Kedili Mutfaklar

Perşembe, Haziran 18, 2009

Ee babacığıma eeee eeeeeee ee...

Nasıl kaydettiysem, oradan buraya mümkünü yok gelemiyor. E-posta yoluyla gidiyor, masaüstüne gelip kuruluyor, sonra elleşilemiyor. Fotoğrafın aslı da neredeyse, hatırlanamıyor. Ben de bu çok sevdiğim halimizi masamın üzerinden fotoğraflayıp göstermek istiyorum hepinize.

Kervansaray burası, zamanının en şaşaalı müzikhol/restoranı. Annem Selma'nın diktiği entarilerimiz şahane; muare taftadan, eflatundan yeşile pembeye maviye turuncuya yanıp dönüyor. Karpuz kollu daha büyük modeli olsa gerek, ablam Hülya'ya giydirilmiş. Küçük kız Oya'nın bahriyeli yakası var, o yıllarda pek sevilen bir model. Her ikimiz, ilaveten bebe yakalar ve fiyonklarla eşleştirilmişiz. Kollarım, babamın pek sevdiği asma kabaklarım, açıkta. Kafama laf atarken de 'tepsi kafa' derdi; ablama 'hindistan cevizi kafalı'. Onunki bir nevi modern Amerikan modeli, benimki haso çemiş. Annem Selma renard argente'li ve ayaklarında dore örümcekler. Ben o zamanlar kürk elleyebiliyorum. Hatta ellemeyi çok seviyorum diyebilirim. Sokakta, otobüste filan kürklü kadınlara yanaşıp okşuyorum bile.

Fotoğraf görüldüğü üzere soldan sağa Oya ile başlıyor. Önceleri the blacksheep, sonrasında shame and scandal in the family! Hiç belli mi ya? Ne bu masumiyet, ne bu el el üstünde hanım hanım kibarlıklar? Geçen gün bizimkilere gönderdim de, Eniştem İnal'dan Ablam Hülya'ya yorum, "Oya'nın şu masum haline bakar mısın?" Bu sözlerin altında neler yattığını bizim aile çok iyi bilir. Teyzem Jale'nin ezelden beri bana taktığı nick, 'cadı'. Ben de bana 'az deli' der geçerim. Çok üstüme üstüme gelmem. Fazla duygusal olduğumdan kırmak istemem yani kendimi.

Annem Selma'yı anlatmaya başlamak zor. Başlasam bitmez zaten. Eniştem İnal'ın görüşleri vardır o konuda, yazılı. Bir gün müsaade ederse eğer yayınlarım, mütevazi sayfalarımda altın gibi parlayacaktır. Benim de demeden geçmeyeceğim özellikleri: çok güzel, çok iyi, çok marifetli, çok yürekli, çok akıllı, çok müsamahakâr, çok otoriter, çok sevilen, çok sayılan..., çok anne. Her sarsıntıdan sonra sığınılan yuvanın geniş kanatlı ana kuşu. Kapanan her perdenin ardından özen ve sabırla yüreklendirip yeniden sahneye hazırladığı yavrusunu, yüreği ağzında izleyen bir metanet abidesi.

Annem Selma'dan akıl aldığımı, dinlediğimi, uyguladığımı gören duyan olmamıştır bugüne kadar. Oysa, O'nun aklı olmazsa benimki yarım akıldır, benden ifşaatın böylesi de ne görülmüş ne bilinmiştir.

Yakışıklı Babam Nuri. Çekirdek ailesiyle her zaman gurur duymuş bir baba. Bir gün olsun evine eli boş gelmemiş, kederli günleri de olsa yüzünden küçük bir gülümsemeyi eksik etmemiş aydınlık bir adam. Yarı sert ve eğlenceli. Yorulunca sırtına çıkılan, hasta olunca başucumuzdan ayrılmayan... Kitabımızı, tiyatromuzu, seyahatlerimizi hiç eksik etmeyen... Bizi çok seven...
Bu aile de onu çok sevmişti.

Tabii itiraf etmem gerek, bana bir tokat attıydı. Nedeni bahçemize diktiği çam ağacının tepesindeki filizi çok beğenip koparmışlığımdır. Günlerce darıldı üstelik, yüzüme bakmadı, konuşmadı. Sonradan düşününce, neler çıkarmışım ben o bir tokattan? Nasıl da bin nasihatten yeğmiş. Çam ağacımız bodur kaldı tabii, hiç büyümedi. Ben büyüdüm ama...

Ablam Hülya bir dünya güzeli. Hani Annem Selma'ya Grace Kelly, Ablam Hülya'ya da Liz Taylor demeleri bu yüzden. Utanıyorum yani ama söylemeliyim, beni bir kaç kere Maria Callas'a benzettilerdi; ola ki kafama geçirdiğim geniş kenarlı şık şapkalarımın efesinden. Bir keresinde Roma Hilton açılıyor o gün, ki yıllardan '60'lılar henüz, ben de ilk Romalı sevgilim asilzade Giuseppe P. dolaylı davetliyim; adamlar koşuşmaya, kapılar fırıldanmaya başlamıştı. Callasvari giriyordum herhalde içeri. Kısa zamanda aydılar ama ben de şöhretin tadını çıkardımdı. Aynı iş Londra Heathrow'da da başıma gelmişti. Lacivert üstü beyaz puantiye ipekliler içinde, kafamda kenarı şemsiye ebadında lacivert bir şapka ve muhteşem sarı güllerden süsleri. Ayaklarda platformlar lacivert beyaz... "E yani ohaaaa," dedirtecek kadar şahaneyim. Orduyla gazeteci yüklendiydi üzerime, benzettiler yani yine.

Ablam Hülya aynı zamanda çok akıllı ve çok çalışkan... O mükemmel bir Oğlak, ben hadi güzelim yandan yandan dağınıklığında ve dalgınlığında Yengeç. O önünü görür, ben etrafımı! Farklılıklarımızı anlatmaya kalksam, nutkunuz tutulur. O toparlayıcı ben yayıcı, o özenli ben gelişigüzel..., anlatmakla da olmaz, yaşamak gerek.

Ailemiz üçlü bir bütündür sanki, ben dördüncüyü zannedersiniz ki yolda buldular. Zaten evde doğurmuş beni Annem Selma. Üç yaşındaki ablam Hülya'yı kimselere emanet edememiş de ondanmış evde doğmam. Hastane kaydım filan yok yani!

Babalar Günü diyorlar...

Kervansaray nereeeeee, Zincirlikuyu nere?

Ee babacığıma eeee eee e...

12 Comments:

  • Bayıldım ailenize. Allah babanıza rahmet, o da yattıkça da sizlere sağlıklı ömürler versin.

    By Blogger cenebaz, at 18 Haziran 2009 11:07  

  • Acıdı be Oya' cım :,

    By Blogger Çiğdem, at 18 Haziran 2009 14:26  

  • Ah mi padre, mi padre... Güzel adamlardı, fazla oyalanmadılar bu yüzden, biliyorlardı belki de uzatmanın anlamsızlığını, gittiler ve bundan bile bize büyük anlamlar kaldı. Saygı ve rahmetle anıyorum, ölmüş ve güzel padrelerimizi selâmlıyorum Oya Can'ım, Cancan'ı yumuşak karnından öptük sırayla...

    By Blogger Handan Demiralp, at 18 Haziran 2009 15:45  

  • Ah Oya ablacım;
    Ne kadar güzel ne kadar duru yazmışsın.Benim babacığım ve Nuri dayım nur içinde yatsınlar...

    By Blogger ARZU, at 18 Haziran 2009 17:16  

  • Cok zor...hele böyle güzel kareler olupta hikayeyi yeniden yasámak ve yaziya dökmek...icin sizlar, özlem gelir cöker yüregine, tuslara basarken yaslar disari firlamak icin yarisir adeta...iste zordur...bunu yasamak ama biz okuyuculara da yansitmak...böyle bir hikayeye sahip olma ta ayricaliktir bence...hikayesi olan hele böyle sahane bir fotograf karesine sahip olmak...sevgiler


    zehra

    By Blogger Eya, at 19 Haziran 2009 11:37  

  • böyle güzel anılan insanlara nasıl özeniyorum bilsen! ne mutlu onlara. yalnız o kervansaray resminde bile küçük oya'nın bakışlar aynı, hiç öyle masum ayaklarına falan yatmasın, ne işler çevireceği oncağızdan belli bence! her ailenin çaktırmadan medar-ı iftiharıdır kara koyunları bence. bunu yazan da bir başka kara koyun :))

    By Anonymous candan, at 20 Haziran 2009 18:16  

  • Bir,tatli tarifi ararkengecenin dordunde,elimdeki mobil cihazin kucuk ekraninda,bloglar arasi bir linke basar basmaz gordum siyah beyaz o fotografi...
    ilgimi cekti meger bir fotograf degil koca bir omru anlatan oscar odullu bir belgesel izlemisim meger.
    tamda babalar gununde yastigim epeyce islandi.iki oda otede nefesinin sesleri kulagima gelen babami dusundurttu bu yazi bana,cok duygulandim.
    zincirlikuyuda,babalar gunude,kervansarayda sizin yureginiz olmus ...
    allah gani gani rahmet eylesin.

    By Blogger Salih ŞENYURT, at 21 Haziran 2009 04:23  

  • Babalarda, babalarinin yaninda oldugunu unutmiyalim.
    Desekde; özlüyoruz, cocuklasiyoruz.
    Siyah beyaz resimler anilarimizda
    renkleniyor.
    Yanimizda olmasalar bile icimizde
    yasiyorlar.
    Sevgilerle kardesim.

    By Blogger ERDIL, at 22 Haziran 2009 01:01  

  • Sevgiler...

    By Blogger geçkalmadımki, at 22 Haziran 2009 21:30  

  • Babalarımıza duyarlı herkese yürek dolu sevgilerimle...

    By Blogger Oya Kayacan, at 23 Haziran 2009 21:26  

  • Yolu ışık olsun, sizler gibi eserler bıraktığı için huzur doludur zaten... anneniz Selma yakıyormuş hakikaten

    By Blogger Basak, at 2 Temmuz 2009 09:41  

  • O resim sahane, simdi o masaya oturmak istesennbile yerinde yel esiyor. Iyiki o resmi bulmusun :) Nuri Amcama rahmet ve nur icinde yatsin. Babalar gunu kutlu olsun.

    Selcuk Kayacan

    By Blogger Unknown, at 3 Temmuz 2009 03:33  

Yorum Gönder

<< Home