Küçük Prens 60 yaşında
(O, altmışıncı doğum yılı kutlamaları çerçevesinde tiyatrolaştı da. Theatre Michel, 38, rue des Mathurins, Paris)
Çocukluğumuz beraber geçti. Ne dediyse inandım. Ruhlarımız uydu. Ayrılamadık.
“Senin oradaki insanlar,” dedi Küçük Prens, “bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyorlar ama yine de aradıklarını bulamıyorlar. Aslında aradıkları tek bir gülde, ya da bir damla suda bulunabilir. Ama kördür gözler. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçekleri görebilir."
Görmeyi öğretti bana. Çiçeklerimizi evcilleştirdik birlikte, keyif içinde.
Hep yanımda yattı, bazı komodinimin üstünde, yastığımın altında bazı.
Büyümüş büyükler gibi asık yüzlü uyanmadım hiç onun yanında. Hep güldü dudağımın bir ucu hayata; çokça keyifli, biraz alaycı.
Onun sayesinde güleryüzlü olmayan insanların ciddi olduklarına hiç inanmadım. Gülmeyi bilmek için yaşananları / olayları çift taraflı görmek gerektiğini ondan öğrendim.
Sevgilimdi. Sevgilim kaldı. Birlikte yaşlandık işte.
Mozart etkisi
Şimdilerde bende Effetto Mozart yani Mozart etkisi yapıyor. Yaşlı hastaları iyileştirmeye yarayan müzik dinletileri gibi hani...
Küçük Prens’in gezegeni B612’nin bir Türk astronom tarafından keşfedilmiş olması, her yaşımda ve halâ çok ilginç gelir bana meselâ. Ancak kafası fesli, giysileri şarklı astronom; her ne kadar meseleyi uluslararası kongrelere taşısa da, hiç ciddiye alınmaz. Taa ki bir Türk diktatör çıkagelip kıyafet devrimini yapana kadar. Derken astronomumuz modern kıyafetleri ile anlatır derdini. Bu sefer herkes dinler can kulağı ile, inanır.
Bu kadar neden de, Küçük Prens’in hepimizin başucu kitabı olmasına yeter de artar bile.
Sevgilisi Küçük Prens olmayanı sevmem zaten. Dünyalıların garipliklerini Küçük Prens’in gözünden göremeyenleri sevemem.
Yaşasın Küçük Prens.
http://www.lepetitprince.com/
10 Comments:
yasasin kucuk prens ve kucuk prens gibi dusunenler :)
By ycurl, at 25 Mayıs 2006 00:32
Bence insanlığın el kitabı! Kimilerine göre bunu yazan bir "kul"! Kutsayamazlar böyle düşünceleri bağnazlar... Somutla soyut nedir? Yazana da bir yazdıran var di mi? Hep bi mesajlar gönderir bize ama okuya bilene, görebilene! En sonunda direkt Türkiye dolaylarına gökten bi kitap düşecek bu gidişle...Hissediyorum:))
By Şirin, at 25 Mayıs 2006 11:05
Henüz okula yeni başladığım yıllarda ailecek bir yerlere gezmeye gittik. gittiğim yerde kitapla sakinleştirilen bir çocuktum ben. Evin büyük kızı elime kapağında sarışın, uzun atkılı bir çocuk olan bir kitabı verdi. "Al resimlerine bakarsın" diye. Orada oturduğumuz süre boyunca okuyup bitirdim Sevgili Prensimizin kitabını. Ama çocuk aklı işte, adına bakmadım. Yıllarca hatırladım ve sonra da aradım ama nafile. Ta ki ortaokul yıllarında bir yerlerde karşıma çıkana dek. Evde benimle yaşıyor şimdi.
Sizce de Saint Exupery o geri dönmediği uçak yolculuğunda, aslında onun yanına mı gitti? Her durumda, ben buna inanmayı tercih ediyorum. Sevgiler,
By celerone, at 25 Mayıs 2006 14:14
Sen de çok yaşa küçük Curly...
Sevgili Şirin, biz yine bireysel kitaplarla idare edelim ve de dua edelim de bireyler çoğalsın.
Celerone, mutlaka...
By Oya Kayacan, at 25 Mayıs 2006 21:05
Bu günlerde senin adımlarını izleyerek yaşamıyorum desem yalan! Dünden beri yeniden "küçük prens"i okuyorum..Her okuyuş da başak bir şifre çözülüyor... Kerelerce okumalı okutmalı...Biz toplum olarak neden bu kadar geri kalmışız? İşte nedeni! Üniversitede yunan mitoloji okurken dersi çok karmaşık bulanlara hocamız şunu söylemişti! "Karmaşık bulmanız çok doğal! Batı eğitiminde mitoloji ilkokul birden başlar, eğitim boyunca sürer! Bizler ise birçok dogmatik düşüncelerle beynimiz doldurulduğundan asla saf algılarla olaylara bakamadığımızdan karmaşık gelir!"
Ya işte böyle!
Üniversiteye yıllarım demem de şunun şrasında bir kaç yıl önce... Otuzlu yaşlarımın sonunda gidebildim... Bir başka hocamız Hilmi Yavuz bir gün derste Poseidon'u anlatıyor, biraz da gülerek... O zamanlar insanların denize hükmeden tanrıya nasıl inadıklarını... Poseidonun atlı arabası ile deniz üstünde köpüre köpüre dolaşmasını alaycı bir uslupla analatmaya başlayınca... Tepem attı birden o günlerin insanlarının anısına ... Dayanamadım... Ne biliyoruz belki de o gün öyle bir teknoloji vardı, deniz üstünde atlı arabalar gidebiliyordu! " Adam gözlerime deli deli baktı... Bir şey demeden topuklarının üstünde döndü... Herkes güldü...Bana mı içimdeki çocuğa mı? Anlamadım! Hepimizin içinde bir "küçük prens" var ...
Yeter ki onları konuşturabilelim..
By Şirin, at 26 Mayıs 2006 08:16
7 ya da 8 yaşındaydım..fil yutmuş boa yılanı resmini gördüğümde..öyle çok etkilenmiştim ki..okuduktan sonra kendi küçük gezegenimi bile çizmiştim..şimdi düşünüyorum da belki de hala orada yaşıyorum ben:))
By pinomino, at 26 Mayıs 2006 23:37
tamam ilk olmasa da ikinci aşık olduğum adam küçük prens benim...ilk okuduğumda ilkokul 5 e gidiyodum...
bak ben de yazmıştım onunla ilgili...
http://bencede.blogspot.com/2006_01_01_bencede_archive.html
By Mathy, at 27 Mayıs 2006 03:12
Hepimizin bir gezegeni oldu galiba Küçük Prens'le tanıştıktan sonra Pino'cuğum. Ben de buralardan sıkıldıkça gidip orada oturuyorum.
Baktım baktım Mathy. Hızlıymışsın da be yaaa, ilkokul beşte ikinci aşk haaa?
By Oya Kayacan, at 27 Mayıs 2006 11:23
:)))))))) aynen öyle....
yalnız bu ulaşılamaz olanlar beni hem çok üzüyo, hem de acayip mutlu ediyo... bi de howl'um var, çizgi film kahamanım...hep diyorum ona, biz ayrı dünyaların insanıyız....:)))))
By Mathy, at 28 Mayıs 2006 02:15
Küçük prensi okuyup seven ve defalarca okuduktan sonra artık büyüme evresine giren arkadaşlar için, Saint Exupery'nin "Kale" adlı kitabını öneriyorum.
Ancak dikkat, hayatı özümsemek ve insanlığı anlamak isteyenler için her satırı ağır manalar yüklü bir kitaptır. o nedenle ruhu büyümüş, yüreği hisseden kişilere önerilir...
Tahsin Yücel çevirisini tabiyki.
By Adsız, at 27 Mayıs 2008 09:08
Yorum Gönder
<< Home