O seçim, bu seçim
(Fazla söze ne gerek, hep verdiğim Baba Evi'ne yine vereceğim.)
Açık Radyo, http://www.acikradyo.com/ 'da bir yazımın içinden...
3 Kasım 2002, Pazar / Baba, bir hafta sonra 10 Kasım
Biz ailece yüzmeye meraklıydık. “Boy ver,” derdi babam. Çocuğum ya, ayaklarımın yere bastığı yerde yüzersem güvende olacağım sanki. Büyüdüm, “Oy ver,” dedi babam, “ayakların yere basa basa, kendine güvenerek ver oyunu.”
Pazar uyanmalarına bayılırım. Evin her köşesinde yaşanacak tembellik saatleri ayarlarım kafamda. Ev yetmezse sahilde balıkçı barınaklarında falan yayılıp, çay simit gazete fasılları yaşanır. Balık ızgara mı olsun, tava mı diye kurarım kafamda, öğlen Kanlıca yaparız ya…
Bu Pazar başka Pazar. Bu güne dönük ne bir program, ne de bir düşüncem var. Kahve kokusu da özlemiyorum, yağda yumurta da. Gayri seçelim yeter, seçelim ki seçilsinler, bitsin bu iş. İki aydır mide bulantısı, baş dönmesi, n’olacak hallerimiz muhabbetleri falan derken, külli çöküş olmasa da bunalımın eşiğine geldim.
İki aydır bana akıl bahşedebilecek çapta her insandan medet umdum…
İki aydır oylamada, boy-pos, kaş-göz ve de şirin sözü esas alacak olan halkımın içinde gezindim durdum. Dilim döndüğünce, “Hayır onlar değil,” dedim. Dilim dönmedi, “Evet işte bu,”diyemedim.
Baba bugün Pazar, saat 6:15. Ayaklarım yere basıyor ama üstlerinde yürüyen ben değilim. Kendimi güvende hissetmiyorum Baba.
Bu verilen oylarla birileri görev başına gelecek.
Görevleri, zaten doğru dürüst anlatamadıkları işleri yapamamak olacak.
Görevleri, laf boğuntusunda ettikleri palavra vaatleri yerine getirmemek olacak.
Üstelik her gün TV’de karşıma çıkıp, ‘ben sana hayran git cama tırman’ yüzsüzlüğü ve güveniyle benimle alay edecekler.
Baba bugün 3 Kasım. Susurluk’un altıncı yılı doldu. Ben saat 6:35’de sandığımın başındaydım.
Bir hafta sonra da 10 Kasım Baba. Parmağımın kara mürekkebi ve de alnımın akıyla saygı durmam gerek saat tam dokuzu beş geçe.
------------------
Üzgünüm, bu hafta Pansuman yok. Dalgacı ruhum haftaya avdet eder sanırım.
3 Kasım Pazar, 2002, saat 19:00.
----------
O seçim bu seçim, CHP.
O Pazar, bu Pazar, CHP.
20 Comments:
O Pazar, bu Pazar, CHP.
By ERDIL, at 20 Temmuz 2007 01:09
O seçim değil ama, bu seçim CHP :))
By Boncukçu, at 20 Temmuz 2007 08:35
Aynen benden ve bizden de....
By Adsız, at 20 Temmuz 2007 09:20
Kesin karar bugün verilmeli artık!
Başka yol kalmadı! Artık herkes gerçekleri gördü... Başka yol yok!
By Şirin, at 20 Temmuz 2007 11:04
EVET O PAZAR BU PAZAR HEPİNİZ GERÇEKLERİ GÖRDÜNÜZ BU ÜLKENİN NERDEYSE YARISI AKP li........A.LAL
By Adsız, at 22 Temmuz 2007 20:18
A.LAL (Her kimse?) Belli ki oturmuşum biryerlerine. Beklemişsin kuşku içinde. Bu yanıtı seçim günü 8:18 P.M.'de vermen ne yazık ki güvensizliğinin göstergesi. Bense kendine ve geleceğe güvenen, güven veren yandayım. Her an her yorumu yapabilecek kadar alnım açık ve özgürüm.
Büyük harflerle devam etme hayata bence. Ayıptır. Dağıtımdaki pirinçlerle yapılan pilav yerine de bulgur tavsiye ederim. Burada bir sürü bulgur tarifi var. Gezersen bulursun. Haydi yolun açık olsun.
By Oya Kayacan, at 22 Temmuz 2007 20:52
Bugün pazar
ama
moralim çok bozuldu ya...
By Aslı Cin, at 22 Temmuz 2007 22:17
Aslı canım, yok üzülecek bir durum. 'Mea culpa' (suç benim)halleri! Var ya minibüs arkalarında, "Nazar etme, çalış senin de olur," sloganı.
Çalış, dolandır, çalış yürüt, çalış çal, çalış aldat, çalış yalan söyle, çalış sat, çalış sav... Çalışmıyoruz ki be kardeşim. Suç bizim.
By Oya Kayacan, at 22 Temmuz 2007 22:40
hayatımın hiç bir döneminde bugünki kadar endişelenmemiştim. çok mutsuzum, bu gözü çıkasıca halk ve bu vatan toprağı için hala (her ikisinden biri bölücü akp yi desteklediği için hâlâ) içimde bir yer yanıyor.
düşünüyorum da bizim halk olarak pakistan halkından, afgan halkından ne aşağı kalır yanımız var da onlar gibi olmayalım. türkiyenin 10 seneye kadar bölündüğünü, rumların, kürtlerin, ermenilerin, akpyi desteklemekteki amaçlarının yarın bu vatan toprağından kendi çıkarlarına ne paylar düşeceğini kurnazca hesaplamalarını görmek için illa din mi satmak lazım kardeşim.
kızlarım var benim, iki tane pırıl pırıl kızım, yarın onlara okula gidemezsin diyecekler, evlerini ahlak polisleri basıp yargısızca kadılık sistemiyle cezalandırılacaklar. yanıyor içim yanıyor :(((((
gözü çıksın bu halkın. ama kurunun yanında yaş da yanacak :(((
beyler bu vatana nasıl kıydınız!!!!
çok mutsuz bir anne
By Adsız, at 23 Temmuz 2007 10:37
:))...A.LAL
By Adsız, at 23 Temmuz 2007 14:55
Mutsuz anne olmaz. Peki, gereksiz celallenmişşim. AlAl...
By Oya Kayacan, at 23 Temmuz 2007 20:16
En son yorumumu yaparken, ne oldu bilmem uçtu gitti elimden, sonunu getiremeden gitti yerleşti oraya. Üstüne de çöp işaretim kayboldu. Silemedim.
Oysa önce Mutsuz Anne'ye bir kaç satır daha yazmak isterdim, sonra da her iki yorumcuya yanıtımın, her zaman yaptığım gibi arasını çizmek...
-----------
Neyse A.LAL'a demek istediğim şuydu aslında, Peki, gereksiz yere celallenmişim, AlAl... Zevkler ve keyifler tartışılmaz. "Türk milleti gariptir, her lafı pek kaldırmaz. İbne dersin kizar da, sikersin hiç aldırmaz." Bu güne böyle derin bir anlam kattığın için teşekkürler Neyzen, sen beni hep güldürürsün zaten, halâ yattığın yerden... 8~]
Neyzen
By Oya Kayacan, at 24 Temmuz 2007 10:19
inanamıyorum son yazdığınız yorumu okuyunca şoka girdim, nasıl aleni olarak o kelimeleri yazabiliyorsunuz şaştım kaldım, biraz seviye lütfen!
By Adsız, at 29 Temmuz 2007 01:09
Selam Ceyda, ben de sana inanamadım. Öyle ya, Neyzen Tevfik okuyarak şoka giren hiç kimseye rastlamamıştım bu güne kadar. Siz o kelimeleri aleni yazmayıp gizli gizli mi yazarsınız bilemedim. Mesela Neyzen'den bu dörtlüğe şu şekli mi verirsiniz yazarken...
...............,
..............,
eşcinsel dersin kızar da, dürtersin hiç aldırmaz.
Oldu mu 8~}} Seviye tuttu mu?
By Oya Kayacan, at 29 Temmuz 2007 16:35
Seviyeniz konusunda sizi tekrar tebrik etmek isterim.
"Siz o kelimeleri aleni yazmayıp gizli gizli mi yazarsınız bilemedim." demişsiniz ya....Sanırım siz herkesi kendiniz gibi sanıyorsunuz!
Tabiki bilemezsiniz benim o kelimeleri kullanmadığımı ne gizli ne açıktan,ama sizin seviyeniz gayet açık ve net.
Seviyesiz,pardon seviyeden nasibini almamış yazılarınız için denecek pek bir şey yok!
Siz kendiniz çalıp kendiniz oynamaya devam edin...Hatta çalmadanda oynayabilirsiniz,bu konuda ciddi bir potansilede sahip olduğunuz aşikar. :-)
By Adsız, at 30 Temmuz 2007 10:31
CEYDA DEMİŞ Kİ...
Seviyeniz konusunda sizi tekrar tebrik etmek isterim.
"Siz o kelimeleri aleni yazmayıp gizli gizli mi yazarsınız bilemedim." demişsiniz ya....Sanırım siz herkesi kendiniz gibi sanıyorsunuz!
Tabiki bilemezsiniz benim o kelimeleri kullanmadığımı ne gizli ne açıktan,ama sizin seviyeniz gayet açık ve net.
Seviyesiz,pardon seviyeden nasibini almamış yazılarınız için denecek pek bir şey yok!
Siz kendiniz çalıp kendiniz oynamaya devam edin...Hatta çalmadanda oynayabilirsiniz,bu konuda ciddi bir potansilede sahip olduğunuz aşikar. :-)
----------
Oya Kayacan dedi ki...
Bi daaa yazdım Ceyda Hanfendû'nun incilerini, daha daha okuyup bir zavallıyı anlamanın benim için ne kadar zor olduğunu bilmesi için.
Bu kafalar çıplak heykellere iç çamaşırı giydirenler ve de hatta sanatın içine tükürmeyi başaranlardır. Haaa bir de hep merak ederim, sizler nasıl sevişirsiniz diye. Çok ayıptır yani, insanın orası burası (!)meydandadır o hallerde.
Okumak zorunda olmadığınız yazılarım hakkında yorumlarınızı da pek tercih etmiyorum doğrusu. Ama madem ki seviyesiz yazılarımı takiptesiniz, bilirsiniz ki sıkıntıya gelemem, basarım küfürü uçururum gidersiniz.
By Oya Kayacan, at 30 Temmuz 2007 13:29
Tuğçe Baran'ın köşe yazısı :
AKP yalakalığı iddiaları üzerine...
Seçimden sonra pek bir AKP’li gördük sizi, şeklinde mektuplar alıyorum. Bazı köşe yazarları aynı şekilde durumu “iktidar yalakalığı” olarak yorumluyor. (Yalakalık etsem ne olacaksa!?.. Sanki TMSF’de medyalarım, bilmem nerede bekleyen ihalelerim var.. )
Ben AKP’li veya AKP yandaşı değilim. CHP’li de değilim, MHP’li de değilim.
Benim ilgilendiğim politik partiler değil. AKP ne demiş, MHP’nin politikası neymiş ilgilenmiyorum.
Beni halk ilgilendiriyor. Yakındaki komşum ilgilendiriyor, uzaktaki kardeşim ilgilendiriyor, orta mesafedeki meslektaşım ilgilendiriyor. Kim kime ne yapıyor da sonuçlar böyle, beni ilgilendiren bu. Bir kere bile bir siyasi şahsiyetin adını anmayışım bundandır.
Ben “benim milletim ne eylerse iyi eyler” kafasında bir halk aşığı falan da değilim. Ama halk düşmanı da değilim. Ne toptan severim ne de toptan nefret ederim. Hani milletimin kızdığım ve sevdiğim taraflarını teraziye koymaya kalksam kızdığım tarafları ağır bile basabilir.
Taaaa başından beri, yani siyasi (veya ne haltsa) yazılarımın ilki olan “Kim gafil kim cahil” yazımdan (seçimden üç ay önce falan yazmıştım) beri demek istediğim çok basit:
Bu halka “temizlenmesi gerekenler”, “temizlenmesi gerekmeyenler” gözüyle bakamazsınız. Sevseniz de sevmeseniz de kendinizden farklı düşünen, farklı davranan, farklı giyinen insanları kabul etmek zorundayız. Kapalısı açığı, açığı kapalısını memleketin “sade” bir gerçeği olarak kabul edecek. Nokta! Buna mecbursunuz. Karşı tarafı “bizim hayat stilimizi yok etmeye çalışıyorlar” diye suçlarken bir dönüp kendinize bakın: SİZ NE YAPIYORSUNUZ? Siz ne kadar müdahale ediyor, karışıyor, eleştiriyorsunuz?.. Bir bakın, bir düşünün dedim, demeye çalıştım.
Ve daha da önemlisi kapalılar ve açıklar düşündüğüz kadar farklı insanlar değil demeye çalıştım. Ne açıklar sabah akşam sevişen, içki içen sapıklardır ne de kapalılar sabah akşam ibadet eden moronlardır. En az zıt yönlerimiz kadar ortak yönlerimiz var.. dedim.. demeye çalıştım..
Daha geçen gün mahallemizin terzisi Mürsel Ağbi’nin evine yemeğe davetliydik. Biz Arnavutköylüler derneği olarak. Uzun zamandır bu kadar güzel bir rakı sofrası görmemiştim. Sofrada olmayan şey yok. Her tür meze, her tür salata, her tür et ve her tür içki.
Ve bütün bunları bize kim hazırlamıştı biliyor musunuz? Mürsel Ağbi’nin başörtülü hanımı. Son derece hoş, son derece zeki, son derece kültürlü bir hanımdı. Dedim ki bir ara dayanamayıp: “Ev sahibemiz eminim ki hayatında hiç içki içmedi ama bizi misafir edebiliyor, bizimle oturuyor, bizimle sohbet ediyor. İşte bunun için ekstra mutluyum burada olmaktan. Türkiye işte budur.”
Benim soframda entel ablalar kadar kapalı insanlar da oldu. “Hürriyet” sofrası değildi yani. Sülalem bu anlamda karmakarışık bir sülaledir. Başı kapalı olup ölesiye CHP’li olanlar, başı açık olup ölesiye AP’li olanlar (benim çocukluğumda AP vardı) bir aradaydı ve biz hep birada hem yeri geldi iftar açtık yeri geldi rakı sofrası kurduk. (Hepsi de “terlikliydi” bu arada. Hani varsa bir önemi aman atlanmasın..)
Başı kapalı bir kız hiçbir zaman en yakın arkadaşım olmadı. Karşılıklı ağır ön yargılarımız nedeniyle tahmin ediyorum böyle bir arkadaşlığı kimse zorlamadı. Fakat görüyorum. Sokaklarda beraber yürüyorlar, beraber gülüşüp beraber kızıyorlar. Hoşuma gidiyor.
Öte yandan benim iş yerimde tek bir örtülü kızın olmayışı garibime gidiyor. Apartmanımda var, sokağımda var, üniversitemde peruklu veya şapkalı olarak var ama gazetemde yok! Ne benim gazetemde ne de başkasının gazetesinde. Yedi gazete değiştirdim bugüne kadar hiçbirinde yoktu.
Bankalarda var mıdır? Yok. Borsada var mıdır? Yok. Reklam ajanslarında var mıdır? Yok. Migros’ta, Tansaş’ta var mıdır? Yok. Kasiyer olarak da mı propaganda yapacaklar yani?
Ve bizler, “kadın özgürlüğü”nü savunan ilericiler, bunu çok normal buluyoruz. Belediye’de de olmasınlar, İslamcı sermayede de olmasınlar, tatil köylerinde de olmasınlar diyoruz.
Bu çok acayip bir şey değil mi? Hatta çok çok acayip bir şey değil mi?
Ekmek parasından söz ediyoruz, beyler hanımlar, ideolojiden değil!
Bugün başınızı kapatsanız elinizdeki CV ile benzer işinizi bulabilir misiniz bir düşünün.. Benzer iş, benzer maaş, benzer saygınlık..
Sözünü etmeye çalıştığım işte buydu. Hadisesin insan ve özellikle kadın boyutundan. Halk aşıklığı, iktidar yalakalığı falan değil.
By Adsız, at 31 Temmuz 2007 12:12
İsimsiz, yazıyı okumuştum gerçi de, burada ne alaka? Ata'mın devrimleri bir bir yok edilmeye çalışılıyor, kimse farkında değil mi? Ben bu yalaka olamayacak kadar salaka olan kızcağızın oturduğu içki masasını kim hazırlamışın derdinde değilim ki. Zaman gelecek, açık başlarla iş bulamayacak insanlar, derdim o. Ekmek parası mı ideoloji mi, neden bahsedildiği o zaman anlaşılacak.
Bir isim bul yahu kendine. Müdavim oldun bakıyorum. Birbirimize bir hitap tarzımız olsun. Mesela ben Oya veya Annoya'yım...
By Oya Kayacan, at 31 Temmuz 2007 15:55
Çok ilginç !
By Adsız, at 5 Ağustos 2007 16:03
Güneş Üstü Dondurma
Yarım kalmış hovardalıkların
en masum hayaliydi dokunamayışlarım.
Eninde sonunda gelecekti ya
biliyorum bir sertâb olacaktı ya
susuzluklarda.
Biliyorum mayıstı ya…
Ne çıkardı,bir top daha sürüyordum işte
karameli,güneşin külahına…
Ağlamak kadar zordu sevda
akşamları.
Çocukluk vardı ya başta
gelmeliydi ya mayısta.
Başıboş olmalıydım nihayet.
Başıboş olmalıydı sevda…
Tek kural mayıs!
Kor alev düşlerin yanık kokusuyla arşınlanmalıydı
her sokak.
Sıralı,taze çiçeklerin buğusuyla değil!
Şimdi güneş tepemde…
Bir bahar daha var vuslata.
Bir bahar daha kumbarada..
Eninde sonunda gelecekti ya
biliyorum sertâb olacaktı ya
susuzluklarda.
Ne çıkardı,bir top daha sürüyordum işte
karameli,güneşin külahına…
Başta bu çocukluk olduktan sonra!..
Sinan Emiralp
By Adsız, at 22 Eylül 2007 20:37
Yorum Gönder
<< Home