Kedili Mutfaklar

Pazartesi, Haziran 25, 2007

Eskiciiiii...


(Madem bu kadar mazi içimde yara, lavantalarımı koysam koysam şu çaydanlığa koysam bari. Dönsem dönsem Roma'ya yetmişli yıllara, otursam sevdiğimle karşı karşıya. Çaydanlığın o zaman sağlam olan fincanlarında çaylarımızı kahvelerimizi içsek. )

Koklamaya alıştığım en eski koku. Daha bebekken üzerine yatırıldığım çarşaf, kurulandığım havlu, giydirildiğim fistan mutlaka lavanta torbacıklarının gardiyanlığındaki dolaplar içine hapsedilmiş. Torbacıklardan süzülüp önce o dokulara sonra da tenime sinmiş mis kokusu.

Büyüyüp adam olunca, yolda lavantacı çingene sektirilmemiş; daha taze, daha daha taze lavanta kokusuyla buluşmak için torbacıkların lavantaları sürekli yenilenmiş. Yerini yenilerinin aldığı eskiler de atılmaya kıyılamamış, büyükçe torbalara doldurulup yatak altlarına yerleştirilmiş.

Bahçem varsa da olmuş olmasa da olmuş yanı başımda, tek kök de olsa bir minicik saksıda. Hüzünlü salınımıyla, nerden geldiğini belli etmeyecek kadar utangaç kokusuyla zaman makinesi gibi getirip götürmüş beni, dünden bugüne ve düne yeniden.

Eskiciiiii, eski kokular alırımmmm eskiciiiii...

9 Comments:

  • Arap sabunuyla fırçalanmış tahtaların kokusu, yeni badana kireç kokusuyla karışır. Dışarıdan gelen hanımeli, filbahri ve gül kokuları pencereden süzülüp lavanta kokulu yatağa ulaşır.

    Bahar sonu öğle uykularına guguuuuuuuk guk, guguuuuuuuuuk guk sesiyle ve kokularla dalardı bir küçük kız çocuğu... derken, aklıma kış akşamüzerleri Ankara bulvar' daki kestaneciler, otobüslerde yağmur sonrası yün kokusu, evde biber dolması kokusu da geldi.

    Oya' cım Colin Higgins' in bir kitabı vardır "Doğum Günüm Kutlu Olsun" diye :-) Oradaki koku biriktiren makineden yapabilseydik keşke.

    By Blogger Çiğdem, at 27 Haziran 2007 09:51  

  • Kokulu anılar kokusuzlara bin basıyor değil mi Çiğdem'ciğim? Kitabı okumadım da o makineden galiba bende var! Bazı çok özlediğim kokuları ve sesleri duyabiliyorum. Bu yeteneği geliştirmek gerekirdi zamanında!

    By Blogger Oya Kayacan, at 27 Haziran 2007 12:38  

  • Benim de bazan ,bazı kokular sanki burnuma yapışıyor arkadaşlar yaw...
    Bu normal mi acabaa?
    Mesela şöyle söyleyim:Orada olmayan bir nesnenin kokusunu duyuyorum resmen...
    Bu bir hastalık mı yoksa?

    By Anonymous Adsız, at 27 Haziran 2007 12:53  

  • Yağmur sonrası Yıldız parkında çınar yapraklarının kokusu, sıcakta buhur buhur ortanca kokusu, ayyy kurbağalı derenin kokusu, soğuk gecelerde Arnavutköy' de denizin dibindeki yosun ve balık kokusu, Kireçburnu' nda rüzgarın kokusu.

    Yeni doğmuş bebeğin kokusu, hatta yaşlılık kokusu...

    Kızımı doğurduğumda bin bebeğin arasında koklayarak bulurum demiştim :-)

    Şimdi de koktu burnuma, hastalık ise bulaşıcı galiba .-)

    By Blogger Çiğdem, at 27 Haziran 2007 13:17  

  • Mine'si lafı yaymamak için Çiğdem'e yanıtımda, "Bende bir de bu var," diye yazmadım ama koku yapışması hastalık. Fi tarihinde Özcan Köknel'e gidişimin iki çaresiz nedeninden biri de buydu. Birincisi malum yön bilmemek/bulamamak, ikincisi burnuma yapışan kokular. Özcan Bey yön halinin sıkça, koku halinin ise seyrekçe rastlanan vakalar olduğunu ve önlenemez olduğunu söylemişti!!! İlk defa Antalya'da narenciye kokusu ile başlamıştı. Sonra İstanbul'un eski, havada kömür kokusu ile devam etti. Matbua mürekkebi kokusunu eski baskı makineleri zamanında çok taşırdım burnumda. Süreleri iki veya üç hafta olurdu. Uzun zamandır da yapışan bir kokum yok rahatım.
    ----------
    Çiğdem'ciğim ben lavanta derken sen kokunun kitabını yazdın. Aklına sağlık. İkinci Suskind olma yolunda ancak olumlu ilerliyorsun...

    By Blogger Oya Kayacan, at 27 Haziran 2007 13:35  

  • İyi koku almaktan herhalde Oya' cım... Bir de... İstanbul burnumda tüttü galiba bir an :-)

    By Blogger Çiğdem, at 27 Haziran 2007 14:14  

  • Itır kokusu istiyorum ben de,
    Babaannem ev elbisesinin cebine atarmış iki yaprak yıkadığı halde ellerine sinen soğan vs gibi mutfak kokularıyla başedebilmek için, ovarmış arada yaprakları çaktırmadan :)

    Hadi bi de ıtır sırmalı fidecilere, bakalım Mine'de var mı?

    By Blogger Boncukçu, at 27 Haziran 2007 17:55  

  • Itır var tabii ki...Olmaz mı hiç?
    Adres verin hemen hediye edelim...

    By Anonymous Adsız, at 27 Haziran 2007 20:37  

  • İşte böyle Boncukçu. Mine'de yok yok. Oldurmak ondan, anlatmak benden...

    By Blogger Oya Kayacan, at 28 Haziran 2007 10:20  

Yorum Gönder

<< Home