Kedili Mutfaklar

Pazar, Kasım 13, 2005

Taktım boynuza


Taktım mı bitti. Nereye gitsem o boynuzlar kafamda. Yatsam kafamda, kalksam kafamda. Bir yapsam da bitse şu mesele. Ben bu boynuzların suyunu çıkarmaya yelteneceğim önce. Suyu kanımca tatlı olacak, ballı. O ballı sudan, “boynuz suyuna kestaneli pilav”, “boynuz suyuna Trabzon hurması soslu balkabak tatlısı, üzerinde brandy ile marine edilmiş Medine hurması.”, “boynuzlu demi-glasse sosta T-bone steak”.

Atarım daha, istediğim kadar atarım... Ve de tutarım. Benim bu atmalarımdan daraldı geçen gün Adnan Usta. Adam ***** otel mutfağı yönetiyor. Bana aklı başında bazı bazı fikirlerini anlatıyor. Ben de zevzek zevzek bu yemekleri uyduruyorum kafamdan o anda, hemen oracıkta... “Bak bi yapiim de bak,” diye de tehditkar davranıyorum üstelik, sonra dön de kendi mutfağını bir gözden geçir gibilerden.

Şimdi boynuzlar kaynıyor sizin anlayacağınız. Keçi boynuzları, nam-ı diğer harnup.


(Kızdı Annoya. Ne suyunu beğendi keçi boynuzlarının ne de ekmeğini. Durun bakalım şimdi ne yapacak? "Öyle olmadı böyle" halleri meşhurdur onun.)

Çıka çıka

Hani ballı ballı olacaktı keçiboynuzu suyu? Neredeee? Tatlımsı buruk bir lezzet çıktı ortaya çıka çıka. Saydam olsun diye beklerdim doğrusu, o da değil. Sen iki saat kayna ha kayna, sonra da aklıma koyduğum fikirlere hiç uyma. Üstelik boynuz suyuna kestaneli pilavın ön hazırlığı olarak kestaneler de fırınlanmışken. İkinci etapta ayıklanıp boynuz suyuna atılacak ve de kavrulan pirince katılıp pişeceklerken. Gitti işte o güzelim pilav tasarımım.

Bu olay dün oldu. Attım ama tutamadım işte. Küstüm mutfağa, çıktım başka işlere baktım.

Neyse, barıştık bu sabah erkenden. Buzdolabımda durup duran bir kavanoz Arifoğlu harnup pekmezi vesile oldu, eksik olmasın. Bir kavanoz da Koska tahin, üzerinde yazdığı kadar yüzde yüz doğal. Unum var Doygun, o kepekli olan hani. Haydi pekmez tencereye, kısık kısık ateş üzerinde un katarak karıştırılmaya başlandı. Tahin de girdi işin içine, karıştırıldı. Keçiboynuzu suyu da ara ara katıldı, yarım paket unla suluca hamur kıvamı oldu. Sonra ateşten indirip geri kalan unla yoğurdum bu hamuru. Sertçe. Ekmek şekline soktum ve fırına girdiler. Pişti zannedip çıkardığımda yanıldığımı, içlerinin hamur kaldığını anladım.

Benim mutfağımda çareler bitmez ya. Kalın kalın dilimleyip yeniden fırınladığım bu yeni keşfimden son derece lezzetli gevrekler elde ettim netice itibariyle!

Bakınız: birinci paragrafta niyetler bölümü...

Adnan Usta’ya ne diyeceğiz peki şimdi? Adam yılbaşı hindisinin içine benim pilavdan doldurup adımı da menüye yazacaktı.

Bir daha boynuza takan ne olsun.

6 Comments:

  • Selam Oya hanım; gevrekler enteresan gözüküyor! sanırım yaratıcı bir kişiliğiniz var! elinize sağlık...

    By Blogger ev perisi;), at 14 Kasım 2005 10:23  

  • İpek'çim, öyle işte, uyduruk ama lezzetli bir mutfağım var. Yiyen içen de pek memnun olunca... Bir sürü yemek kitabı/ dergisi alırım da, bir tarif bile yapmam içlerinden. Onlar keyif diye alınıp bakılır yani.

    Ev Cinimiz vardı, artık bir de perimiz oldu. Sağol Şükran. Blogların hayırlı olsun. Keyifli olmuşlar...

    By Blogger Oya Kayacan, at 14 Kasım 2005 17:31  

  • sevgili oya,
    bu keçi boynuzu ilgimi hayli çeken bir hububat oldu hep.. çocuklar ellerinde yerlerdi bunu, ben hiç yemedim. pekmezi en gözdeler rafımda elbet, kış geliyor ya elimizi çekmeyiz artık
    oya sana ilgisiz birşey sormak isterdim, zahmet vermez isem eğer; senin "hiçbir zeytinyağlıya domates eklenmemesi" kuralın bana hep yakın gelmiştir. (istisnalar dahilinde) peki kurufasulye (etsiz) için ne önerirsin? salça veya domates ekler misin?
    sen şimdi bize güzel bir fasulye de yaparsın, ha?

    By Blogger hera, at 15 Kasım 2005 10:04  

  • Hera'cım, zahmet ne demek, bu yazmalar çizmeler hep paylaşmak adına değil mi? Önce bir düzeltme; "Hiçbir zeytinyağlıya domates koymuyorum," dememişimdir,"Yeşil renkli sebzelerde domates sevmiyorum," demişimdir. Hatta yeşil sebzelerde soğanın bile mutlaka beyazını kullanırım. Ama mesela fasulye pilaki domatessiz olmaz. Bol domates içinde bolca soğan ve sarmısakla zeytinyağlı patlıcan da müthiş olur. Salça dersen, acı biber salçası haricinde hiç salça kullanmıyorum. Yaz sonuna doğru kavanozladığım domates pürelerim bana yetiyor kış aylarında da.

    Kurufasulye meselesine gelince, söz bu aralar "Kurufasulye Honorevole" tarifimi blogda yazarım. Vegedir, beğeneceğini zannediyorum. Senin yapacağına da elbet domates ve biraz biber salçası ekle. Azıcık yağ ile soğanı öldür. Domates rendesini kat ve biraz pişir. Haşlanmış fasulyelerini ilave et. Helmelenmesini istiyorsan uzun uzun, dirice seviyorsan daha az pişir. Biber salçasını katıp bir iki taşım daha kaynatıp kapat.

    By Blogger Oya Kayacan, at 15 Kasım 2005 17:53  

  • Ama ben etkinliklere katılmayı pek sevmem ki İpek'çim...

    Bu yazıda geçen "Boynuz suyuna Trabzon hurması soslu balkabak tatlısı, üzerinde brandy ile marine edilmiş Medine hurması”, tarifini varsay mesela. Sadece boynuzun suyunu kaldır (iyi sonuç vermedi ya) yerine çekirdekleri çıkıp havanda dövülmüş boynuz kullan (çok güzel oluyor). Benim havanım pirinç, tahta havanda zor olur gibime geliyor.

    a) Kabağı kendi suyunda pişir.
    b) Kabuğu ve çekirdeği ayıklanıp brandy ile marine edilmiş Medine hurmalarını fazla parçalamadan, Trabzon hurması ve az bir miktar boynuz unu ile yaptığın sosa kat.

    Son yaptığım kabak tatlısı ile denedim bu sosu, fazlasını da küçük bir kavanoza koyup dondurucuya attım. Başka yerlerde de kullanılır, dondurma üstüne mesela...

    By Blogger Oya Kayacan, at 15 Kasım 2005 20:40  

  • Sevgili İpek, o haliyle zaten bir tarif değil, sadece bir şakaydı. Sonradan denedim n'oluyo bakalım diye ve de ille de boynuz kullanmaya niyetli olduğum için içine dövülmüş keçi boynuzu koydum. Anlayacağın senin dikkatin tam da, benim anlatışımda biraz gırgır payı var:-)) Ben Annoya, kızım Kimsecik ve torunum Cancan sizin aileye sevgiler gönderiyoruz.

    By Blogger Oya Kayacan, at 17 Kasım 2005 07:35  

Yorum Gönder

<< Home