarlar bana. Toplanır, yenir, sohbeti yapılır, tarifi edilir..., sonradan iade edilecek bir sepete nazikçe yerleştirilir ve götürülür Annem Selma'ya. Kilolarca. Bana dönüşü muazzam olur tabii, kavanozlara yerleşmiş delicatesse halinde.
Dedim ya, artık mevsimi bitti. Elimi bol tuttum son yemelik incirlerimi alırken. "Peki ben bunlardan olmadık birşey de ama ne yapsam?" derken fırın tepsisini elime almıştım bile.

Tepecikleri kesilen incirler dipleri bütün kalmak üzere dört yapraklı çiçek gibi ayrıldı. Üzerine birkaç kaşık demlikteki Orange Pekoe gezdirildi. Gezdirmeye devam ediyorum; üstlerinden akıta akıta pekmez, serpme kahverengi şeker, bir portakal suyu ve rendeleyerek kabuğu.
Gezmeler bitti, dolaştırmaya başlıyorum..., tane biberler, karanfiller ve daha neler? Arkadaşım Suzette'in komşusu Malatyalı Hasan'ın memleketten getirdiği kayısı bademleri. Mutfak camımdan biberiye dalcıkları. Kırıp da attığım bir kuru süs biberi. Dondurucudan çıkardığım tereyağımı da, rendeleyerek* dolaştırıyorum. Bitti galiba Oya, ver fırına bakalım.

Yok yok, ben bu lezzeti hiçbir yerden tanımıyorum. "Yani olsa olsa bu kadar olur," diyorum, bir seviniyorum bir seviniyorum. Nasıl kullanacağım çak çakıyor kafamda, beyaz pilavla.
Bir pilav yapılsın şöyle tereyağla mereyağla, hazır incire katarak bulaşmıştık zaten, olsun mu bana muazzam bir lezzet?

Annoya'm yenisiyle maraza çıkardı, eski sevgilisinden yazıyo. Kararı bozuldu valla kadının. Karar önemli. Kararı bozulunca kafası da bozuluyor. Baksanıza fotoğrafları bile kötü kötü çekmiş.
E ben de n'apiiim, sıkıldım uyukluyorum yanıbaşında.
Sonra, o pilav üstü incirini yerken bana az pilav pirzola verdi.


* Bir özelliği olduğundan değil. Kırk yılda bir kullandığım için tereyağım dondurucuda durduğundan.

11 Comments:

  • Can can dostum selamlarını Oya Can'dan alıyorum. Lakin Korsan Oğlan artık sonsuz ışıkta ilerliyor. Sanırım her birimize oradan gülümsüyor. Sevgilerle

    By Blogger Pirate/Korsan, at 15 Ekim 2009 13:46  

  • Hakan Abim, ben ve Annoya'm çok üzgünüz. Korsan'ı çok sevmiştik.

    By Blogger Oya Kayacan, at 15 Ekim 2009 14:34  

  • nasıl çılgın tarifler bunlar!!sizin tariflerinizi okudukça aklımdan,ömrümüz hep aynı şeyleri yemekle geçiyor diye geçiriyorum..
    nerden başlamalı napmalı bilmiyorum ama bende başlamalıyım biyerlerden..
    annoya,
    Yok yok, ben bu lezzeti hiçbir yerden tanımıyorum. "Yani olsa olsa bu kadar olur," diyorum, bir seviniyorum bir seviniyorum.
    demişsiniz ya var ya resmen böyle donakaldım canım acaip çekti yani..

    amaaa altta konsantremi bozan cancan olmasaydı ben hala öyyle kalakalırdım..
    yavru kuş sonunda teşrif ettide gül cemalini gördük..

    iyi ki varsınız,sizi çok seviyorum..

    By Blogger allımorlu, at 15 Ekim 2009 18:15  

  • Korsan için üzüldüm bende.Umarım gülümseyerek izliyordur tüm sevdiklerimiz gibi oralardan bizleri.
    Oya'cığım ,bayılıyorum senin mutfağına,yaratıcılığına.
    Kimselerin akıl edemediği lezzet buluşturmalarına .
    Nasıl bir güzelliktir yine hayran bıraktın beni incir güzelleri ile.
    Çok çok öpüyoruz seni ve cancanı .
    Paşa-Mıyık ve ipek

    By Blogger İpek Kuscu, at 16 Ekim 2009 00:20  

  • Yine buam buram İstanbul kokladım... Bende artık yaşı kemale erenlerden oluyorum galiba ki "ah nerde o incirlerimiz" falan diye ağlaklaştım birden bire. Hâlâ bir incir ağacı var beni kendien aşık eden. Tam Bebek'ten Aşiyan'a yürürken köşeceğizde bi küçük balıkçı barınağı var. Nasıl da bitivermiş mübarek orda. Öyle güzel incirler veriyor ki. Altından yürüken balları üstüme akacak sanıyoum. Bi de kokmuyor mu Boğaz'la karışık incir kokusu. tatmasam da o ağacın meyvesini "canın sağolsun be ya" diyrum. İyi ki varsın. Sen de Annoyam sende İYİ Kİ VARSIN!

    By Blogger Şirin, at 16 Ekim 2009 00:47  

  • ama incir hasretiyle yanan birine bu yapilmaz simdi:) ben pilava yetistirmez oyle kasiklardim herhade:)Afiyet seker olsun

    By Blogger beste, at 16 Ekim 2009 10:09  

  • Sevgili Allımorlu, hep demişimdir çok klasik bazı yemekler haricinde bir yediğimi bir daha yemiyorum. Mutfak heyecanlı bir yer olmalı bana göre. Bilmem ki, meraklıysan bir yerden başlanıyor işte. Mutfakları ülke ülke dolaşmakla mesela, artık bu işe tv kanalları çok yardımcı... Değişik baharatlar almakla... Yemek pişerken başında bekleyip sürekli tadarak 'acaba başka ne yakışır?' diye sormakla... Zeytinyağlılarına şeker katacağına bal pekmez meyve suyu filan ilave etmekle... Mutfağında bol malzeme bulundurmakla... Beni okumakla ;)

    Meraba Allı Ablam. Bana kalsa hep gelirim ama Annoya'm akıllı. Kendimi fazla gösterince yüzüm eskirmiş. Artistler biraz saklanmalı sonra tekrardan açılım yapmalıymış! Sen israr etmeyi sürdür lütfen yine de, daha çok çıkiiim buralara. Biz de seni seviyoruz.
    ----------
    Evet İpek, Korsan'ı rüyamda gördüm. Kimsecik kollarını açmış ona. Yavrusu gibi kolluyor gözetiyormuş. Mutluydular. Bizimkiler (blogger kedileri) eninde sonunda buluşacaklar bir yerlerde ;)

    Benden aşağı kalır tarafın yok ki yaratıcılıkta. Üstelik fotoğraf ustası da oldun... Ah bir de benim fotoğraflarım iyi çıksaydı.

    Paşa, Mıyık ve sen Cancan'ca mırmırlanıp bence öpüldünüz.
    ----------
    Sen bu incir ağaçlarını bilmezsin Şirin. Nasıl da bitivermiş diyorsun ya, taş duvardan bile çıkar mübarekler. Bir kere kök salarlarsa da, bir daha köklerini kurutmak mümkün değildir, yol alır toprağın altından, hiç ümidetmediğin bir yerden filizleniverir. Ocağına incir ağacı dikmek lafı da buradan çıkmıştır herhalde. Ancak böyle aşağılamamak gerek, dünyanın bütün dinlerinde ve kültürlerinde yerini almış efsane bir meyve/ağaç.

    Benim de var öyle geçerken etrafında geniş bir yarım daire çizerek yürüdüğüm incir ağaçları. Bir taraftan yere düşmüşlerini görünce kafamı bombardıman edecekler gibime gelir hep! Babannemin bahçesinde olan da zihnimde halâ fotoğrafı olan incirdir.

    Herkesin yeri başka. İyi ki varız be Şirin'ciğim.

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Ekim 2009 10:50  

  • Beste'ciğim, iyi ki yok, sen tutar likörünü de yapardın. Dedim ve..., oh oh aklıma incir likörü yapmak geldi! Likör konusunda yazdıklarını kaçırdım zannetme yani. Haaa, vaktin olduğunda şu linke gözat.

    http://kedilimutfaklar.blogspot.com/search?q=votka

    Tarifi bana ait değişik likörlerle de karşılaşacaksın.

    Ben de kaşıkladım incirlerimi merak etme. Tereyağlı olduğu için sıcakken çok değişik ve hafif baharatlı incir tatlısı oldu. Mutfak böyle bir yer. Hiç bir meslek bu kadar kısa sürelerde böylesine akıl almaz yaratıcılıklara açık değil.

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Ekim 2009 11:17  

  • inicirli pilav mı? çılgın birleşim. pisicik pek yaramaz görnüyor pofuduk tüylü pati can

    By Blogger Aymen, at 17 Ekim 2009 10:21  

  • Hiç yemedim incirli pilav. Denemek lazım...

    By Blogger Recep Hilmi TUFAN | rehitu.com, at 17 Ekim 2009 17:37  

  • Sevgili Aymen, ben çocukken Keşifler ve İcatlar diye bir dergi çıkardı. Her ay alırdı Babam Nuri ve galiba kaşif olacağımı umardı. Ola ola yemek keşifçisi/icatçısı oldum işte. Kısmet ;) Cancan onu sevdiğin için koca patisini sallıyor.
    ----------
    Dene bakalım Recep Hilmi. Uyar mı uyar! Sevgiler.

    By Blogger Oya Kayacan, at 17 Ekim 2009 20:15  

Yorum Gönder

<< Home