Kedili Mutfaklar

Pazar, Kasım 26, 2006

Sürmanşetten...

Pansuman / ...yüreğime indiriyorlar

Gazetelerin sürmanşetleri çok değişti. Yaşadığım yıllar icabı, kaliteli sosyal ve politik sürmanşetlere alışıktı gözlerim. Sürmanşet adı üstünde, manşetler üstü demek, manşetten de öte haber niteliği taşıyor demek.

Oralardan kalktık geldik osuruktan teyyare üçüncü sayfa haberlerinin taşındığı sürmanşet çizgisine.

Birlikte yatağa girip de cep telefonlarına o mutlu anları kaydeden çiftler orada. Orman / arazi mafyası olduğu kanıtlı muhterem ailenin veliahtı playboyun eşine açtığı moda evinin YTL hesabıyla milyarlık defilesi orada... daaa katledilen ormanlar sumanşet, yani manşet altında.

Dizilerde yaşanan açmazları, hayatta önlem alınması gereken problemlermiş gibi sergilemek orada; mesela Binbir Gece’nin Şehrazat’ı, olur da hayatta gelseydi aynı durum başına, yatar mıydı yüzelli bin dolara?

Yıllar önce katlandığı onlarca tacizi Şehrazat’tan sonra ahlaksız teklif almıştım diye utançlarından gerinerek (!) anlatanlar orada. Sahi ne demek yahu taciz? Hangi şartlarda oluşur? Alan da veren de memnun olduğunda ne olur? Biri veya hiç biri memnun olmasa ne olur? Taciz olayıyla baş edemeyen, ağız payı veremeyen, boyun eğen yetişkin, her kimse kadın veya erkek, size insanlığın hangi aşamasında gibi görünür? İstemem yan cebimeler neden durur durur da tacizleşerek gündeme gelir? (Dikkat, soru tacizdir, tecavüz değildir.)

Ya eşine aldığı pahalı hediyelerle tanınan* adamın biri Kanyon’a gitmiş ve yine o eşine 24 bin YTL’lik Balenciaga çantayı Harvey Nichols’dan almak gafletinde bulunarak sürmanşet olmuşsa? “Hah ne iyi, sevgilisine değil de karısına alarak sürmanşet olmuş, ne mutlu kadına diyeceğim,” ama değilmiş. Neden, çünkü Maliye Bakanı Unakıtan, bu mutlu olması gereken kadının kocasının tüm hesaplarının incelenmesi direktifini veriyor, hem de sürmanşetten. E ne açtı bu mağaza kendini orada o zaman? Ne yaptı o potansiyel müşterinin yollarına halı döşeyip mumlar yaktığı tanıtım organizasyonunu? Satmayacaksa yani? Ya da, oradan her çanta manta alanın Paris, Londra, Roma, New York, Tokyo alışverişleri de kontrol altında mı?

Ben bu ülkede yazar olmanın zorluklarını iyi bilirim. Öylesine laf lafı açar ki, durdur tuşları durdurabilirsen.

Utandırıyor beni gazeteler.

Sürmanşetten yüreğime indiriyorlar.


*karısına Bentley de alan adamın sürmanşetten tanımlanması

9 Comments:

  • hislerime tercümansınız oya hanım. buradaki tercümanın halkın sesi tercümanla falan alakası yoktur.

    By Blogger hera, at 27 Kasım 2006 14:21  

  • Ağzınıza sağlık. Ben de aynı dertten muzdaribim. Allahtan buradaki gazete ve televizyonlar da aynen bizimkiler gibi de, bizden beteri de varmış diyebiliyorum. Ama haber niteliğinde haber veren bir gazeteyi de bulup okuyamıyorum.

    By Blogger evcilkedi, at 27 Kasım 2006 22:50  

  • Sürmanşetten yazınızı okudum.Haklısınız.Bazı haberleri sürmanşete çıkaranlar habere bakılmasını istiyorlar, beğenilmesini değil. Ben de emekli bir gazeteciyim. çok şükür bu dönemde gazetecilik yapmıyorum diye seviniyorum. Gazetenin manşetine hele sürmanşetine konacak haberin ortalığı ayağa kaldıracak kadar önemli olması gerekir. Uçak kazası, seçim sonuçları gibi.
    Şimdi bana göre tek sütun bile verilmeyecek haberler sürmanşette. magazin magazin hem de en adisinden. Ben de eve alınan gazeteyi okumuyorum, sadece göz gezdiriyorum.

    By Blogger Punto, at 28 Kasım 2006 10:19  

  • Üç yorum, dört fikir birliği.

    Evet ya Punto, zaten eskiden sürmanşet, sürmanşet olması gerektiği zamanlarda olurdu. Yoksa gazetenin adı en tepede yazardı değil mi? Bu taa babamın zamanından hatırladığım kural. Yaşımız başımız tutuyor sanırım, yokuşta aynı yıllarda varolduğumuza göre...

    By Blogger Oya Kayacan, at 28 Kasım 2006 11:55  

  • Oya Hanım, merhaba.

    Medyanın geçmişi bu ülkede bugünkü kadar tiksindirici değildi. Yazılı basın bir yana, TV kanallarına ben kanalizasyon deyip geçiyorum.

    (Bu arada, ben bir türlü şu iğrenç provokasyon karşısında duyduğum infiali anlamak istemeyişinizi anlayamadığımı belirtirsem darılmazsınız değil mi?)

    Saygılar.

    By Blogger metin, at 28 Kasım 2006 17:37  

  • Ben açıkcası Cumhuriyet dışında hiçbir gazeteyi evime sokmuyorum, elime almıyorum... televizyon deseniz... Bitmiş; bitmiş! Medya yerlerde sürünüyor... Türk basını bana göre üç beş çapulcunun eline düşmüş, ırzına geçilmiş gibi... Kim kurtaracak? Var mı böyle bir delikanlı?

    By Anonymous Adsız, at 28 Kasım 2006 21:39  

  • Yok Metin, ben darılmam kolayına. Anlamak istemediğim şu. İki kelimeyle kesip atılacak veya oralı olunmayacak densizlikleri, hele karşında ne var, kim var bilmeden uzatmak çok yersiz ve komik geliyor bana. İğrenç provokasyon dediğin olayın içinde işin ne?

    Internet çok az tanıdığımız bir gezegen. Bazı yerlerinde hava su yok, kokuşmuşluk TV kanalizasyonları dediğin yerleri hayal edemediğimiz kadar solluyor. Her yerinde gezinmek, pislik solumak zorunda değiliz. Oluru olmazı bloglarımızda sürmanşet yapmak da bizlere yakışmaz.

    Bu konuyu geçersek eğer, senin blogundan çok keyif alıyorum, her zaman beni güldürecek bir olay çıkıyor; konu olmazsa yorum!!!

    By Blogger Oya Kayacan, at 29 Kasım 2006 08:52  

  • Sevgili Şirin, Cumhuriyet Gazetesi'nin içine doğdum. Bahçesinde, mermer avlusunda, mürettiphanesinde oyunlar oynadım. Tahta merdivenler gıcırdayınca Nadir Nadi mi iniyor yoksa Doğan Nadi mi anlar, ona göre korkar veya sevinirdim... Okumaya Cumhuriyet heceleyerek başladım.

    Gelelim yakın tarihe, yıllardır Cumhuriyet nerede basılıyor, Türkiye mi uzay mı diye merak ediyorum. Yönetim konularında da hayli bilgi sahibi olduğum için, gel bu sorunun cevabını bana verdirtme...

    By Blogger Oya Kayacan, at 29 Kasım 2006 09:00  

  • Ben kendi düşüncelerimin desteleyici olarak gördüğüm için hâlâ Cumhuriyet okuyorum... Şu anda Atatürkçü çizgide başka bir gazete olduğunu zannetmiyorum... Magazin ise en âlâsından Cumhuriyette... Hiçbir yazarın özel yaşamından, cinsel tercihlerinden, partnerlerinden yazmadığı, ülke sorunları ile yatıp kalkan yazarların gazetesi... Beni şu anda bana verdiği "umut" ilgilendiriyor... Ben de gazete binalarında matbbalar da mürettiphanelerde babamın paçasına takıla takıla geçirdim çocukluğumu... Geçmişe bakarsak hiç bir şey aynı değil... Ban bugün dürüst davrananı arıyorum... Saplantılı bir şekilde Cumhuriyet okuru değilim.... Türkiye'de şu anda sanırım en pahallı gazete... Ben zengin değilim... Bir işçi karısıyım... Ama inan ekmeğimi alabiliyorsam Cumhuriyet'te alabilirm diyerek hergün alıyorum... Cumhuriyetin mi bana gereksinimi var, benim mi O'na? Sanırım ikimizde birbirimize gerekiz... Bu arada senin açıklamadığın düşüncelerine de saygı duyuyorum... Ki bir bildiğin vardır:))

    By Anonymous Adsız, at 29 Kasım 2006 11:37  

Yorum Gönder

<< Home