Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Mayıs 23, 2009

Tek yönlü muhabbet

İki gelinciğim benim


Dağ bayır yine kırmızıdan tarlalarla doldu. Sonra bir tanecik de benim oldu. Günlerdir tüylü narin tomurcuğuna gözüm gibi baktığım gelinciğim bu sabah al gelin çıktı karşıma.

Geçenlerde Annem Selma, "İşlediğin gelincikli abajur şapkasını yıkattım temizlettim, alıp kullansana," demişti. Alıp gelmiştim ben de eve. Yine bir sürü yıllanmış anıyı alıp sırtıma, ağır bir yük taşırmışım gibi.

Paraya dair...

"Paran rezil olacak ama sen asla." Bu Annem Selma'nın sözüdür. Daha doğrusu şöyle der, "Paramı rezil ederim ama kendimi etmem." Bu söylemle Annem Selma, her durumda ve yerde gerektiği gibi ve kadar harcamanın doğru olduğunu anlatır.

"Para, yakınlarında kimin neyin ihtiyacı varsa oraya gitmeli." Bu benim sözümdür..., bunlar da; "Para parayı çekmez, harcadıkça bollaşır... Parayı istifleme, tedavülden kalkabilir." Böyle böyle dediğimde şöyle demek istiyorumdur; "Etrafını iyi kolla: a) Aç/ihtiyaç sahibi kedi köpek kalmasın yollarda. b) Okumak isteyen herkes okusun diye her yere uzat elini. Çocuk, genç veya yaşlı, istemeyene de uzat, ola ki heveslenir...

"Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl." Bu Babam Nuri'nin lâfı idi. Kötü alırsan vira alırsın aynı şeyden, iyisini alırsan bir tane yeter yıllarca kullanırsın manâsında.

Parasızlığın dibine vurmuş ve de parayı görmüş biri olarak bu muhabbet beni kesti. Verdiğim bir iki nasihat de, ne gördüysem oydu.

Maksadımı aşmadım inşallah.

Çantanı göster kim olduğunu söyleyeyim


Herkes uzun zamandır poşetlerden torba/çanta filan örüyor. Geçenlerde Robert Kolej kermesinde ilk kez kurumsallaşmış naylon poşet örücüleriyle karşılaştım. Sonuçlar iyiydi. Güzel işler çıkartmışlardı, kerli felli hanımlar da satınalmaktan geri kalmadılar.

Fi tarihlerinde rafya (hasır) furyası vardı hani, neler neler yapardık, çantalar mi küpeler mi istersiniz. Neyse işte, artık cebren de olsa evime girmeyi başaran naylon poşetleri sürfile makası ile şerit şerit doğrayıp tığlayacağım. Vallahi pazar filesinden gece çantasına kadar oldurmuştu kermestekiler.

Yine de her şeyin bir yeri olmalı ve marka çanta kullanılacak yerler de var mutlaka. Ancaaak, marka çakması yerine poşet paçavrası evladır, tabii anlayana.

Sürfile makasının naylon doğramada etkili bir görevi yok. Kumaş değil ki tarazlansın. Bu durum sizlere sürfile makasımı göstermek için yaratıldı. İleri tarihlerde, elimdeki renk renk desenli basmaları, adi patiskaları filan doğrayıp süveterdi blûzdu gibi giyeceklerin, şalların atkıların imalatına gireceğimin yolunu açma bâbında yani.

Bu arada çöp torbalarımın Koroplast doğada çözünür tip olduğunu..., upuzun fermuar şeridi halinde satılan T-box'ın, fermuarı zızzzzt diye kapatınca çok şık bir her durum torbasına dönüştüğünü..., ve de Annem Selma'nın nostaljik pazar filesini de görsellerimiz arasına ekliyorum.

Yaratıcılığımı severim

Bir ömür boyudur eften püften şeyler yapar yaratırım ya, pek memnunumdur kendimden.

Şimdiki muhabbet kafamın büyük, ayaklarımın pompon olmasından doğmuştur. Mevzu şöyle ki, senelerdir havuza girmek için kafama bone geçirmem gerekiyor. Kolaysa başınıza gelsin, böyle başa öyle kolay kolay bone bulunmuyor. Bezden ve XL kafa boyunda olanlardan aranıyor, ayaklara kara sular iniyor, spor mağazaları 'yok' satıyorlar.

Annoya'nın aklı nihayet başına geliyor, evdeki rengârenk Ören Bayan nakış ipliklerinden çok şık bir bone yaratmayı başarıyor. Öyle ki gittiğim havuz dalgalanıp da durulmuyor, sular yerinden oynuyor. Havuz halkı nerden bulmuşsam oradan bulmak adına kuyruğa girip beni sorguluyor.

"Namaz takkesinden yola çıkın," diyorum, "dantelli değil de sık iğnesini yapıverin..." Hem gülüyoruz hem de iki ara bir derede koca kafalıların bu müthiş derdini halletmiş oluyoruz, değil mi ama?

Börek ayaklılar için

"Bir emsal çareyi küçük ama şişman ayaklarıma da bulabilmek için neler vermezdim," derkeeeeen...

Bizim memleket bu dertten muzdaripleri yalınayak bırakacak neredeyse. Polaris ve Ceyo modellerine fit olmaya da hangi gönül katlanır?

İtalya'da pabuç almanın keyfi bambaşkadır meselâ. Collo alto dersin yani üstü bombe, hafiften börek ayak manâsında, her tarzda her modelde ayakkabı bulunur ayağına.

Böyle kötü kötü ayakkabı komplekslerinde olduğum bir gün, bir AVM asansöründe bir hanımefendi ve ben duruyoruz. Bir bakıyorum ki ne görüyorum? Hanımefendi gırla elegans ama ayaklar kırk veya üstü ve taraklı, kemikler çıkıklı, eni konu da şişman... Benim ayaklarım onunkilerin yanında zerafet abideleri sanki. Ayakkabıları fena değil ama, hattâ zarifçe, hattâ babet... Ahaaaa Oya amman Oya, tepme bu fırsatı, derdini demeyen derman beklemesin...

Neyse öğrendim dakikada. Portekiz malı Aerosoles, Desa'larda satılır. Koştum gittim, Desa'yı buldum, bir çift aldım bir de ısmarladım. Çok beğenmedim belki modelleri ama kuş kanadı gibi sanki ayaklarımda, uçuşuyorlar adeta.

Bu sıkıntımı da bir nebze olsun giderdim işte. Şimdi ister misiniz herkes irili ufaklı bir yerlerini ve de bulduğu çözümleri anlatmaya başlasın!

Bu kadarı yeter...

Çok muhabbet tez ayrılık getirir, derler.

18 Comments:

  • Annoyam harikasın yine. Şıksın, güzelsin, bakımlısın, zarifsin ama en önemlisi Cancan oğlanın yoldaşısın... sevgimle

    By Blogger Pirate/Korsan, at 23 Mayıs 2009 19:14  

  • Sondan başlayayım, ince bilekli olduğum için bazı ayakkabıları giyince aynı tavuk budu gibi bir görünümüm oluyor, bana en uygun ve en rahat ettiğim modeller Beta'da.

    Alışveriş için çantamdan hiç çıkarmadığım , paraşüt kumaşından imal edilmiş bir torbam var, kendi cüzdanının içinde durur hep . Alış veriş yaparken cüzdanından çıkarırım koca bir torba olur. Bir kermesden elmıştım.

    Pra konusu bizdede aynıdır. Benim param senin paran yoktur, kimin parası varsa o harcar ve borç değildir. Herkes okumalı okutulmalı , yapılabilinecek her şey ama her şey yapılmalı bu konuda. Bir de hiç bir zaman küçük hesaplar yapılmaz. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez sözü bize göre asla değildir. Sevgiler sana annoya

    By Blogger laleninbahcesi, at 23 Mayıs 2009 20:20  

  • Kağıt gibi ama palet şekilli ayaklar için de ideal ayakkabı aerosol,

    ben cok seviyorum:)

    sevgiler

    By Blogger Kedila ve Meşe, at 23 Mayıs 2009 22:40  

  • Annoyam, Oyannem,

    Masal tatlar derdine düştüm arayamadım nicedir. Bir yandan kızın okuma bayramı, bilumum seyranı... Bu saatte okuyabiliyorum seni ancak... ki aile ahlakına göre de bu saatte ancak müjdeye ya da allah korusun habere aranır...

    Müjde var aslında... bu sefer masal tatlar oldu... Şarap olmadan :) Ihlamur kaldı bi tek... o da derilince beğenine sunacağım yeniden. Allah utandırmasın... Amin :)

    By Blogger Çiğdem, at 23 Mayıs 2009 22:50  

  • Cancan senin yorumlarını can kulağıyla dinliyor Hakan'cığım. Her seferinde Korsan ve onun yoldaşından bir haber gelmiş diye sevinerek bakıyor yüzüme ;-)
    ----------
    Harikasın Lale, ince bilekliler için de Beta'yı markalaştıralım bakalım! Gençliğimde ince bilek pek modaydı. Ayaklarımızı iyiden iyiye bitiştirip bacaklarımızın çarpık olmadığını gösterir, sonra da bileklerimiz kalınsa yakınır inceyse öğünürdük.
    ----------
    Evet yaaaa, geniş taban özelliği var Aerosol'un. Börek + palet ayaklılara diyoruz o zaman Kedila'cığım. Kışlık Camper ve Lumberjack gibileri idare ediyor beni de yaz gelince vitrinlere bakıp bakıp ağlamaklı oluyorum!
    ----------
    Yaşasın Çiğdem, çok iyi haber bu. Formülü tamamsa, seneye piyasaya çıkarırsın sen Masal Tatlar'ı. Ben de her yılın üretiminden 'isim anne' hakkımı alırım. Bir daha yaşasıııın. Ne güzel bir Pazar sabahı bu böyle...
    Elif Kız'a da maşallahlı öpücükler, artık gerisi çorap söküğü gibi gelir. İlk yıl en zoru okul hayatının bence. Herkes öpülmüştür...

    By Blogger Oya Kayacan, at 24 Mayıs 2009 09:18  

  • Gelincik'in kaderi bu kadar mı güzel olur. E senin eline düşmüşse tohumu kaderi de yön değişitirmiş. Dünya zamanıyla ne hoş bir ömür geçirmekte... Nedense takıldım kaldım ben bu Gelincik'e... Ve de abajur başlığına... Ve de anlatılamayan ama hissettirilen anılara...
    Ayakkabılarında ayağında paralansın Annoyacğım...

    By Blogger Şirin, at 24 Mayıs 2009 11:01  

  • Ben onu bunu bilmem yazının en can alıcı kısmı abajurdu. Hatta ölündü bitildi. Benden söylemesi :)

    By Blogger ruhdagı, at 24 Mayıs 2009 18:58  

  • Şirin'ciğim, kırda ömrü ne olurdu bilemem ama benim gelinciğim şık şıkırdam sürdürüyor hayatını. Şimdi, madem o bana uçuşup gelmiş kendiliğinden, beni seçmiş, tohumlarına göz kulak olup seneye bir gelincik ailesine kavuşmam işten değil...
    Hesap işi... Hiç hesapsız yaşananlar... Işık şapkası bahane, anılar şahane.
    ----------
    Evet Ruh'çuğum, sen de vurdun yazının bam teline. Başlarken bamlarda gezmekti zaten niyetim, olmadı; toparlanıp başka karelere yürüdüm.

    By Blogger Oya Kayacan, at 25 Mayıs 2009 09:38  

  • Aaa burda da gelincik varmış ne güzel :)
    Babaya ait 2. lafı çok sevdim..
    Güzel tasarımlar var demek gelecekte, ne güzel.
    Bu markayı duydum ama hiç denemedim. Saatlerce ayakta kalan ben için ideal olabilir.
    Benimkiler de ince ama uzun. Yanlarda boşluklar, parmak ucunda ise mutlaka sıkışmalar :) Ben en mükemmelini bulamamış olsam da hala, Bambi iyi geliyor ayaklarıma :)
    Sevgilerr

    By Blogger bir demet feslegen, at 25 Mayıs 2009 11:22  

  • sizin muhabbetin tadına doyum olmuyor, ah keşke bir de yüzyüze tanısam sizi...

    By Blogger Basak, at 25 Mayıs 2009 11:51  

  • Ben abajur şapkasını çok sevdim.
    Bu diğer bilgileri gözardı ettim demek değil tabii ki ..
    Ama gelincikli şapka nefis..bayılırım böyle şeyler üretmeye de ...abajura uygun kumaş nerede bulunur,diktirilir mi (benim dikiş makinam yok kayınvalidem antika olabilecek makinasını vermek istiyor ama evde koyacak yer bulamıyorum başkasına vermesini de istemiyorum )ben de yapsam...
    Sevgiler

    By Blogger Hülya, at 25 Mayıs 2009 12:56  

  • Yok Eda'cığım yok, bende tasarım olamıyor, keşke o kadar akıllı olsaydım. Bir işe başlıyorum, 'gelin ata binmiş ya kısmet', demiş misali ne çıkarsa bahtıma oluyor. Ruhum yaramaz benim, takılıp durmuyor aynı yere, işin sonunu konu yol alıp ilerledikçe görüyorum. Bambi markasını bilmiyorum yaaaa ben, çocuk mu ;-)
    ----------
    Ondan sonra da kaçacak delik ararsın sevgili Başak, "Ne ukalâ kadın bu yawwww," diye diye! Olmadı değil yani ;~}
    ----------
    Hülya'cığım, galiba abajur dediğin her istediğin malzeme ve kumaştan oluyor. Gelincikliyi mesela ben bildiğimiz keten üzerine işlemişim. Yaşam odamda duran pirinç ayaklı masaüstü abajurumun ayağını eski bir komşum kapıya koymuştu, ben aldım. İş bitmedi tabii, neredeyse antika bir ayağa kavuşmakla; günlerce eskici antikacı dolaştım. Bir gün Horhor'da, kenarında aydınlatması/ okuma ışığı olan bir kanape ile karşılaştım. Aydınlatmanın pirinçten telli şapka bölümüne talip oldum ve kanapenin de parasını ödeyerek alabildim ancak. O kadar şıktı ki, üzerini kumaş kaplatmaya gönlüm razı gelmedi. Çook gençliğimden sakladığım bir saten ciğerdeldi işlemeli kuşak buldum ve tellere alttan üstten sardım. Muhteşem oldu, bana göre tabii. İnsan emek verince, peşinden koşunca oluyor yani. Sokağa atılmış da olsa, gözün kayar da sevdiğin bir şeye rastlarsan sonunda bir hoşluk yaratabiliyorsun. Bu kadar laf ebeliğinden sonra, abajurculuk özel bir iş kolu. Tek tük kalsalar da halâ varlar. Çarşı'nın Nuruosmaniye kapısı arka taraflarında da var meselâ çok özel bir adam.
    Kayınvaldenin makinesini sen kap bir kere! Hatıradır. Ayaklıysa sehpa yap, ayaksızsa üstüne ayak uzatılacak puf yap...
    Muhabbet tek yönden çıktı be canım...

    By Blogger Oya Kayacan, at 26 Mayıs 2009 10:27  

  • Oyacım son bir yıl hız kesmekle birlikte, benm diğer adım da "Ukala"dır aile çevresinde, el mi yaman bey mi yaman görürüz, fena mı olur??:))))))))))

    By Blogger Basak, at 26 Mayıs 2009 14:13  

  • Aneeeeeey, kavga çıkarıyorlar :-)
    Ankara - İstanbul?

    By Blogger Oya Kayacan, at 27 Mayıs 2009 09:58  

  • Paraya dair en hoşuma gidendi.. Paramı rezil ederim lafına gelince..ah çok güzel bir laf ama olsun da rezil olsun hiç önemli diiiil

    By Blogger birisinin yeri, at 28 Mayıs 2009 17:32  

  • Meğer gözlerim yollarda kalmış da farkında değilmişim Baver'ciğim. Para olunca rezil olmak için olacak zaten. Zaten para rezil bişey... Mesela yani!

    By Blogger Oya Kayacan, at 29 Mayıs 2009 10:33  

  • annene hürmetler annoyam..
    allah sağlık versin ona
    ne güzel işlemişsin o laleleri
    hangi modelden almışsan,rakam ya da
    burda olabilir mi?
    basmalarım var deyince
    aklım gitti,
    şimdi kaldı mı ki ,
    o güzel desenler,renkler,
    dokunduğu iplikler...

    hani ninelerimizin bohça,seccade yaptığı kırkparelerde kullanılan kalmış kumaşlar ,bu gelinin elbisesinden ,şu oğlanın gömleğinden,o kızın bluzundan,diğeri torunun pijamasından der dururuz...
    renkler olduğu gibi kalmıştır,aynı ilk günkü gibi...

    lale deyince hep
    ömer hayyam gelir aklıma...
    izninle;

    Ovada her kızıl lalenin teni
    Bir padişahın kanıyla beslendi.
    Yerden biten şu mor menekşe yok mu?
    Bir güzelin yanağındaki bendi.


    İnsan bastığı toprağı hor görmemeli:
    Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili.
    duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç?
    Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli!


    Şu testi de benim gibi biriydi;
    O da bir güzele vurgun, dertliydi.
    Kim bilir, belki boynundaki kulp da
    Bir sevgilinin bem beyaz eliydi.


    Bir testici gördüm, çamur içindeydi:
    Ayağı çarkında, elinde bir testi;
    Testinin başında bir yoksulun ayağı
    Kulpunda bir padişahın kellesi.


    Bir testi aldım çarşıdan ucuza;
    Gizli gizli neler anlattı bana;
    Bir şahdım, dedi; altın kupam vardı;
    Şimdi neyim? Testi oldum şaraba.


    yazdıklarım çok olmadı değil mi?
    paylaşmak istedim seninle...

    By Blogger carpediem, at 2 Haziran 2009 09:23  

  • Değil mi, herkes sonunda toprak/gübre olacak... Benim de Ananem Estreya'nın ölümünde, toprağa yazdığım birkaç satır vardır öyle.
    Can süzülüp içinden, can sürüle içine / can üreten tükence / ...
    filan diye gider...
    Hayyam dizeleriyle ölülerime gittim tabii ki Dilara'cığım; nerden nereye...
    Bir de İtalyan özsözü vardır, dal letame nascono i fior' yani gübreden çiçekler doğar.

    By Blogger Oya Kayacan, at 2 Haziran 2009 14:43  

Yorum Gönder

<< Home