Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Temmuz 17, 2010

Yeşil domatesli risotto

Delirdi kadın diyeceksiniz. Deyiniz. Umurumda değil. Şunu farkettim ki biz yeşil domates mevzuunu pek ihmal etmişiz. Tamam pembesiydi, bordo yeşil alacalısıydı, sarısı veya turuncusu falandı son zamanlarda yolumuza çıkmaya başladı doğrusu. Yine de var mısın yok musun kırmızısı, kırmızı domatesten başkasını pek görmüyor gözlerimiz.

Uyumsuz bir malzeme gibi duruyor sanki öyle yeşil yeşil. Ham ya, olgunlarının tadına alışmışız ya bir kere. Oysa, biraz oynaşmaya başlayınca kaynaşmaya da başlıyor insan yeşil domateslerle. Azıcık şekerini unutmaz eklerseniz yanına, girdiği her yere müthiş bir ayrıcalık katıyor. Risotto denememin sonucu da, bilmem ki nasıl desem, içinde zengin lezzetler barındıran olağanüstü bir sonuçtu.

Yeşil domates temizleyip yıkamayı galle gulle tarifinin sahibi sevgili Reşide'den öğrendim ya, sırtım yere gelmez artık. İşte yine aynen öyle temizlendi bir kocaman yeşil domates. Doğrandı ufak ufak, serçe başından da ufak. Beraberinde sarmısak dişleri üç beş tane ve bir kocaman baş da soğan ile, yine bildiğimiz gibi sızmada döndürüldü hayli. Deniz tuzu ve taze çekme biber değirmenleri her daim elimizin altında nasılsa, kırt kırtladık tabii.

Yeşil domateslerime tat arkadaşı olarak gelecek neler olabilir diye düşünüldü o sırada, tahta kaşık elde, ince bir müzik arkada.
Risotto kolay iş değil tabii, terletir yani ocak başında dikil öyle, çevir haaa çevir. Emeklerin boşa savrulmaması için yeni lezzetler konusunda iyi düşünmek gerek, mümkünse İtalyanca düşünmek veya İtalyanca şarkılar eşliğinde düşünmek akıl kârıdır ;)



Kararımı taze bitkilerde kıldım, biberiye, mercanköşk ve defne yaprakları. Az daha da onlarla çevirip Arborio pirincini ekledim...; derken sıcak suyunu, azar azar, çektikçe. Elimi kaşıktan hiç ayırmadan çevir ha çevir, taa ki bir noktada ısırdığınız pirincin biri artık yenilebilir olduğunu müjdeleyene kadar.


O noktada bol miktarda zerdeçal* ve rendelediğim Ünal sepet peynirinden** kattım, az daha karıştırıp kıvamlandığında söndürdüm ateşini.



Servis anı geldi çattı, üç beş dakika dinlendirdiğimiz risottomuzun üzerine Carrefour'un otlu sarmısaklı eritme peynirinden ve taze kekik yaprakçıkları koyduk. Yedik.

Tat ki ne tat.

Bir kere ve bin kere, pişmiş yeşil domates peynirlerle çok yakışıyor.

Kadın deli meli ama bir yandan da Kedili Mutfaklar'ın Yeşil Domates Külliyatı oluşuyor.

Fena mı?

----------

*Aslına bakarsanız safran kullanmak isterdim, yoktu. Rengi, olması gereken o kırmızı sarının ortalaması, koyuuuu turuncu olan safran bulamıyorum.

** Tabii ki risottonun ilacı parmesan. Vardı ama kullanmadım. Yerli peynirleri yakıştırmak istedim risottoma, yakıştı nitekim.
Yeşil domatese yakıştıramadığımdan şarap kullanmadım.

15 Comments:

  • Yok yok..Delirdi falan demiyorum da, pek merak ettigim bir sey var.

    Senin evde sanayi tipi buzdolabi ve dondurucu mu var ki oyle zart diye cikiveriyor her malzeme....

    Bu arada...45 lik plaklari calabildigin pikabin da mi duruyor yoksa..

    By Blogger Ece, at 17 Temmuz 2010 10:34  

  • Ben de yesil domates delisiyim... Herseyin olmamisini severim zaten... Oyle seker filan da eklemem...
    Bugunlerde babanne bizde, ben her cins yesil domates alip geliyorum, o cikartip cam onune diziyor kizarsinlar diye...
    Ciddi ciddi kulliyat olusturdunuz bu arada...

    By Blogger Mehtap Pasin Gualano, at 17 Temmuz 2010 16:48  

  • Yooo ;) Herkesin evinde olandan... Ben de bilmiyorum vallahi Ece'ciğim, nasıl oluyor bu işler. Biraz istifçiliğim var tabii, yalanım yok!
    Bir yooo daha. Bütün plaklarımı, pikaplarımı,kasetçalarlarımı filan satıp para kazanabilecek birine hediye ettim. Köşeyi dönmüştür! Elektrikli/elektronik filan eşyalarda güncelliyorum hep evimi ve kendimi, cep telefonum hariç. O biraz daha sıkarsam antika olacak!
    ----------
    Ben de ham hastasıyım Mehtap. Hatır hutur yemeliyim meyveleri, öyle ağzımın kenarlarından suyu akmamalı ısırdığımda. Sen babaneye benim külliyattan çeviriler yapsan da yeşil yeşil pişirse senin güzelim domateslerini. Sevgiler sana, ev halkına ve Roma'ma bittabi ;)

    By Blogger Oya Kayacan, at 18 Temmuz 2010 10:32  

  • woouwWWW mamma miaAAAa..molto bellaaaAA


    http://www.dailymotion.com/video/x2psw8_artiste-inconnu-o-sole-mio_music

    By Anonymous zafer, at 19 Temmuz 2010 00:11  

  • Fakat ben Elvis'ten dinlemeyi severim... :))

    http://video.libero.it/app/play?id=7ffda430c67ac7c0dcee0d4031f53b45

    By Anonymous zafer, at 19 Temmuz 2010 00:20  

  • The Three Tenors ve Elvis yorumlarıyla güne O Sole Mio ile başladım, sayenizde sevgili Zafer Bey. Sağolun. Ben de dünyada en sevdiğim napoliten ses ve ağız olan Caruso'dan dinlemeye bayılırım.

    By Blogger Oya Kayacan, at 19 Temmuz 2010 09:58  

  • hakkat delirdiniz ya yeşil domates yeşil domates

    By Anonymous yüksel, at 20 Temmuz 2010 23:11  

  • Bazı sanatçılar vardır.Kendilerinden sonrakilerin üzerinde etki bırakan.Münir Nurettin mesela Türk Sanat Müziğinde okunuş açısından (tavır) farklı bir üslup yaratmış ve o ekolden sonra herşey başkaolmuş daha geniş kitlelerin beğenisine ulaşılmış. Mario Lanza'da böyle bir sanatçı.Şarkı söylerken yanısıra birçok sinema filminde rol almış operayı geniş kitlelere kazandırmış. Ben onun birkaç filmini 35 yıl kadar önce seyretmiştim(lise yıllarımda).. Bu tarz müzik sevgim o yıllara dayanır..Mario Lanza(1959 da öldü) oynuyor ve kendi söylüyor..O sole mio

    http://video.google.com/videoplay?docid=2934508316383245841#

    By Anonymous zafer, at 21 Temmuz 2010 00:35  

  • Mario Lanza.. Ave Maria

    http://www.dailymotion.com/video/xm9v1_mario-lanza-ave-maria-serenade-1956_music

    By Anonymous zafer, at 21 Temmuz 2010 00:38  

  • Ha şöööle, özü siözü dosdoğru biri bir geldi, yedik enseye tokadı :( Deliyim deliyim ne yapsam yeriyim... Olmadı değil mi, kafiye tutturamadık Yüksel Bey/Hanım. Şey kaldı geriye bir tanecik, yeşil domates turşumlu kayganası, şimdilik, onu da yaziiim bi daha uzun süre yapmam söz ;)) Haa şimdi de Çanakkale'den kırmızıları geldi bir torbaaa, torba da torba amma !!!
    ----------
    Ave (selam) Zafer Bey, bahis konusu kişilerin arkasından ne dense boş artık. Münir Bey Türkiye'yi, Bay Mario da dünyayı sallamış geçmişler. (Accayip genç ölmüş hem de Lanza, yaş 38) Onlara da selam olsun... Yapıtları yanımıza kâr kaldı :)

    By Blogger Oya Kayacan, at 21 Temmuz 2010 14:21  

  • merhaba bayanım ben:) yandık desenize kırmızı domateslere başlıcaz :)) YÜKSEL

    By Blogger yüksell, at 22 Temmuz 2010 16:23  

  • Yükseeeel bayan olma n'olur, kadın ol yeter. Kullanmayalım şu lafı yaaa, ööö kaka. Neden diye tutturma aman Yüksel, bak şurada ve yorumlarında

    http://kedilimutfaklar.blogspot.com/2009/11/levrek-sefas-kestane-tatls-kedili.html

    yeterince konuştum. Dahası beni sıkar.

    Kırmızı domateslere gelince, küstüm işte hiç bişi yapmicaaam!

    işte bu kadar :(

    By Blogger Oya Kayacan, at 22 Temmuz 2010 20:45  

  • hanımefendiyim ben :) yazınızı okudum yorumlarda baya hararetli :)

    By Blogger yüksell, at 23 Temmuz 2010 10:45  

  • Çok sevgiler Yüksel'ciğim, gerçekten hanımefendisin ;)

    By Blogger Oya Kayacan, at 23 Temmuz 2010 17:59  

  • yesil domates yani oyle yesil yenen cins domates resimleri istemistiniz buyrun bakin oaynim, emailinizi bulamadilm ondan buraya yolladim http://bestebonnard.blogspot.com/2010/08/cam-fistikli-pestolu-yesil-kirmizi.html

    By Blogger beste, at 13 Ağustos 2010 11:49  

Yorum Gönder

<< Home