Kedili Mutfaklar

Çarşamba, Şubat 28, 2007

Tarihi rezalet

Pansuman / Utandım, çok utandım...


(Fotoğrafı tıklayın lütfen)

www.istanbul.com 'da Üsküdar Meydanı'nın o güzelim III. Ahmed Çeşmesi için yazılanlar şöyle:

3. Ahmed Çeşmesi / http://www.istanbul.com/KesfetDetail.aspx?Cat=106, İstanbul’u keşfet…

- III. Ahmed Çeşmesi som mermerden yapılan çeşme dört yüzlüdür. Ana yüzü denize doğrudur. Bu tarafta Sultan III. Ahmed ile Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın müştereken hazırladıkları ve Sultan Ahmet'in eliyle yazdığı şu beyit bulunur:

"Didi Han Ahmet ile bile İbrahim tarihin Suvardı alemi dest-i Muhammed ile cevad-ullah Ketebehu Ahmet Han"

Bu yüzün ve camiye doğru olan yüzün köşelerinde zarif selsebiller görülür. Çeşmenin saçak altlarını mukarnaslar süsler. Köşelerde gömme halinde işlenmiş burma sütuncuklar bulunur. Muslukların yanlarını içlerinde güller bulunan kabartma vazolar süsler. Çeşmelerin ikişer taraflarına güzel mihraplar açılmıştır. Çeşmenin meydana bakan yüzünde Şair Nedim'in, Yeni Valide Camii'ne bakan yüzünde de Şair Rahmi'nin tarih manzumeleri bulunur. Diğer yüzdeki kitabe ise Şair Şakir tarafından hazırlanmıştır.

Çeşme, güncel tarihimize denk düşen Üsküdar Meydan Muharebesi sürecinde bakım onarım gibi aşamalardan da geçti. Parladı, yüzümüze güler oldu. Şimdi bir zahmet bu tarihi çeşmenin musluklarına bir göz atalım, üç otuz paralık hela muslukları ve yanına bağlanan iki otuzluk bir maşrapa.


Aklımızın almayacağı paraların döndüğü Üsküdar Meydanı'nda tarihe verilen değere bakın.

Aklımdan bir dökümhanede aslına uygun musluklar yaptırıp Büyükşehir'e bağışlamak geçiyor.

10 Comments:

  • Aman Oya Hanım ne diyorsunuz? İki gün sonra bunlar bile çalınacak yerine kör tapalar takılacak... Üsküdar antikacılar çarşısında kendi yaptırdığınız muslukları görüp çılgına dönersiniz vesselam. Kimi zaman diyorum ki.... Neyse söylemeyeyim...

    Selamlar sevgiler

    By Blogger Çiğdem, at 28 Şubat 2007 12:10  

  • Çiğdem'ciğim bu yorumun bir yerlerden geleceğinden emindim. Cevabım hazır! Döküm bu yahu, yüzlerce yaptırsınlar, hırsız söksün onlar taksın yerine yenisini. Parayla değil ki. Tanesi 10 lira olsa ne çıkar? Milyonlarca lale soğanı dikerek trilyonları bir yandan sokaklara yayıp bir yandan da birilerini zengin edenler bir çeşmeye sahip çıkamayacaklar, bu işi beceremeyeceklerse eğer...
    Üsküdar Meydanı orası, köy meydanındaki çeşme başı değil. Her gün yüzlerce turist gelip duruyor o çeşmenin önünde, inceleyip fotoğraflıyor. Yürüyüp geçmiyor bizim vurdum duymaz halk gibi.
    Kör tapalı çeşmeler daha şık duruyor vallahi, onlardan ikisi de evimin sağında ve solunda mesela. Üstüne bu hela çeşmelerinden taksalar hiç üşenmez ellerimle sökerim.
    Bir de Paşa Limanı Caddesi üzerinde, Fethi Paşa Korusu altındaki yalaklı çeşmeye takılıyor gözüm hep. Bilmem artık yeni döküm müdür yoksa orijinali mi ama antik görünümlü musluğu her daim üzerinde duruyor.
    Böyle şeylere çok canım sıkılıyor Çiğdem'ciğim, birileri sorumsuz olunca benim canım çok sıkılıyor.

    By Blogger Oya Kayacan, at 28 Şubat 2007 14:32  

  • Sn.Oya kardesim.Bu kadar zahmete ne luzum var.Kapisina asma kilit takilan.Kildinin coktan pas tuttugu kapinin ardinda bir köseye atilmis o kadar cok musluk olduguna bütün kalbimle inaniyorum.Dedimya o kapinin ardinda muhafaza ediliyor.Ne de olsa tarihi musluklar.Cigdem kardesimin dedigi gibi calinmasin diye.Tarihi Rezalet mi pek bilemiyorum ama yazinizla hic olmazsa Cesmeye bakarken bir baska gözle biraz da bilincle bakacagiz.
    Belki o zaman !...

    By Blogger ERDIL, at 28 Şubat 2007 15:26  

  • Oya Hanım,
    Bir zamanlar çeşmelerle dolu İstanbul'da hela musluğu ya da kör tapa takılmamış, suyu hala şırıl şırıl akan, temiz, üzerine manasız yazılar yazılmamış, korunmuş, mermer kaplanarak 'restore' edilmemiş kaç tane çeşme var dersiniz? Kaç tanesinin fotoğrafını çektim gün gelir birilerinin suratına çarpabilirim diye! (Sanki anlayacaklar da... Yarabbi şükür deyip geçmezlerse ben de Meral değilim!) Güzelim Üsküdar'dan her geçişte nasıl sinirim bozuluyor: yalnızca çeşmenin içler acısı haline mi? Korkunç tabelaların altında yitip giden canım camiler, müştemilatları, pazar yerine dönmüş cami avluları... İşin ironik tarafı o tabelaların sahipleri, cami avlularını pazar yerine çevirenler 'muhafazakar' kesimden: yani dinlerine pek düşkündürler... ama iş saygı göstermeye gelince nedense bu benim gibi 'zındıklar'a kalıyor!

    By Blogger laedrim, at 28 Şubat 2007 15:56  

  • Erdil Bey'ciğim, gazeteci arkadaşlarımız milletin bacak arasından çıkıp, Meral gibi yapsalar en azından. Fotoğraflasalar, bassalar, gösterseler bu gibi sahneleri. Tarihi rezalet deyince aklımız, başımızdan hiç eksik olmayan büyük kepazeliklere kayıyor haliyle, ama balık da bu küçük musluklardan itibaren kokuyor.
    ----------
    Buralara yolun düşmüş, sen de aleme akmaya heveslenmişsin (!)diye okudum, çok sevindim Meral... Hoşgelmişsin.
    Meydan/cadde/sokak/yapılarda falan eskiye saygı ruhu tarihinde rönesans yaşamış ülkelerde gelişmiş sadece, desem her şeyi söylemiş oluyor muyum? Yeni dünyalarda da medeniyet var.

    By Blogger Oya Kayacan, at 28 Şubat 2007 17:22  

  • E ben susmuştum söyletiyorsunuz beni zorla...

    Şimdi soruyorum neremiz doğru sizce?

    Elbette kent güzelleştirilecek, elbette yeni yatırımlar yapılacak ve elbette tarihi eserler aslına uygun olarak onarılacak. Hem fikir miyiz? Öyleyiz!

    Şimdiiiiiii peki bunları yaparken kim işin uzmanına soruyor?

    Örneğin İstanbul' a akasya ağacı dikiliyor. Malumatfuruşluk (ay Bülent Ersoy gibi mi oluyorum ne) yapmak istemem ama bu ağaç çöl, savan ağacıdır bildiğim kadarı ile. Çınar, erguvan, gülibrişim gibi İstanbul simgesi ağaçlar dururken otoyol kenarları mezarlığa döndü selvilerle.

    Kente yatırım yapılıyor, güya bir yerler onarılıyor. Kocaman İstanbul' un ortasında Hatta Beyoğlu' nda harap binadan düşen tuğlalarla adam ölüyor.

    Restorasyonların hali de ayrı bir garabet...

    Detay detay bakarsanız eskiden parke taşlı yapılan yokuşlara asfalt dökülüyor ki karda buzda hem insanlar hem arabalar kaysın.

    2004 yılında kar yağdı diye 22 saat yolda kalışımız var ki İstanbul' un göbeğinde akıllara seza.

    Böyle bir yapıdan ne çıkar sizce? Aksi olsa şaşarım. İşte bu yüzden, sırf bu yüzdendir kaçışım da... nereye kadar?

    Yine de seviyorum şehrimi.

    Sevgiyle...

    By Blogger Çiğdem, at 28 Şubat 2007 17:37  

  • Susma lütfen Çiğdem, konuşalım. Uzman falan yok ortada. Herkes kafasına eseni kafasının estiğine yaptırıyor. Tarihi ağaçlar yok oluyor. Gülibrişimin adını kimseler bilmiyor. Kente yatırım mı kentten götürüm mü anlaşılmıyor.
    Ben eminim, biz buralarda kendi kendimize söyleniyoruz zannetsek de, sesimiz bir yerlerden duyuluyor. O halde konuşalım...
    Ağzına sağlık.

    By Blogger Oya Kayacan, at 28 Şubat 2007 19:26  

  • Konuşacak halim yok Oya Hanımcım, ben hüngür hüngür ağlıyorum akşamdan beri. 5 yaşında kapağı açık kanalizasyona düşen, kilometrelerce sürüklenen minnacığa ağlıyorum.

    Televizyonda "allahtan bu çocuk öldü de kapattılar üzerini" diyen mahallenin densizine ağlıyorum.

    By Blogger Çiğdem, at 1 Mart 2007 09:14  

  • Bir de bu var işte... Neremiz doğru ki?

    http://www.sabah.com.tr/bardakci.html

    By Blogger Çiğdem, at 1 Mart 2007 09:59  

  • Çiğdem'ciğim, son iki yorumuna: "Yürekler acısı...".

    By Blogger Oya Kayacan, at 1 Mart 2007 10:37  

Yorum Gönder

<< Home