Tel tel pilavım telelli ve çekirdekli
Valde Sultan Selma haftayı bende geçirdi. Her şeyi yemez, her yediğini beğenmez. Çok şükür ki benim mutfağımda delidir ne yapsa yeridir halini takındığı için fazla zorlanmıyorum. Yine de alamaz kendini söyler, "Kızım maşallah vallahi yemyeşil çıkarttın yine ıspanağı..., daaa az daha pişer miydi diyorum..., pilav da pek güzel olmuş..., hııımmm, ıslatmadan yaptın galiba, diri diri pirinçler!"
Elim böyle yapıyor çünkü dirice seviyorum yediklerimi. Kafamı genç yaşımda, tam da mutfağa merak salma yaşımda gittiğim İtalya'da bırakmışım. Onlar pasta ~ makarna için esas alırlar al dente ~ dişe gelir tabirini ama uygulamada tüm yemeklerde geçerlidir. Sonra sonra dünyayı sardı zaten şöyle bir buhara gösterip, ateşe tutup iki çevirip yemeler. Çinliye, Japona özenip yok vok, yok buhar, yok pilav tencereleri almalar mutfaklara. Almışlardan değilim, elimin gözümün ölçüsünü kullananlardanım henüz ama alanlara da bir diyeceğim yok. Mutfakta bol yerleri vardır herhalde, güle güle kullanırlar. Bu aletlerin her biri için bir tezgah gerek çünkü. Bir de bunları koysam ortalığa Kimsecik ve Cancan nerede dolaşacaklar sonra, değil mi ama?
(Ekmek kızardı da şimdi, makine sıcacık. Hemen tezgaha çıkıp kafamı dayadım tabii. Anninemiz Selma kızıyor ama Annoya'mız bize laf söyletmiyor. İdare edip gidiyoruz işte.)
Bizim pilava gelelim, çekirdekli ve tel tel; tereyağı bolca çıkarılmış gözden ve içinde pirinçler kızartılmış. Ardından sıcak et suyuna salınmış kızarmış pirinçler. Fokfoklayıp göz göz olmuş. Yine tereyağı içinde çekirdekler* kızartılmış ve demlenmeye bırakılan pilavın üzerine katılmış.
Et suyunun alamet-i farikası var mı peki? Var. Hasbahçemden iki yaprak defne ve bir dal biberiye, baharat koleksiyonumdan bir tanecik karanfil, üç beş top tane biber, biraz ve az az canım ne çekerse...
(Mutfak mı tımarhane mi belli değil. Ayak basacak yer yok tezgahların üstünde.)
- Anneeee, pilav oldu.
- Ne güzel süslemişsin kızım, ne bu üzerindekiler böyle?
- Onlar da hasbahçemden bir dal kekik ve bir yaprak ıtır annem.
- Ay aaay, pek de güzel olmuş. Pirinci suya bassss...?
*ayçiçeği çekirdekleri ne yazık ki yabancı markaların şık paketlerinde ayıklanmış olarak satılıyor. Süper hiper filan yerlerde, şarküterilerde bulunuyor.
12 Comments:
ben sade marka kabak çekirdeği içi kullanıyorum. Organiklermiş... Pek inanasım gelmiyor ama öyle diyorlarsa öyledir.
By Devletsah, at 26 Mayıs 2007 13:34
Merhabalar, kedı ısmı hemen yolumu buraya saptırdı.Bendede bır tane var.Şu anda yazarken yanımda.Guzel bır hafta sonu dılıyorum.banada beklıyorum .sevgıler.
By AKDENİZ AKŞAMLARI, at 26 Mayıs 2007 21:39
Devletşah'cığım, yazmamışım galiba, bunlar ayçiçeği. Nutline marka ve üzerinde sadece 'salted sunflower kernels roasted without oil' diyor. Organik filan değil. Ayıklanmış kabak çekirdeği bulmak çok isterim. Senin Sade markanı arayacağım. Yıllar önce ayıklanmış kabak çekirdeği satılmaya başlanmıştı bizim kuruyemişçilerde. Sonra ayıklanması konusunda hayli laf edildi. Çingene kadınların bildiğimiz tarzda (!) ayıkladıkları söylendi ve de piyasadan yok edildi.
Ben hala yerlisi yabancısı farketmez nasıl ayıklandıkları konusunda merak sahibiyim. Bir bilen anlatsa keşke.
----------
Merhaba Özay, kediciğine ve ev halkına sevgiler... Gelmem mi...
By Oya Kayacan, at 27 Mayıs 2007 09:43
Siz yazmışsınız yazmasına da ben okuduğunu anlayan bir tip olsam böyle olmazdım... Ay çekirdeği için de Mısır Çarşısından bir vakitler aldıydım diye hatırlıyorum. Ama ben de aynı markanın pakette olanlarından alıyorum...
Sade her yerde var... Migroslarda çok görüyorum.
Nasıl ayıklandığına gelince önce hafif bir pres, sonra titreşen bantlardan geçiş. En son da bir kapta toplanıp bir işçinin önüne konuluyorlar. O da içinden çekirdek içlerini bir deliğe kabukları da başka deliğe doğru ayırıklıyor... İşte bu kadar..
By Devletsah, at 27 Mayıs 2007 10:11
Devletşah sen çok yaşa... Vallahi beni kötü kötü düşüncelerden kurtardın.
By Oya Kayacan, at 27 Mayıs 2007 10:56
Nasıl ayıklandıkları konusunda arkadaşlartın kötüğ esprilerinden sonra ayçekirdekli ekmekten vazgeçmiştim :)
Kimsecik'le Cancan'ı da özlemiştik.
Sevgiyle
By Boncukçu, at 28 Mayıs 2007 10:13
Sevgili oya merhaba..Yazınızı okudumda konu hakkında birşeyler yazayım dedim.Çocukluğumda anneanneme yaz tatılleride düşerdim..Evin yanıbaşında gündöndü derler bizde(Trakyada ayçekirdeğine) tarlası vardı.Yanındada gündöndüyü ayıklayan fabrikası. Fabrikada Çekirdeklerden içini çıkaran kabuğunu dışarı atan bir makına vardı.Hatırlıyorum.Çingene kadınlar falan ayıklamazdı.O zamanlardan aklımda kalan bu.Bizde kuzinede yanması için çekirdek kabuklarını torbaya koyar anneanneme getirirdik.Fabrıka dan mis gibi çekirdek kokusu duyulurdu çevrede.ahhh çocukluğumu hatırladım ne güzel ğünlerdi..Nacizane paylaşayım dedim..Sevgiler...Neriman
By daimamutfak, at 28 Mayıs 2007 11:27
Boncukçu'cuğum, sen yine espri olduğunu anlamışsın ben vallahi sahi zannediyordum.
Kimsecik ve Cancan da ekranları özlemişler. Hepinizi sevgiyle mırmırlar ve yalayala yaparlar...
----------
Eh Neriman, ikinci su serpmeler de senden, yüreğime... Vallahi halâ aklım bu çekirdek ayırmaca işine basmasa da (hani görmeden inanmayanlar vardır ya, ben de biraz öylelerden sayılırım!) iki ehil ağızdan duyunca adamakıllı sakinleşiyor insan 8~)
Daha ne güzel Trakya öyküleri vardır sende, yemekli memekli...
Sevgiileeeer...
By Oya Kayacan, at 28 Mayıs 2007 15:49
Sn.Oya kardesim Yazinin güzelligimi desem yoksa yorumlarin ictenligimi desem.
Sasirdim kaldim ortada bir hakikat varki o da pilavin durusu kadar lezetli oldugu.
Bazen kendi kendime soruyorum ?
Birisi sana sorsaydi yemek tarifleri bir blogu her gün takip edermisin diye; güler gecerdim.
Galiba kedilere düskünlügüm,tariflerin icine katilan sevgi, hürmet.
Bi de o bogazin yetistirdigi güzide bir dostu bulmak.
Ay neler yazmisim.Eline saglik cekirdek bir kenara PILAV cok güzel olmus elinize saglik.
Saygilar sevgiler.
By ERDIL, at 29 Mayıs 2007 12:00
Vallahi sizin canınız pilav çekti galiba Erdil Bey'ciğim. Kırk yılın başında, desem de inanmayın, böyle bol tereyağıyla yaptığım pilavlar doğrusu lezzet sınırlarını aşıyor.
Dostluk ve sevgi dolu satırlarınıza teşekkürler...
By Oya Kayacan, at 29 Mayıs 2007 12:57
Sevgili Oya,
nasil sevindim tekrar sayfaniza girebildigime. Bir suredir nedense kedilimutfaklari acamiyordum. Tuhaf cunku blogunuz da degismedi di mi?
Iyi ki gelip bana bir not biraktiniz da nasil olduysa notunuza klikleyince aciliverdi sayfaniz karsimda :) Baktim ki en son pirincli tarifleri okuyabilmisim, neler neler yapilmis o zamandan beri.
Hatta kabakli tariflerin fotograflarinda karsilastiginiz problemi okumus, kendi kabak cicegi dolmasi tarifimin fotografini kullanabileceginizi onermistim asagidaki linkte.
http://kabaklitarifler.blogspot.com/2007/03/kabak-tadi.html
Galiba fark etmediniz...
Neyse hala kabakli tarif topluyorsaniz gecen gun yaptigim ama yayinlamadigim degisik bir kabak yemegi var. Paylasmak isterim :)
Tekrar gorustugumuze sevindim :)
By Papatya, at 31 Mayıs 2007 14:57
Papatya'cığım, blogumda değişen bir şey yok, sadece kabak linkim dondu kaldı orada. Belki o da sana olanlardan etkileniyordur! Bilsem ne olduğunu. Kabak çiçekli tarifin anlatımıyla da çok güzel. Ben de sana soracaktım sana bugün, "Bunu da Kabak Tadı bloguna koyalım mı?" diye. Bir tarif daha va gerçi ama arada farklılıklar olan bazı tarifleri, değişik anlatımları da kullanabiliriz.
Kabak tarifleri daha uzun zaman içine yayılacaktır eminim. Yayıncımız Oğlak fındık kitabımızı henüz yayınlamadı. Çok üzülmeme rağmen sıramızı hep daha öncelikli bir kitap alıyor ne yazık ki. Senin muhteşem lezzetlerini hem de öykü/anlatımlarla alırsak çok sevinirim. Zinnur veya ben bilirsem yeter. Burcu bu aralar çok meşgul. Çok teşekkür ediyorum sana, her şey için. Fotoğraflarını da senin tarifinle birlikte alırız.
By Oya Kayacan, at 31 Mayıs 2007 16:04
Yorum Gönder
<< Home