Kedili Mutfaklar

Perşembe, Ağustos 06, 2009

Bulgar'ın acısı, pirincin karası, hindinin göğsü; mükemmel bir öğün yemek

Gözüm üstünde. Hiç ayırmadan ona bakıyorum. O da beni seyrediyor. Bayılıyor bana, oyunculuğuma. "Esas oğlanım," diyor da başka bir şey demiyor. Halbuki ben kalkalım da mutfağa gidelim istiyorum. Ne artistlik yapacaksak orada yaparız. Lavanta dalları arasında poz vermekten ne anlarım ben. Denk gelmiş işte, duruvermişim öyle. Pirzola pozu istiyorum ben be, p-i-r-z-o-l-a.

Al sana pirzola. Dalga geçiyor benle. Şu Ninem Selma'nın Zehra Hanım'ı yok mu, bu sefer de onun kurbanı oluyorum galiba. Bulgaristan'a gitti geldi, benimkine zehir zıkkım getirmiş. Çok güzelmiş bahçeleri, yedikleri içtikleri ne varsa yetiştirirlermiş. Jalapeno ve küçük tombul süs biberleri, biberlerin acının da acısı. Kesip çekirdeklerini alalım diyoruz mesela, Annoya'm boğulacak gibi oluyor, hava acılaşıp boğazına doluyor sanki.

Ben hoplayıp uzuyorum anında.

İki tane de acayip Bulgar domatesimiz var, kırmızı çarliston kılığında. Hiç görmemiştik daha önce. Galiba maskeli baloya gidiyorlarmış, diyor benimki. Onlar ballı sanki, tadından yenmiyor.
Köşemin devamını yazmak üzere Annoya'mı memur ediyorum.
Annoyaaaaaa, pisi pisi geeeel pisi...
Közlenmiş patlıcan, mor soğan*, Bulgar biberiyle domatesini karıştırdığım salatam olağan bir patlıcan salatası. İçinde deniz tuzu ve limonu da var.
Olay olan biberlerin acısıyla domateslerin tatlısı. Ağzı çatlıyor insanın lezzetten.
İnsanın tabii, Cancan topladı tası tarağı gitti Digiturk 444 Chill Out'tan balıklarını seyrediyor. Kulaklarında da Serenade No. 13 for strings, Mozart dinletisi.
Patlıcan salatası tek başına yenmeyecek tabii. İki hindi parçası var, onlara acele terbiye verelim bakalım.
Chinese 5 Spice uyar, tuz, karabiber çekilir az; az çünkü patlıcan salatamız yeterince aldı nasibini biberden yana. Sarmısak tozu, tatlı toz paprika, chicken seasoning filan, işte elinize geçen aklınıza uygun her şey.
Bu karışımı hindi parçalarına iyice yedirince, parçaları da tavada ısınmış sızmaya katıp tepelerini
kapatarak bırakınca..., orta har ateşte on dakika yetiyor.
Derken hindiler çıkıyor tavadan ve arta kalan o nefis lezzetteki sosun içine şu meşhur kara pirinç giriyor. Tavuk suyunuz da varsa, daha ne istersiniz ki? Siz bildiğiniz pirinçle yapıyorsunuz tabii ve de pilavın lezzetinin ayyuka çıktığı bir sonuçla karşılaşılınıyor.

Ve de yazımı başladığım gibi bitiriyorum. Annoya'm hindileri söğüş et gibi yemek üzere dilimledi. Dilimlerin ortalık yerlerinden, yani baharatı emmemiş kısımlarından bana da yedirdi. Pirzolanın yerini tutmasa da pek güzeldi, bayıla bayıla yedim.

Buzdolabının üzerindeki Annem Kimsecik fotoğraflarından birinde rakı şişesi var ya. Pek severdi maskara, Annoya'm rakısını içerken yanına yanaşıp bardak koklamayı.

Annoya'mın eli tam soğuk beyaz şarap şişesine giderken durdu.

"Ee madem Kimsecik istedi," dedi.


* Bildiğimiz kırmızı soğanlar artık mor soğan diye satılıyor! Hattâ geçenlerde aldıklarımın dış kabukları neredeyse kapkaraydı... Bu vesileyle henüz tatma fırsatı bulmadığım ancak methini okuduğum black garlic'i takdim ederim. http://www.blackgarlic.com/

4 Comments:

  • Oyacan,
    Ben o siyah piriç olayına hiç girmedim daha nedense...
    Pirinç beyaz olur kardeş beaaa...
    Tuzla'daki

    By Anonymous Adsız, at 8 Ağustos 2009 21:42  

  • Dünya yavaş yavaş koyulaştırıyor yiyecek renklerini. Ekonomiden ticaretten anlamam ama, vardır bir bildikleri Mine'si. Elektroniklerin değişim/gelişim hızına bakarsak yiyeceklere radikal değişiklikler yapmakta geç bile kalıyorlar.
    Yazıda bahsettiğim Bulgar'ın domatesininde de heyecanla çekirdek aradım. Yetiştirirsin diye... Yoktu tabii.

    By Blogger Oya Kayacan, at 9 Ağustos 2009 09:52  

  • üstüne yok yanı yemek fotograflamakta sanırım ısım bulmaktada öğle ister inan ister inanma roman gıbı okuyorum tarıflerını yaaa farklısın bende sen

    By Blogger LEMAN, at 16 Ağustos 2009 00:00  

  • Teşekkür ederim sevgili Leman, ne güzel sözler bunlar.

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Ağustos 2009 13:05  

Yorum Gönder

<< Home