Sakız tatlısı nasıl yenirmiş...
Bazılarınız hatırlayacaktır, elimizde kavanozlarla sakız reçeli tartışıp durmuştuk bir zamanlar (sanırım Mutfakta Zen zamanıydı), ne yapsak ne etsek bunlarla diye. Yemesi biraz güç, sanki boğazından yapışarak geçiyor insanın. Tadı, çok tatlı, öyle tatlı ki neredeyse boğazımızı yakıyor. Sonuçta kendi başına yemekten vazgeçip sütlü tatlılara katmaya karar verdiydik galiba.
Nereden nereye, ceviz reçeli ararken sakızla ilgili bir yazımı bulan Çiğdem'in dediğini hemen yaptım.
Biraz da süsleyelim yaptığımı bakalım dedim, tığ işi örtü koydum bardağın altına, sakız beyazı o da. Bu örtü galiba baba tarafından, Düriye Hala'mdan gelmiştir bana. Bizde anne tarafı ince iş, baba tarafı kaba iş yapar ~ dı nakışta. Halam Mürşide hariçtir, o, üstelik dikiş nakış hocası dır ~ idi. Müthiştir, müthiş. İyi aklıma geldi bakın, bir gün onun yaptığı nakışları fotoğraflamalıyım.
Çiğdem'in dediğini yaptım. Üst fotoğraf, bir kaşık sakız tatlısının bardağa alınıp derin dondurucuda bekletimiş haliydi, bu da üstüne buz gibi su eklenmiş durumu.
Bardak bilgisi de vermek istiyorum. Bu bardak ve ailesi 1977 yılı Paşabahçe yapımı olup, gümüş bordürlüdür. Atılmaz, satılmaz, kırmamak için çok özen gösterilir, makinede yıkanmazlar; inanılmaz + müthiş keyif verirler bana birlikte sürükledikleri anılarla. Dilerim sizlerin de onlarca yıllık bardaklarınız olur günlerden bir gün, acayip keyifler veren.
İşte burada da, suyun içinden sakız tatlısını alış halim var. O gördüğünüz hal akışkanlık değil. Bardağın dibinden, kaşıkla kaldırdığın yerden yukarı doğru uzuyor ve öylece duruyor. Kaşığı çekiştirmek, sağa sola oynatmak durumundasın tatlıyı ağıza alabilmek için. Sonra da kaşığı usturuplu bir şekilde yalamak gerekiyor. O da kolay değil pek, yalaya erite, iki işi bir arada yaparak. Hımmm ki çok keyifli. Yaşşa be Çiğdem.
Bittiiiii. Ben her bir kaşığı yalayıp yuttuktan sonra suyumdan da bir yudum içtim. Pek sakız tadı almasa da su gittikçe lezzetleniyor. Kimsecik de bardağın son durumunu kontrol etmekte. Sakız rengi paticiği ne de yakışırmış benim kızımın bardağın kenarında kalan sakız damlalarına.
Şimdiiii, Çiğdem'in bu adetini sık sık tekrarlayıp Kedili Mutfaklar'ın adetleri arasına da sokacağımdan hiç şüpheniz olmasın.
Ne güzel ikram olur bu yaaa!
Balık üstüne helvanın yerini alır mı alır...
16 Comments:
ilk defa rahmetli teyzem, Istankoy adasini ziyareti sonrasinda getirmisti de o zaman tatmistim Mastikayi. Soguk suyun icerisine kasikla batirmak, yalayarak sonunu getirmeye calismak.... Yazdi da o zaman, iyi gidiyordu Mersin'de.
Gecen yaz Cesme'den aldiklarim duruyor simdi, onlara gozum takilmisti gecen gun, teyzemi hatirlamistim. Elim varmiyor yemege nedense...
Atlatacagim, onu anarak yiyecegim ama ne zaman.
By Adsız, at 13 Şubat 2007 19:15
denemek lazım. ben muhallebin içine koyuyordum. farklı geldi. bu arada yenirse sanki teyze mutlu olur gibi geldi bana... benimki severdi...
By pecete, at 14 Şubat 2007 02:31
Fethiye'ciğim canım, bence güle oynaya kullanın/yiyin. Mutlu ol sana teyzeni hatırlattığı için. Teyzenden anılar anlat evdeki mastikalı günlerde. Kutlama, anma gibi olsun sanki. Bak Peçete'den de aynı öneri gelmiş sana.
----------
Muhallebiydi, sütlaçtı her yere kullandım Peçete, de bu yalın hali harika.
By Oya Kayacan, at 14 Şubat 2007 08:46
Afiyet olsun :-)
Sevmişsiniz, okudum, mutlu oldum. Hele yollu yordamlı, dantel örtülerin üzerinde o bardağı görmek çocukluğuma götürdü beni. Arnavutköy iskelesinin karşısında mini mini dantel perdeli evlere... Çoğu ne yazık ki dünyadan göçtü, çolukları çocukları buralardan göçtü...
Neyse hüznü bırakıp minik bir de ipucu vereyim.
Sakız tatlısını aldıktan sonra tüketmek gerekir. Kavanozun üzerinde kendiliğinden oluşan şeffaf sıvıyı görmeye başladıysanız o tatlıyı hemen atınız. Bayattır. Kadıköy çarşıda Hacı Bekirde de bulunması lazım.
Bu arada Oya Hanım size bir köy sızması borcum olsun. Şirince sızmaları ile yarışacağız galiba ama olan size olacak :-) Neyse Kaz dağında mutfak otları toplama yürüyüşü ile affettiririm kendimi belki bir gün.
By Çiğdem, at 14 Şubat 2007 09:57
Hay allah sakız tatlısının yapılışı ile ilgili yazınızı atlamışım.
Doğrusu nasıl yapıldığı hakkında hiç fikrim yok Oya hanım. Bizimkilerde hep hazır alınmış haline rasladım. Beyoğlu' nda bir pastanelere girilir alınırdı çocukluk anılarımda. İki parmak kalınlığında fındıklı çikolata ile birlikte :-) O zaman o çikolata daha önemliydi.
Haline bakarsanız sakızı şekerle ağdalaştırmışlar gibi ama o akışkanlığı nasıl vermişler onu bilemiyorum.
Ben size başka bir ip ucu vereyim seneye lakerda sezonunda kullanırsınız belki.
Lakerdalık torik ya da palamutu yıkadığınız suya bir kaç avuç mangal külü katın. Lakerdayı sonra kurun ve lezzetine bir bakın :-) Annemin teyzesi hep böyle kurardı. Benimse hala damağımdadır tadı.
Şimdiden afiyetler olsun.
By Çiğdem, at 14 Şubat 2007 10:15
Ohoooo, Çiğdem sende ne çok malzeme var. Eften püften gibi görünen bu incelikler zaten mutfakların püf noktaları.
Evet, nostalji yapmaya kalkarsak, neler var neler gerilerde bıraktığımız. Arnavutköy, okulum dolayısıyla benim de çocukluğuma katkısı olan bir mekan, hala da koruyor güzelliğini yer yer.
Benim son sakız tatlım herhalde çok taze, diğerleri çabuk şekerlenirdi. Makro'da gördüm geçen hafta. Hacı Bekir'de olması muhtemel bir adres dediğin gibi.
Seneye yapılacak lakerdaya gelince... Yapmaz mıyım dediğini? Sen beni kışkırtmaya devam et... Sızma için de beni düşünmen bile büyük incelik. İnşallah kısmet olur tadına bakmak. Sevgiler...
By Oya Kayacan, at 14 Şubat 2007 11:45
Okuyorum di mi şurada? Ekim 2005' teyim daha...
Fabrikada dolum makinesinin sesi fısssss fısss, havada mis gibi sızma kokusu... Ben gide gele sızmaların nerelerde kullanıldığını anlatıyorum canım ekibe. Onlar da diyorlar ki Oya hanım bir de bizim sızmamızı tatsın.
Tatsın diyorlar da nereye yollayacağımızı bilmiyoruz. Memedalan köyünün Kışla tepesi zeytinlerinden yalnızca 42 adet litrelik şişe üretilen pres öncesi zeytinyağ adresini arıyor :-)
fcigdemsonmez@gmail.com :-)
Yolunuz düşerse demeyeceğim, ille de düşürün diyeceğim. Az zamanlı İstanbul' lu, çok zamanlı Edremit' li olduk son aylarda. Buraların keyfi de geliyor bir iki ay sonra. Yazlıkçılar bastırmadan tadını çıkarmak lazım.
İzninizle ben devam edeceğim şimdi okumalara. İçeride hanımlar benden tariflerinizi bekliyor :-)
By Çiğdem, at 14 Şubat 2007 14:00
Vermez miyim? Adresimi yani? Hemmen e-postalıyorum. Keyiften uçuyorum, 42/1 olduğum için, çığlıklar atıyorum. Davete icabet zor biraz, *keşke* de bırakıyorum şimdilik; gün ola...
Ekibin kaç yanağı varsa o kadar öpüyorum onları. Uzaktan da olsa imalatınızın içinde sevgi ve heyecan olduğu hissediliyor. Hiç kaybolmasın, hep artsın.
By Oya Kayacan, at 15 Şubat 2007 09:11
Sakız tatlısı -çevirme, beyaz reçel- için yazılanları ilgiyle takip ettim. Önce sıramı bekledim. Baktım Çiğdem hanımdan tarif gelmedi bende ilgilenen herkesle paylaşmak üzere reçeteyi huzurlarınıza sunuyorum.
Sunumu benzer yapılıyor bizde de. Çevirmeden bir kaşık alınıp -ki bu gümüş bir kaşık olursa dantel örtülerinize pek yakışır:)- soğuk su dolu bir bardağa koyulur, yanında yine bir bardak soğuk suyla servis yapılır. Çevirmeyi afiyetle yer yanındaki bardakta duran buz gibi soğuk suyu da üstüne içersiniz. Ardından da gelsin kahveler!...
Eve gelen misafire ilk sunulan ikramdır çevirme... Ardından istediğiniz ikramı sırasıyla yaparsınız. Yemek üstüne ikram düşüncenizi çok sevdim. Bence mide için çok olumlu sonuçlarda getirir. Biliyorsunuzdur mutlaka, dünyada artık damla sakızı ile mide hastalıkları tedavi ediliyor.
Çok uzattım önsözü, işte size reçete:
1 lt. su veya süt
1 kg. şeker
1 çorba kaşığı limon suyu veya aynı ölçüde beyaz sirke
2-3 adet iyice dövülmüş, toz haline getirilmiş damla sakızı tanesi -fazlası acıtıyor.-
Şekeri su veya sütle kaytanıyoruz. Bir taşım kaynattıktan sonra tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak ağır ateşte muhallebi kıvamında koyulaşana dek pişiriyoruz. Koyulaşmaya başladığında dibini kaplayacak kadar soğuk su bulunan başka bir tencereye aktarıp karıştırarak pişirmeyi sürdürüyoruz. Bu aşamada içine damla sakızını ekliyoruz. Çevirme iyice koyulaştığında ocaktan alıp bir kenarda 10-15 dk. kadar ılıtıyoruz. Sonra limon suyu veya sirkeyi ilave edip,
karıştırıyoruz.
Biraz zahmetli gibi görünse de küçük ölçülerle yaptığınızda zor olmuyor. Sütle yapıldığında lezzeti iyi ama ömrü su ile yapılan kadar buzdolabında bekletilse bile uzun olmuyor. Vanilyalısını da yapabilirsiniz. Bunun için yukarıdaki ölçülere bir paket vanilyayı ilk aşamada karışımı ilk ocağa koyarken ekliyorsunuz.
Afiyetler olsun, tadınız bozulmasın diyor,sevgilerimi gönderiyorum.
Leyla
By Adsız, at 15 Şubat 2007 13:26
Leyla Hanım sağolun tarif için. Buralarda "Edremit" bulamıyordum da. Deneyeceğim ilk fırsatta.
Oya Hanım imalatın içinde bolca sevgi var haklısınız. Yoksa çok zor bu dağların Türkmenleri' ni kapalı yerde iki günden fazla tutabilmek. Ben biraz diyorum, ekip çokça diyor bizden de kaynaklanıyor. İşimizi seviyoruz, buraları seviyoruz, bu insanları seviyoruz. O zaman her sevkiyattan önce şişeler "bereket versin" diye giriyor kolilere, afiyetler dileniyor alıp kullanacaklara, beğensinler de yine istesinler deniyor (eh o işletme için dua).
Tatlı dille güler yüzle geniş bir aile gibi çalışıyoruz ki ağız tadı da oluyor, bereketi de oluyor şükürler olsun.
İstanbul' da yaşaya yaşaya unutmuşuz bazı değerlerin varlığını ne yazık ki... Bana büyük sürpriz oldu. Temiz hava, taze gıda, tertemiz insanlar arasında keyifle yaşıyor, çalışıyor, bir yandan da çocuklarımızı büyütüyoruz.
İstanbul' u hep sevdim, hep ata toprağı oldu Ankara' da doğup büyüsem de... Yıllarca yaşadım içinde. Üzülüyorum şimdi yolda, arabalarda mutsuz gri yüzlü insanları görünce. Yine de çekiyor işte... Hani bir dize vardır ya... Bu şehir arkandan gelecektir diye.. . Aynen öyle :-)
By Çiğdem, at 15 Şubat 2007 16:32
Çok teşekkürler sevgili Leyla. Tarifini uygulamak isterim mutlaka. Ben de naneli süt çevirmesi yapmıştım bir zamanlar, çok benzeşiyorlar.
http://kedilimutfaklar.blogspot.com/2006/07/naneli-st-reeli-evirmesi.html
Bu adresi kopyalarsan göreceksin, o da çok lezzetli olmuştu, zahmetine değiyor yani.
Ya yaaa, gümüş kaşık, tüh...
----------
Ne mutlu size Çiğdem, hayat yerli yerine oturmuş. İstanbul da nasıl olsa burada, daha ne olsun?
İşletme duanıza ben de kısa bir reklam arası vererek katılayım bari. Ne yapiiim, boşboğazım biraz! Reklaaaam...
Çiğdem'in sevgiyle, keyifle imalatını anlattığı yağları Carrefour ve Dia adına şişelenmiş olarak satılıyor. Böylesi büyük markaların altından bu duyarlılıkta üreticilerin çıkacağını hiç mi hiç düşünmezdim, ne yalan söyleyeyim.
By Oya Kayacan, at 15 Şubat 2007 19:08
Oya hanım evet, evet... gördüm, okudum. Aslında ölçüler dışında aynı tarif denebilir. İçine koyacağınız çeşit malzemesine göre son aşaması değişiyor sadece. Büyük teyzemiz
-ben O'na yetişemedim- kaymaklısını da yaparmış. Çok lezzetli olduğu ama kullanım ömrünün çok kısa olduğu konuşulur.
Ben biraz geç gelmişim dünyaya.Buralarda olsaydı şimdi likorinosla yaptığı salataların lezzetini belki de buradan sizlere anlatıyor olacaktım:)
Sevgilerimi gönderiyorum.
Leyla
By Adsız, at 16 Şubat 2007 13:42
Leyla, meraklı olduktan sonra geç gelmek sorun değil :~)) Biraz karıştırınca neler çıkıyor meydana baksana... Geç kalman buysa eğer, erkenin neler olurdu kimbilir. Bence büyük teyzeden yola çıkarak denemende fayda var kaymaklısını. Şöyle bir bayram günü filan. Hemen tüketmeye müsait zamanlarda yani. Sütle birlikte eritilecek tahminimce kaymak. Ben bütün sütlü tatlılarıma krema koyarım mesela. Kaymak da neden olmasın?
(Hani bir de lülemsi bir tatlı vardır. Sert, kos helvası gibi sanki; içinde susamlar olur. Çok uzun zamandır görmüyorum ortalıkta. Kaymağın lülesinden geldi aklıma!!! O neydi yaaaa?)
Likorinos paketi babamın elinde eve geldiğinde, o gün keyiflerin alası var demek olurdu bizim evde. Bol roka, kırmızı soğan, turp çeşitleri yerdik yanı sıra. Babacığım Nuri zaten pasajda iki tek atmış olurdu, yarı çakır gelirdi; tam çakırını da evde tamamlardı. Likorinos yemek için bir de Burgaz'da Barba Yani'ye gitmek gerekir. Barba öldükten sonra da aynı lezzette yapıyorlar mı acaba? Bugünlerde bir kontrol etmeli.
By Oya Kayacan, at 16 Şubat 2007 17:49
Yok, yok, sütle birlikte değil.
Evin büyük torunu yemek defterine şöyle not etmiş annesinden aldığı bilgiyi "çevirme soğuyunca küçük parçalara bölünmüş kaymak ilave edilip, güzelce karıştırılır." 200-250 gr. kaymak yeterliymiş. Bence de iyi fikir ilk bayramda yapmalı:)
Helvayı tanıyorum, biliyorum. Parla
Likorinosu bizde Balıkpazarı'ndan alıyoruz tıpkı sevgili babanız gibi. İngiliz Konsolosluğu'nun sokağındaki kapıdan girince yol bitiminde, tam karşınıza gelen balıkçıdan. İyi mal satıyorlar. Botargası, füme balıkları, lakerdası... Ama pazarda esnafın keyfi iyice kaçmış. Mezecilerin yerini terlikçiler aldı. Balıkpazarı da anlamını yitiriyor benim için yavaş yavaş. Hele Şütte hele Şütte... bir alem olmuş.Domuz pirzolalarını, sosislerini sattığı bölümde işkembe satıyorlardı noel öncesi. Cebimizde ne kadar çok anımız varsa o kadar şanslıyız, zenginiz bence. Tıpkı sizin Burgazada'daki Barba Yani'yi tanıyor olmanız gibi:)) Burgazada benim en sevdiğim adadır diğer adalar içinde. İskeleden Kalpazankaya'ya kadar yürüyüş yapıp sonra da soğuk bir birayla keyiflenmeyi özledim bakın şimdi.
Yazacak çok şey varmış Oya hanım. Uzar da uzar bu yazı:)
Çok sevgilerimi gönderiyorum.
Leyla
By Adsız, at 16 Şubat 2007 21:59
Bende mısır çarşısından damla sakızı alıp,döverek tatlılara koyuyorum..mis gibi koktu sizin mastika da burnuma..=)
By Age35, at 17 Şubat 2007 23:33
Selam yaş 35, gereken yere sakız koyulur. Budur. Ellerine sağlık...
By Oya Kayacan, at 19 Şubat 2007 00:40
Yorum Gönder
<< Home