Olmayacak duaya amin hayali
24 Ağustos 2009 Pazartesi / Hürriyet Seyahat ekinde şöyle bir yazı vardı:
Yazının devamı için: http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/12334384.asp?gid=56
http://www.jim-haynes.com/editions/editiondata/ThrowAGreatParty.htm
Hep istediğim buydu işte. Her haftanın pazarı, kapıdan içeri sekiz on adam girsin.* Şöyle adam gibi adamlar. Sözüne gözüne tok, kişilik adamlar. Evim o günün mutfağını koksun, o gün mutfakta ben ne yapıyorsam. Saatlerimi Jim kadar kısıtlı tutmak istemiyorum. Öğlenin az öncesinde veya hemen sonrasında gelsinler, istedikleri kadar kalsınlar. Eline beline güvenen, mutfağı seven bir yardımcım olsun yeter. Konuk ahçılar da alalım bazı bazı...
Neyse ben yıllarca bunu düşüne durayım, günün birinde Arnavutköy’de bir ahşap evin kapısını çaldık. Bir zamanlar Marmara Etap’ın Yiyecek İçecek Müdürlüğünü yapmış bir Alman ve sevgilisinin evi. Biz beş altı kişiyiz, üç kişi daha var içerde. Mutfak hemen yanıbaşımızda. Ev sahipleri yemek~servis yapıyor, sohbet ediyor, bizimle oturup kalkıyor. Yemekler içkiler güzelce yeniyor içiliyor, oyunlar oynanıyor, kahveler likörler falan... Bizden sonra kapı kapanıyor, haftaya o gün tekrar açılmak üzere.
Bana gelince, halâ düşünüyorum! Yaşadığım / yaşamak istediğim yerlere göre dekorluyorum düşümü, film kareleri gibi. Teraslarda, bahçelerde, mutfaklarda kuruyorum sofralarımı...
“Güzel gündü,” diyorum her düşün ardından, “herkes memnun...”
Handan içinden benim de geçtiğim benzer bir hayal kurunca, “Dur,” dedim, “benim de var bir hayalim, hep aklımda, yazacağım...”
Ben hayalimi yazmayı bile sürekli ertelemiştim. İyi ki gaz verdin Handan...
*insan yani
Paris’te Jim’e uğrayın, yemeklerini tadın, dostlarıyla tanışın
Jim Haynes, 75 yaşında bir Amerikalı sanatçı, eylemci. Louisiana’da doğmuş, Venezuela’da yaşamış, Edinburg’da deneysel tiyatro yapmış, Londra’da bir dergi yayımlamış, Amsterdam’da çöpçatan kulübü kurmuş. Ve nihayet Paris’e yerleşmiş. 14’üncü Arrondissemant’taki stüdyosu 30 yıldır her pazar, saat 21.00-23.00 arasında damağına düşkün bohemlerin akınına uğruyor. Sinemacılar, bilimadamları, müzikçiler, ressamlar, edebiyatçılar ve şehre yolu düşen lezzet meraklıları masa başında toplanıyor. Jim ve konuk aşçısının pişirdiği yemekleri tadıyor. Konuklar birbiriyle tanışıyor, sohbet ediyor. Atölyeden ayrılırken gönlünden ne koparsa bir zarfa koyup, sehpanın üstüne bırakıyor. (25 Euro yeterli)
Yazının devamı için: http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/12334384.asp?gid=56
Hep istediğim buydu işte. Her haftanın pazarı, kapıdan içeri sekiz on adam girsin.* Şöyle adam gibi adamlar. Sözüne gözüne tok, kişilik adamlar. Evim o günün mutfağını koksun, o gün mutfakta ben ne yapıyorsam. Saatlerimi Jim kadar kısıtlı tutmak istemiyorum. Öğlenin az öncesinde veya hemen sonrasında gelsinler, istedikleri kadar kalsınlar. Eline beline güvenen, mutfağı seven bir yardımcım olsun yeter. Konuk ahçılar da alalım bazı bazı...
Neyse ben yıllarca bunu düşüne durayım, günün birinde Arnavutköy’de bir ahşap evin kapısını çaldık. Bir zamanlar Marmara Etap’ın Yiyecek İçecek Müdürlüğünü yapmış bir Alman ve sevgilisinin evi. Biz beş altı kişiyiz, üç kişi daha var içerde. Mutfak hemen yanıbaşımızda. Ev sahipleri yemek~servis yapıyor, sohbet ediyor, bizimle oturup kalkıyor. Yemekler içkiler güzelce yeniyor içiliyor, oyunlar oynanıyor, kahveler likörler falan... Bizden sonra kapı kapanıyor, haftaya o gün tekrar açılmak üzere.
Bana gelince, halâ düşünüyorum! Yaşadığım / yaşamak istediğim yerlere göre dekorluyorum düşümü, film kareleri gibi. Teraslarda, bahçelerde, mutfaklarda kuruyorum sofralarımı...
“Güzel gündü,” diyorum her düşün ardından, “herkes memnun...”
Handan içinden benim de geçtiğim benzer bir hayal kurunca, “Dur,” dedim, “benim de var bir hayalim, hep aklımda, yazacağım...”
Ben hayalimi yazmayı bile sürekli ertelemiştim. İyi ki gaz verdin Handan...
*insan yani
9 Comments:
merhaba oya, yine yorum yazarken baktım uazdı gitti yazı yaptım ben de. başlığı da merhaba oya oldu.
By Handan, at 15 Eylül 2009 22:03
böyle bir mutfak hayaliniz olmaktan çıksın, gerçeğe dönüşsün. Ben konık aşcınız olayım:))).
By laleninbahcesi, at 16 Eylül 2009 11:08
;))
----------
:((
By Oya Kayacan, at 17 Eylül 2009 12:03
oya abla
1 hafta once paristeydim ama herhalde iceri girmek zor olurdu.Ne super bir fikirmis,birbirini tanimayan insanlari bir masa basinda toplamak,yeni sohbetler arkadasliklar ,ufuklara sahip olmak.Ama bunu sen yaparsan seve seve gelirim,asci yamakligi da yaparim.Bu arada michelin starli bir restoran deneyimi de yasadim gecenlerde pek leziz oldu.Ikincisi de seninki olsun :)
By Nes london-ist, at 19 Eylül 2009 11:53
Yorum birakmiyo diye yazilarini okumuyorum sanma Oya kardesim.
Bayrami kutlar sihhat dolu nice Bayramlar dilegi ile.
Sevgiler saygilar.
By ERDIL, at 19 Eylül 2009 14:29
Neslosh'cuğum, keşke keyfini de anlatsaydın şu Michelin yıldızlının! Bana nasip olmadı. Sen yamaklık yaparsan kuyruklu yıldız oluruz, Londra'ya geliyorum ;))
----------
Sevgili Erdil Bey, her zaman aklımda gönlümdesiniz. Hele ki şu mevsimde, balıkçı tezgahlarına baktıkça... Size ve eşinize iyilik dolu günler diliyorum.
By Oya Kayacan, at 20 Eylül 2009 10:02
Oya Hanım sessiz ama istikrarlı takipçilerinizdenim:) Bu fikir çok güzel, ne olur bunu gerçekleştirin. Her ay sadece sizin yerinizde, sizin yemeklerinizi, sizin sohbetinizle yemek için Adana'dan gelirim.
Melike
By Adsız, at 24 Eylül 2009 09:05
İşte bu da iyi bir gaz ama benimki sadece hayal :) Teşekkürler Melike.
By Oya Kayacan, at 26 Eylül 2009 11:20
Sırasıyla ay ay tariflerinizi-yazılarınızı okuyordum. Bir önceki postta mutfağınızda yanınızda olmak istedim. Bir sonraki postta bu! (evrenin gücü). Ama öyle konuk gibi değil de mutfagınızda varlığım unutulacak kadar var olsam da şu güzellikler yaratılırken tatsam istedim.
By Kırmızı Mutfak, at 21 Şubat 2010 03:47
Yorum Gönder
<< Home