Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Temmuz 18, 2009

Edremit'ten..., bir Çiğdem & Tatar gönderisi

Geeeel gel aman gelişine kurban olduğum kolisi ;)


Vaaaay beeee... Kadir gecesi mi doğmuşum kineeeee? Uyak yapmak için gülüyorum şimdi: heeee heee hee..., ama aslında ohaaaa falan olmuşum, sesim soluğum çıkmaz olmuş, kal gelmişim...

Avuç kadar bostanlar, parmak kadar kabaklar..., domatesler sırık bebeleri, biberler sivri müsvetteleri...

Kekik diyemiyorum kekeliyorum, o kadar koku o kadar lezzet yani..., bir dal dereotu, iki maydanoz..., semizotu yabani.


(Ne yazmış Çiğdem, "Az az... Gel tadına bak biraz :) Öpücükleeer)

Börülce ayıklanmış, iç iç gönderilmiş.

Lavantam oda kokusu olarak bilahare ve ama acilen gözümün önünde bir Sicilyalı vazoya yerleşmiş. Ihlamurum içilmek, yemeklere katılmak, koklanmak için kurutulmuş.

Yeşil biber salçam bu sefer sürmelik lezzette. Kavanozun yarısı, kızartılmış zeytinli ciappata üzerinde ve parmesan rendesi eşliğinde acilen tüketilmiş.

"Köyden indim şehre" omleti

Budur...
Bir keyiftir ki, anlatmakla bitmez.

Şöyle yapılır... Hiçbir şey fazla kesilmez, doğranmaz, ezilmez... Köyden şehire koli yoluyla sadece yarım günde ulaşmanın kıvancıyla taze taze, iri iri veya bütün bütün girerler tavaya. Otlar motlar vesaire, sızması tabii ki dibinde..., deniz tuzu üstünde.

Sonrasında üç yumurta, bir iki kaşık kremayla çırpılır, bilahare bol parmesan rendelenip karıştırılır ve tavadaki herşeyin üzerine eklenir.

Bu omlet tersyüz edilmez. Yani çevrilip altlı üstlü pişirilmez. Üstü hafiften sulu/az yumuşakken ocak söner, tabağa kaydırılır. Yine parmesan rendelenir hayli/hallice, erir sıcağında omletin ve kayar artık cümleler, gözler, diller...
Oy sizin eller ne güüüseeeel eller!

Yanında yenen zeytinli ciappata, bol bulduğum parmesan rendesiyle henüz elime geçen yeşil biber salçalıdır.

Kekikli parmesanlı börülce yahnisi

Bakliyat taifesinin yahnileşmesine ve yahninin italyanize olup parmesan ve kekik kokusuyla yenmesine önayak olmuştum.* Üstelik o tadı o kadar çok sevmiş o kadar çok sevmiştim ki, adetim olmadığı veçhile tekrarlamıştım zaman zaman! Tabii benim tekrarlarım, olmuş olanın tıpkısının aynısı olacak demek olmuyor. Her an her değişiklik serbest...
Şimdi de aşağı yukarı o minvalde bir börülce tatbikatı yapılacak. Sızmada bol soğan ve sarmısak çevrilirken içine bir patates rendelenecek. Tuz eklenip karabiber çekilecek. Bu rende patatesten beklentim börülcenin patates özlü suyuna ekmek banarken, içine patates koyduğumun zor anlaşılır olması oluyor!

Börülce de eklendi, suyu da. Soğan ve patatesler pişe pişe neredeyse kayboldu, börülceler yumuşadı. Biraz pekmez damlatıldı, az limon kabuğu ve bol parmesan rendelendi, tazecik kekik yaprakları girdi içine... Azıcık daha biber çekildi, gırt gııırt gıııırrrrrt gıııırt, tamam yeter bu kadar. Yani bu kadar girdi çıktı katkısı olan bir yemekte börülcenin lezzeti aynen yerinde. Bu da bir marifet işte.

Cancan parmesan kokusuna yanaşıyor tabii ki. Ona da rendeleniyor, derhal.

Tepsisine servis ediliyor. O yiyor, ben yiyorum. Karşılıklı yalanıyoruz.
Üstüne bir bardak naneli limonlu ve bol buzlu mürver şurubu, maden suyu ile.
Hazmetmeye yarar diye!
Bu mürver şurubu bir önceki koliden çıkmıştı.
Şimdi anladınız mı?

9 Comments:

  • Kandırmaya çalışıyorum... hala kanmıyorsun... Sonunda olacak şudur. Alacağım yanıma kolimi, geleceğim başına... Git Oya sen bi hava al gel diyeceğim. Kuracağım sofrayı, illa ki bol buzlu rakı... Müsadene sığınarak ve camı da açarak elimde yasağa inat sigaram... sende içeceğiz sağlığa...

    Ya Oya' cım gel de şenlensin şu ev :)

    By Blogger Çiğdem, at 18 Temmuz 2009 23:00  

  • oya , manyak mısın ya gece evdeyim yalnızım ekmek de şu de bu olmaz yaaaa

    By Blogger Handan, at 18 Temmuz 2009 23:20  

  • Aaaaaay keyfe bak. Ne zaman? Çiğdeeem, çok istiyorum walla. Özrüm kabahatimden büyük olur, başka bişey demiyorum.
    ----------
    Handan'cığım alışveriş özürlü müsün be kızım? Bak bir gelirim oraya, dolapları molapları hıncahınç doldururum, ne olduğunu şaşırırsın! Ellerim belimde bağırıyorum, ister inan ister inanma ;-) Hadi bakiiim bugün Pazar, marş marş çarşı pazar, market bakkal kasap ne bulursan dolaş. Bana da haber ve, şunları bunları aldım diye, içim rahat etsin. Şaşırdım yani Afrikalı çocuklara mı üzüleyim yoksa sana mı :)

    By Blogger Oya Kayacan, at 19 Temmuz 2009 10:38  

  • Imreniyorum yaaaaa, kendime yemek pisirmek eziyet geliyor bana.Dogum gununuzu kutlamak icin gec kalmis sayilmam dimi? Bonne fête,
    Sam

    By Anonymous Adsız, at 20 Temmuz 2009 14:29  

  • Bul birini ona da pişir. Birlikte pişirin. O pişirsin sen ye. Bak bir çırpıda üç çare buldum sana Sam!
    Merci...

    By Blogger Oya Kayacan, at 20 Temmuz 2009 16:50  

  • Off Oya, eh şimdi hazır çarşıdayken şuracıktaki köy pazarından börülce alınırr, peynir de ... Ohh akşama nenonilerden kalan rakıyla bi güsel parlatılır. Ama minnoş eksik:( malum ankarada.
    Neyse yerine idareten yazlıktaki sokak pisilerinden biri sevilir:))

    By Blogger Boncukçu, at 23 Temmuz 2009 10:02  

  • İyi iyi, gösümüz yok; o kıyı senin bu kenar benim, ges bakalım... Börülce ve rakı ooooh ama Minnoş'a çabuk kavuşulsun lütfen. O da össsleeeeeer.

    By Blogger Oya Kayacan, at 23 Temmuz 2009 10:23  

  • Oya Abla, merhabalar :) Bir süredir bloğunu okuyorum, seni kendime o kadar yakın hissettim ki :) Bir gün umarım tanışma fırsatımız olur :) 8 kedim ve ben seni kucaklıyoruz :) Sevgiler...Gaye

    By Blogger Strawberry Cattery, at 24 Temmuz 2009 00:42  

  • Merhaba Gaye, hoşgeliyorsun. kedibahçesi.blogspot'nda senden de haber bekleriz. 8 kedine ve sana sevgiler gönderiyoruz ben ve Cancan...

    By Blogger Oya Kayacan, at 24 Temmuz 2009 10:39  

Yorum Gönder

<< Home