Kedili Mutfaklar

Perşembe, Mart 01, 2007

"Türkiye 8 eyalete bölünsün"

Pansuman / Neye göre paşam?




7nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren, sürpriz bir açıklamayla Türkiye'nin eyalet sistemine geçmesi gerektiğini söyledi. Evren dünkü Sabah Gazetesi'nde yayınlanan sözlerini bir adım daha ileri götürerek Türkiye'nin eyaletlere bölünebileceğini açıkladı. Evren'e göre Türkiye 8 eyalete bölünebilir. Eski Cumhurbaşkanı, bu 8 eyaleti şöyle sıraladı, "Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Erzurum, Diyarbakır, Eskişehir, Trabzon." (Hürriyet)

(Ben Türkiye'min bu halinden memnunum, ya siz?)

Paşamız eyaletlere sınır çizmemiş henüz, başkentleri saptamakla bitirmiş işi. Neye göre, kime göre bilemedim. Gaziantep yerine Urfa'yı, Trabzon yerine de Samsun'u önerseydi eyaletlere başkent olarak mesela, olamaz mıydı? .

Resmi sitelerden arayıp bulduğum karşılaştırmalı 2000 yılı nüfusları ve haritamızdaki yüzölçümleri şöyle:

Samsun 935.137 kişi, 9.579 km2
Trabzon 975.137 kişi, 4.685 km2

Urfa 1.436..956 kişi, 18.584 km2, 7. büyük ilimiz
Diyarbakır 1.364.209 kişi, 15.355 km2

Sürpriz pansuman / Ertuğrul Özkök'ün yazısında

Diyor ki Özkök, Paşa İzmir'e taşınıyormuş. Marmaris'teki bütün arkadaşları ölmüş, canı sıkılıyormuş velhasıl artık orada.

Son günlerde kendini medyanın her yerine vurmasından belli zaten.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6037668.asp?yazarid=10&gid=61

14 Comments:

  • Hey allahım ya!

    "Bir bilen" imiz vardı, onun kim olduğunu bilirdik... Bir de "bir bölen" den bahsederlerdi de... onun kim olduğunu bilmezdik. Netekim "Netekim Paşaymış" o bir bölen :-)

    Sen beni acı acı güldürdün paşam allah da seni bildiği gibi yapsın.

    Dip Not: Hatırlar mısınız bilmem. Zamanında "Türkiye' de kürt yoktur, onlar dağ Türkleridir. Karda yürürken ayakları kart kurt diye ses çıkardığı için isimleri kürt kalmıştır" demişti. Beyin sulanması o zamandan... Ah benim fil hafızam!

    By Blogger Çiğdem, at 1 Mart 2007 12:22  

  • Pasamin ilk okul günleri aklina geldi.O zaman Cografya dersinde Türkiyenin Bölgeleri diye ayirim yapilirdi.Karadeniz Bölgesi Marmara Bölgesi vs.gibi.Oya kardesim hani bir rahatsizlik vardi o konuda bir yazi yazacagim yardimci olursaniz minnetar kalirim.Daha cok bu rahatsizlik adini bir türlü telaffuz edemiyorum Almanca oldugu icin Azenheimer gibi bir sey.Insanlar eski ögrendiklerini hatirlayip da.
    Yeniyi hatirliyamadiklari gibi bir sey.Ben de de galiba basladi bu konunun simdi Kenan Pasamla ne ilgisi var.Gördünmü yorum yapacagim derken bir seyleri karistirdim galiba !!!

    By Blogger ERDIL, at 1 Mart 2007 15:01  

  • Eskiyen ayları bozup yıldız yapma gafletinden nasıl kurtulmalı bu basın, nasıl? Haber diye atladıkları, kimilerinin takdiriyle karşılanan olaya bakın yahu. Bölünüyoruz haberi veriliyor zil çalarak, davul vurarak. Kim dürtüklüyor, kimler maşasını uzatmış da ucunda birilerini ve o birileri de Türkiye'yi oynatıyor.

    Fil hafızana kuvvet Çiğdem'ciğim.

    Konunun Kenan Paşa'yla çok ilgisi var sevgili Erdil Bey. Demek istediğiniz gibi, kendisi günlerdir fi tarihini kaşıyıp Türkiye'ye gelecek vaadlerinde bulunmaya çabalıyor.

    By Blogger Oya Kayacan, at 1 Mart 2007 19:29  

  • Emin Çölaşan wrote:

    "Bu iş açıkça Diyarbakır eyaleti için pazarlanmaktadır.

    Bu işin sonunu ne eyalet oyuncağını önerenler, ne bu konuda hayal kuran sapkınlar, ne eyalet kurulmasını tartışmaya açanlar, ne de başkaları bilir.

    Bunun sonu hüsrandır. Ayrılıktır. Bölünmedir.

    Üzerimizde oynanmak istenen son oyun bu. Şimdi hiç kuşkunuz olmasın ki, başımızda binbir bela yokmuş gibi piyasaya bir de eyalet goygoycuları çıkacak.

    Vatana ihanet bu değil de nedir?.. Ve Kenan Evren bu işe 90 yaşında nasıl alet olmaktadır? DTP’nin, Kürtçülerin bile sözünü etmekten ürktüğü konuyu nasıl dile getirmiştir?"

    Emin Çölaşan, Hürriyet, 2 Mart 2007 yazısından...

    Neden Urfa değil de Gaziantep? Anlaşıldı değil mi? Yakında Ankara'yı da Konya yapar birileri çıkıp, ki bir taraftan da izler silinsin, Atatürk'ümüz zaman içinde kaybolsun.

    By Blogger Oya Kayacan, at 2 Mart 2007 09:02  

  • Oya kardesim dur daha bitmedi bir sivri daha cikar.Istanbul eyaletini AB ye hemen alalim.Diger taraflari da ilerde parca parca aliriz.Aklimizi basimiza topliyalim.Vallahi bunaliyorum.

    By Blogger ERDIL, at 2 Mart 2007 12:10  

  • Bir tarihçi arkadaşım var geçen gün konuşurken bu ülkenin aydını (onlara aydın denebilir mi bilmiyorum ya!) ne yazık ki zorda kalınca her zaman ülkesini satmıştır, dedi. Aklında Kurtuluş Savaşı sırasındaki İngiliz muhipleri filan vardı. Galiba onların değişik versiyonlarını bugün de görüyoruz:Ne zor günlerden geçildiğini bilmeden Atatürk'e dil uzatanlar... Bunu bilinçli olarak yapan satılmışlar var ama diğer yarı aydınlar, ne o sınırsızca beğendikleri Batı'yı ne yerden yere çaldıkları Türkiye'yi tam biliyorlar. Ülkeyi, insanımızı karalama kampanyası sürdüren balık hafızalılara biraz sağduyu, biraz tarih bilgisi, biraz da fil hafızası diliyorum.

    By Anonymous Adsız, at 2 Mart 2007 13:55  

  • Düğmeye bastı yine birileri bir yerden... Öcalanın saçının telini, Brazani'nin teraneleri, talabani'nin herzeleri...
    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik!
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik...
    Ne alaka şimdi..
    Kızcak bana Annoya!

    By Blogger Şirin, at 2 Mart 2007 16:32  

  • Önce özür, Diyarbakır yerine Gaziantep yazmışım ikinci notumda. Tabii ki benim ve Çölaşan'ın esas yazılarımızda olduğu gibi eyalet olacak olan (!)Diyarbakır.
    ----------
    Bu noktayı çok güzel yakaladınız Erdil Bey. Kara mizah ama süper.
    ----------
    Nicomedian, ülkenin aydınları yorumuna harfiyen katılıyorum. Benim kuşağım lektüel entelden
    sökülmeden önceki kuşaktı. Çabaladılar ama onlar da çözüldü.
    ----------
    Sen söyle Şirin'ciğim, neye kızmam gerektiğini de söyle ama.

    By Blogger Oya Kayacan, at 2 Mart 2007 23:34  

  • Sevgili Nicomedian tarihçi arkadaşına o kadar da katılmıyorum. Elbette işin sırrı tanımlarda saklı.

    Öncelikle ülke insanı için bu Kürt, bu Rum, bu Ermeni ayırımı ne kadar yanlış ise aydın, yarı aydın, sıradan halk gibi ayırd etmeleri de o kadar yanlış buluyorum.

    Aydın olmanın ölçüsü nedir bir kere? Üniversite mezunluğu, lisans üstüler, doktoralar mı? Yabancı dilde eğitim yapan okullar mı? "Elit" ailelerden gelmek mi? Büyük kentte yaşamak mı ya da bir şekilde bir konuda adı duyulmuş olmak mı?

    Eleştirimi kişisel almayın ne olur ancak bu ülkede sorun (bence) bir kısmımızın ülkeyi sadece büyük kent sanması. Yaptıkları bir çok şeyi beğenmiyorum, hatta onları hiç sevmiyorum ama AKP' nin en iyi yaptığı şey "halktan" Anadolu'dan kopmamaları.

    Ülkemizde neredeyse hiç eğitim almamış, ancak kendini yetiştirmiş, ufku açık, dünyanın neresine giderse gitsin rahatlıkla yaşayabilecek kadınlı erkekli bir yığın insan var. Onlar bu ülkenin aydınlık yüzü. Hiç biri ülkeyi satmaz pahası ne olursa olsun. Böyle bir önyargıyı kabul etmem mümkün değil. Tarihçi arkadaşının kastettiğine "aydın" değil, fırsatçı denir ki her yerde varlar.
    Her zaman da olurlar.

    Şimdi bize düşen bilmek ve öğrenmektir. Tarihi, insanı, koşulları... O zaman yanlışa yanlış diyebilir, iddiamızı ispatlayabilir, bilginin bize verdiği güçten yararlanabiliriz.

    Arkadaşının kurduğu cümledeki "aydın" kelimesini "cahil" ve "yarı cahil" ile değiştirirsen farkı görebilirsin.

    Örnek söylemini kelimelerle anlatmayı beceremeyenler içindir demişti bana da bir dostum. Kulaklarını çınlatarak şu örneği vermek istiyorum.

    Bir dönem Adnan Hoca ve yandaşlarının "Sabetaycı" söylemleri ile doldu her yer. Yahu dedim kendi kendime bu Sabetay Sevi taaa ne zaman "ben mesihim" diye ortaya çıkıp padişah höt diyince çark etmiş bir garip. Ne alakası var şimdi bu zamanda? Biraz araştırınce işin aslı çıktı ortaya. Sabetay Sevi ve yandaşları padişahın gazabından uzaklaşmak için gidip Selanik' e yerleşmişlerdi. E Atatürk Selanikli... Ne yazık ki bu akıma kapılmış bir dönem arkadaşımın propagandasının önünü bu bilgi ile kesebildim.

    Yine de ne demek istediğimi anlatmayı becerememiş olabilirim. Demem o ki enseyi karartmamak lazım.

    Yer işgali için özür dilerim. :-)

    Sevgilerimle

    By Blogger Çiğdem, at 3 Mart 2007 09:23  

  • Sevgili Çiğdem, aydın kimdir tartışması yapılır, hep yapılır. Köylümüzden pirüpak beyinli kişilere, okumuş vatan düşkünlerine, okuduğunu anlatabilene, okul nedir bilmemiş ancak yetiştirdiği çocuklara aydınlık aşılayanlara...; ki sözünü ettiklerim ülkesinin dünya içindeki konumunu önceden hesabedebilen, entrika duyarlı, çözüm getirmeci insanlardır, ben aydın derdim. Onlar artık yoklar. Yerlerini hesapları tutmayınca çark edenler aldı. Üç paket makarnaya satılık oylar aldı. Okusun diye gönderildikleri yerlerde okunanlar aldı.

    Nicomedian bence "aydın" tanımını şu veya bu şekilde kategorize etmekten ziyade, benim anladığım ve açıkladığım gibi bir yorum yazmış.
    Engin bir tarih bilgim olmasa da, sağduyum iyi işler. Senin, "Ülkemizde neredeyse hiç eğitim almamış, ancak kendini yetiştirmiş, ufku açık, dünyanın neresine giderse gitsin rahatlıkla yaşayabilecek kadınlı erkekli bir yığın insan var. Onlar bu ülkenin aydınlık yüzü. Hiç biri ülkeyi satmaz pahası ne olursa olsun. Böyle bir önyargıyı kabul etmem mümkün değil. Tarihçi arkadaşının kastettiğine "aydın" değil, fırsatçı denir ki her yerde varlar.
    Her zaman da olurlar," demen de çok doğru tabii.

    Eh o aydınlık yüzlerden de biraz olsun artık Çiğdem'ciğim, ancak benim yüzümü aklayacak, güldürecek olan o azınlık değil; itiraz ettiğim çoğunluğun aydınlanmasıdır. Bu da ampulle falan olmuyor.
    Ha bir de, dünyanın dörtbir bucağında Türk'ün güzel yüzü olan kişiler, ülkesinde oy kullanmayan, alayı eline bir yeşil kart veya yabancı vatandaşlık geçirmiş "işte onlar". Bence Türkiye'nin yüz akı oldukları kadar da karaları, hani iki yüzlü bir mask misali.

    Tartışanların ağzına sağlık. Bilirim bir yerlere varılmaz bu tartışmalarla, ömrüm böyle geçti. Yine de keyfime diyecek yok.

    By Blogger Oya Kayacan, at 3 Mart 2007 12:40  

  • Oya' cığım, ben de biliyorum bir paket makarnaya oylarını satanları...

    Dahasını da söyleyeyim her yıl çocuklarının tüm kırtasiye ihtiyaçlarını sene başından alıp verdiğim adamı pazarda o kalemleri satarken gördüm ben.

    Her fırsatta "aman bizim ev bolluk içinde onlar eksik kalmasınlar" diye evime alış veriş yapar gibi torbalar dolusu doldurup evine götürdüğüm yardımcımın "onlar zengin versin" dediğini de duydum.

    Bunlar var. Olacaklar da. Benim itirazım karanlığa bakıp aydınlığı kaçırmaya. Aptalca iyi niyetli filan da değilim. Mideme kramplar giriyor, kendimi kahrediyorum çünkü ben de görüyorum bunları. Yine de yüzümü aydınlığa çevirmeyi tercih ediyorum.

    Karanlıkla mücadele ederken gücüm varsa bu sayede. Herşey herkes kötü değil. Bu ülke, bu insanlar adam olmaz değil. Şu gün 18 mayıs 1919 dan daha kötü bir durumda değiliz. Azcık Atatürk gibi düşünelim ne olur.

    Hadi bir de slogan atayım şurada.

    Çaresiz değiliz, çare biziz.

    Hay allah güldüm şimdi kendime :-)

    By Blogger Çiğdem, at 3 Mart 2007 13:10  

  • Sevgili Çiğdem hanım,
    Aydın derken sanırım tırnak içinde yazmam gerekirdi. Yazımın geri kalanında da gördüğünüz gibi ben yarı aydınlardan yani ülkesini, halkını, tarihini bilmeyip aydın geçinenlerden söz ediyorum orada. Bazı bloglarda (sade bloglarla sınırlı değil elbet) gördüklerim, okuduklarım korkutuyor beni ve kötü niyetlilerin bu gibi insanları etkisi altına aldığını görüyorum. bir örnek de ben vereyim:Cumhuriyet gazetesinin reklamları var you-tube'da. Altındaki yorumlarda öyle bir kardeş kavgası havası var ki. Oraya ve basına da bakarken bir dejavü yaşıyorum. Çünkü ben bunları 78 kuşağına ait biri olarak görmüştüm. Yine o yıllar aklıma geliyor. Bugün de o günlerde olduğu gibi kışkırtmalar gırla gidiyor. Tam bir kör dövüşü var sanki. Ve bu kör dövüşünü o zamanı yaşamış insanlar yapıyor. Yoksa genç kuşağa, o günleri yaşamamışlara birşey dediğim de yok. En hayret ettiğim, asıl kızdığım o döneyimi yaşadıkları halde birbirlerine en galiz küfürleri edebilen yetişkinler. Bunu nasıl yapabiliyorlar anlamıyorum. İşin içinde birtakım kışkırtıcılar olduğunu düşündüğümden aklıma İngiliz muhipleri filan geliyor dedim.
    Aydın tanımına gelince... Aydın benim için çok bilgili demek değil. Buna en iyimser tanımla yarı aydın diyebiliriz. Bilgisini, sağduyusunu halka aktarabilen kişi gerçekten aydındır bana göre. Yani kendisi erise bile mum misali çevresini aydınlatan... Bu da elbette halktan uzak, köklerinden kopuk olmamak anlamına geliyor. Söylediğiniz gibi enseyi karartmamak gerektiğine içtenlikle katılırım. Ben hatta ne olursa olsun, bu ülkeden gitmeyi düşünenlerle de aynı fikirde değilim. Çünkü burası bizim ülkemiz. İyisiyle kötüsüyle. Kötü durumu ülkemiz Sevr şartlarında da gördü. O zaman dedelerimiz burada hayat yok deyip ülkeyi terk etselerdi şimdi biz nerelerde olurduk? Bu yüzden 'biz adam olmayız, burada hayat yok' söylemi de yanlış geliyor bana. Hatta o ülke bu ülke ne fark eder diyenler bile var. Globalizmle birlikte milliyetler yok olmadı ki. Bunu özenilen Batı ülkelerinin milliyetçiliğinden de pekala görüyoruz zaten.
    Dediğiniz gibi çare biziz.
    Birbirimizi tanımıyoruz. Hemen de iki satır yazmakla birbirimizi anlamamızı beklemiyorum elbette. Öyleyse konuşa konuşa anlaşırız biz de. Sevgili Oya Kayacan'ın sütunlarını işgal etmek pahasına olsa bile:-))

    Sevgilerimle

    nicomedian.wordpress.com

    By Anonymous Adsız, at 4 Mart 2007 23:22  

  • Sevgili Nicomedian,

    Çok sevindim tanıştığımıza :-)

    Günümüz, haftamız aydınlık olsun.

    Sevgiler

    By Blogger Çiğdem, at 5 Mart 2007 09:13  

  • Bu yazıları Taksim Meydanı'nda ışık akarlı panodan geçirmek isterdim. "Biz de varız, buradayız," diyebilmek için.
    Teşekkürler Nicomedian. Teşekkürler Çiğdem. Teşekkürler sessiz hafiyeler 8~~))

    By Blogger Oya Kayacan, at 5 Mart 2007 11:32  

Yorum Gönder

<< Home