Günaydın aşıklara, asikis kalimera...
Oya Kayacan
Sevgililer Günü yazacağım. Eh günaaydıııın diyeceksiniz tabii. Öööle demeyin... Makbul olan niyet. Ben oturmuş muyum 14 Şubat Cumartesi gününden yazımın başına siz ona bakın. Aklıma da yakışıklılar yakışıklısı Sakis’i getirmiş miyim taa Roma’dan, sırf bugün için, sizlere özel... Kaş göz onda, boy pos onda. Yüzüne bakınca yüreğim şahlanıyor, yanına yatınca aboooo... Biraz gel gel / ela ela hallerindeyim neredeyse. "Ah Sakis pedi mu, ela," demekle gelsen keşke.
Halbuki bugün tek kişilik değildi benim program. Oturup herkesi anmak istiyordum. Bana sevgili olmuşluğu olan herkesi yani. Allahtan, lakin allahtan tek takıldı Sakis aklıma, yoksa hayatım roman kitabımın temeli ilk sayfalarından atılmaya başlanacak, sizler de mecburen ‘arkası haftaya’ net fasikülleri halinde benim aşklarımı okumak durumunda olacaktınız. Haydi elleri göriiiim, eller havayaaaaa; dua edin, kurtuldunuz... Amin.
Sakis’in gelip beynime, ah o benim aptal / abdalis kafama şiddetli bir orta yapması dolayısıyla dağılmam, ki sizi kandırmak olmasın diye açıklıyorum, ille de Sevgililer Günü’ne rastlamıyor. Önceleri var işin. Biri Kostas diyor, benim aklıma hoop Sakis geliyor. Kostasss bir, Kostassss kiiii... Muhalefet Kostas ve Başbakan Kostas arası naaaa dağlar kadar fark götürür (misali Deniz ve Tayyip olarak görüntüleyelim lütfen), ammaaaa aklıma düşen Sakis birrr, Sakis kiiii,
Sakis üççç, kız hepsi benim mi?
Aynı şeyler Yorgo dediklerinde de oluyor, Tasos haydi haydi. Adadan Rauftu, Serdardı gibi isimlere anavatandan Abdullah ve Tayyip katılımları olunca hele yine Sakis’e kayıyor aklım fena halde.
Elinde gitarı, parakalo Oyakimu, zeibekiko... dedi miydi, bende doğal cevap “Efe karısı mıyım lan Sakis, ne bilirim zeibekiko meibekiko,” olacağına, bilmediğim zeybekleri oynamaz mıydım ah, o tanrısal şeytanların tüylerinden oluşmuş Sakis’e. Gitarın çiftetelli / tsiftetell tınılarında döktürmez miydim aramızda oluşan sevda / sevdas hallerini, bahriye çiftetellisine mi olur artık, Adana ya da İstanbul’a mı?
Rumca bilsem anlarım belki
Ha işte, uzuncadır ve bir haylidir ki Kıprıs meselesi üzerinde attığım taklalardan beynim fena sarsıldığından, niyeti bozdum. İngilizcesiyle, Türkçesiyle haberleri sıkı takibe aldım olmadı. Yorumlara, aman kaçırırsam mahvolurum ne yapıp edip her boka maydanoz olmalıyım tekniğiyle yaklaştım, nafile. Koskoca K.Kıprıs Cumhurbaşkanı kalktı geldi, olayları harfiyen anlattı bizlere Bizim Tepe’de. Ben yine bir tek fotoğraf çekmesine şahit olduğumla kaldım, o koskoca konuşması gümm diye boşluğa uçtu. Yani düşünün ki beni oraya gazeteci vasfıyla gönderseler, geri döndüğümde, “Rauf Bey resim çekmek konusunda hayli ustalaşmış, artık kimseler eline su dökemez,” falan gibi bir yazı döşeneceğim.
Bir şansım kaldı, o da Rumcaya bilhakkın vakıf olmak. Zaten Kıprıs’tan haberler Rumca kurslara akın akın gidildiği mealinde. Onlar da anlamıyor anlaşılan olanları, çaresizce çabalıyorlar. Ben derseniz, oturduğum yerden eski defterleri karıştırmaya başladım. Yavaş yavaş / siga siga söktürürüm evelallah.
Zaten alt yapımda, ancak zamanlamaları kesinlikle farklı olaraktan, elde vardı bir Rum sevgili. Elde vardı iki Marmaris Rodos arası git geller. Elde vardı üç İzmirkondumda Yunan televizyonu izleyerek çalışmaları ilerletmeler. Elde vardı dört Modern Greek in a Nutshell kitaplarım... Asıl da önemlisi ve elde var beeeş, zamanında çeşit çeşit azınlık komşulara sahip olmuş Sarıyerli annemin çeşitli azınlık dillerine de sahiplenmesi. Bu dillerin içine Rumca da karışınca, e daa n’oossunn? Sempatim var belli bu Rumdan mumdan olan herşeye... O zamanlardan başlamıştım çatra patra / tsatra pat atıp tutmaya, kod adımı Dantel / Ntantella koyan Rum dostlara sıcacık bakmaya.
Balık da yutar zokayı
Dolayısıyla şimdiki günlerde kendimi yeniden Rumcaya vermek durumundayım. Türkçem yeterli gelip de kaptıramadığım Kıprıs durumuna ilişkin haberleri anlayabilmek için yani. Yoksa ard niyet aramayın.
Çapari / tsapari çeşit çeşittir. Tüylerine göre... Hindiden, horozdan, martıdan gibi kanatlı hayvancıklardan yolduğun tüyleri iğnelere batırıp salarsın suya. Kofi ve Alvaro sandal / sandali içinde keyfederken, onlar da kendilerine balık sürüsü edası verip suda salınırlar. Ahmak / ahmakis balıklar da yutar zokayı. Lüfer / luferi, palamut / palamuti, uskumru / skumbri takılır oltana. Oh ne alâ, bir sürü balık. Çalışmalarım şimdilik bu mealde.
Hattâ şimdi Sakis ve ben aldık başımızı balık yemeye Anzio’ya gittik. Bir şey değil Roma merkeze bir saat falan. Oturduk oooh sahil boyundaki balıkçılardan birine, sanki Ayastefanos (Yeşilköy) günleri yaşıyorum Sarhoş Mehmet’in orada. Babam ve annem kadeh kaldırıp içiyor, ben ve ablam Hülya onların bardaklarından küçük yudumlara talim ediyoruz. Annem Selma, “Nuriii, sarhoş olacak çocuklar,” diye feveranda feveranda olmasına ama babamın cevabı şudur: “Yanakları pembe pembe oluyor çocukların, yarasın de yarar bu meret işte...” Yine de kazanan annem oluyor. Kesiliveriyor bizim istihkak orta yerinde. O gün için suya dönüyoruz.
Şimdi de Anzio’ya, Sakis’le oturduğumuz o masaya dönüyoruz. Ben bütün bu hikayeyi Sakis’e içine Türkçe / Rumca kattığım İtalyancamla anlatıyorum. Ne güzel anlaşıyoruz. Ama birden 6 – 7 Eylül’de yerle bir edilmiş Beyoğlu’ndan karelere Sakis’in güzel yüzü karışıyor. Dükkanlarıyla birlikte yürekleri de yerle bir edilenler göçüp gidiyor hayatımızdan birer birer. ‘64 Kararnamesi derler adına ki alıyor bizim sevgili biracımız Apostol’u Pasaj’dan, güzeller güzeli Meri Markidis’i apar topar okuldan, göçtürüyor ailece Yunanistan’a. 6- 7 Eylül talanı olaylarının bendeki resmine annemin can dostu Eleftheria ve ailesinin Tarabya’daki evlerini bırakıp göçmelerinin acısı karışıyor.
Bekar / bekiaris durumlarımdan, ayrıca yürürlükte olan bir sevda / sevdas sahibi de olmayışımdan, waaaay bana waaaahlar bana ki bu fevkalade önemli günümü sağımı solumu kaşıyıp derdime yanmakla geçirdim.
Asikis, geç de olsa kalimera.
Bazı şeyler içinse çok geç...
2 Comments:
Kalispera sn Oya Hanim yaziniz daha evvelde okumustum cok güzel.Arada bir tekrarlanmasini gerekli görüyorum.Güzel günler sevgi dolu olsun.
Saygilarla.
Cocukluk yillarinda hakikaten arkadaslar arasinda Rumca bile konusuyorduk.Zaman onu bile bize unutturdu.Simdi farkina variyorum.Demekki onlar Rum imis.Neden cocuk kalmadik diye zaman zaman hayiflaniyorum.Belki bu günler gibi cok olanaklarimiz yoktu; ama simdi kaybolmaya tutmus cok güzel duygular vardi.
By ERDIL, at 15 Şubat 2007 14:41
Güzel bir saptama Erdil Bey, Şimdi gözümüze gözümüze sokuyorlar din dil farklarımızı. O zamanlar hepimiz çocuktuk sadece.
By Oya Kayacan, at 16 Şubat 2007 09:07
Yorum Gönder
<< Home