Biber&Biber ve patlıcan ve somon...
Bugün biber&biber günüm. Hayatıma durduk yerde ve çokça karışan yiyecekleri bir süre seyrediyorum ya ben. O seyir esnasında, ki onlar mutfakta bense girdi çıktı yapıyorum mütemadiyen, mümkün mü aklıma şöyle bir tarif düşsün? “Haydi hanım sıva kolları da kalkış şu işe bakalım,” desin.
Olmaz. Hiç olmadı. O zaman zarfı, benim onlarla gönül bağı kurduğum zamanlardır ki, onları yemeyi kat’iyen düşünemem bile.
Derkeeeen, ki bu derken ertesi günlere mütecaviz / tecavüzkâr da olabilir, ben onları ne düşünür ne ederken, vınnnn mutfağa ve bir şeyler yapmaya başlıyorum.
Durumuma yeni aydım. Vallahi... Ratatouille’ü izledikten sonra aydım. Yani olanları üst üste koyunca aynı filmi çekmiyoruz belki ama, o fareciğin görevi bende aynen şöyle: Durduk yerde bedenimin her yerinde gezinmeye ve söylenmeye başlıyor.
“Viiiiyk, ciiiiyk, kalksana miiiiyyyk...” Gıdıklaya gıdıklaya mutfağa götürüyor ve elimi kolumu sanki kuklaymışım gibi oynatarak istediğini yaptırıyor bana!
http://disney.go.com/disneypictures/ratatouille/ (hahahaaaaaa)
Huriye komşum köyünden dönünce ev biber doldu. Kaç çeşit bunlar? Çok çeşit, işte ondan biber&biber. Lakin dört küçücük patlıcan da katılmış yanlarına, ki onların da pişip meydana çıkması gerekiyor eş zamanda. Bu arada biberlerin seyir zamanı doldu dolacak, ki şükürler olsun, “Miiiyyk ben Remy.” Artık tanışıyoruz ya...
Hooop mutfağa, bir yandan da diyorum ki, “Oya haşlarmış gibi yap şunları, sirkeye / limona bas sonra, olsun acele turşu... Başına fazla iş çıkmaz hem de...,” ...deee ne mümkün? Oya hiç oralı değil. İlk işi fırını kızdırmaya başlamak oluyor, seksen dakika 200+ derece; ikinci iş fırın teli yaldızlanıyor, üçüncü olarak yaldızdan bir tepsi daha imal edilip yaldızlanmış tele oturtuluyor. Böylece temizleme ve yıkama faaliyetlerinden imtina edilmiş oluyor.
Zeytinyağ fısfısım bazı unutulur bir kenarda, bazı da hiç elimden düşmez. Bugünlerde nedense hep ayak altında dolaşıp kendini kullandırtacak yer arıyor. Böylece yaldızdan tepsiye serip tuzladığım biber&biber ve dört patlıcanıma bol bol sızma fıslıyorum.
Kızarmaya başladıklarında çevirmem gerektiğini de Remy’den öğrenmeyeceğim, e yok artık. Remy uslu uslu otururken ben mutfağa giriyorum ve daha fırının kapağını açarken al sana, "Viiiiiiyk..."
Kocaman bir baş sarmısak ayıklanıyor, mutfak penceremden defne yaprakları ve kekik çeşitleri toplanıyor. Arka balkona koşulup biberiye dalları koparılıyor. Altüst edilen yaldız tepsi muhteviyatına iki adet de acı süs biberle birlikte karıştırılıyor. Fırınlanmaya devam.
Sonra oldu bittiye geliyor, biber&biber servis tabağına alınıyor ama patlıcanlar az daha pişmek ister. Çözüm mü?
Remy, saplarından tuttuğu gibi iki üç bacaklı kesiyor onları. İçlerine bol dil peyniri koyuyor. Yaldız tepsiyi kenarlarından buruşturarak küçültüp tekrar fırına koymak üzere hazırlıyor. Ve deeeee, mısır unu, çekme biber, caribbean jerk* ve tuzu fırın torbasında karıştırıp bir koca somon parçası sokuyor içine. Peynirli patlıcanlarla birlikte aynı zamanda fırına veriyoruz, yan yana.
Patlıcanlarımın kıvamıyla somonun kızarması denk geldi. Somon, dışı kıtır içi sulu muazzam bir hal aldı. Parmesan da rendelenip eklendi iş yemeye gelince.
“Hani yemek yoktu? Dışarı çıksa mıydık hani?”
“Valla ben değil, Remy!”
“Ciiiaakkkk, miiiiyyk.”
Beyaz şarap vardı aklımda, soğuğu kıvamındaydı.
Elim rakıya gitti.
Itır yapraklı.
Olmaz. Hiç olmadı. O zaman zarfı, benim onlarla gönül bağı kurduğum zamanlardır ki, onları yemeyi kat’iyen düşünemem bile.
Derkeeeen, ki bu derken ertesi günlere mütecaviz / tecavüzkâr da olabilir, ben onları ne düşünür ne ederken, vınnnn mutfağa ve bir şeyler yapmaya başlıyorum.
Durumuma yeni aydım. Vallahi... Ratatouille’ü izledikten sonra aydım. Yani olanları üst üste koyunca aynı filmi çekmiyoruz belki ama, o fareciğin görevi bende aynen şöyle: Durduk yerde bedenimin her yerinde gezinmeye ve söylenmeye başlıyor.
“Viiiiyk, ciiiiyk, kalksana miiiiyyyk...” Gıdıklaya gıdıklaya mutfağa götürüyor ve elimi kolumu sanki kuklaymışım gibi oynatarak istediğini yaptırıyor bana!
http://disney.go.com/disneypictures/ratatouille/ (hahahaaaaaa)
Huriye komşum köyünden dönünce ev biber doldu. Kaç çeşit bunlar? Çok çeşit, işte ondan biber&biber. Lakin dört küçücük patlıcan da katılmış yanlarına, ki onların da pişip meydana çıkması gerekiyor eş zamanda. Bu arada biberlerin seyir zamanı doldu dolacak, ki şükürler olsun, “Miiiyyk ben Remy.” Artık tanışıyoruz ya...
Hooop mutfağa, bir yandan da diyorum ki, “Oya haşlarmış gibi yap şunları, sirkeye / limona bas sonra, olsun acele turşu... Başına fazla iş çıkmaz hem de...,” ...deee ne mümkün? Oya hiç oralı değil. İlk işi fırını kızdırmaya başlamak oluyor, seksen dakika 200+ derece; ikinci iş fırın teli yaldızlanıyor, üçüncü olarak yaldızdan bir tepsi daha imal edilip yaldızlanmış tele oturtuluyor. Böylece temizleme ve yıkama faaliyetlerinden imtina edilmiş oluyor.
Zeytinyağ fısfısım bazı unutulur bir kenarda, bazı da hiç elimden düşmez. Bugünlerde nedense hep ayak altında dolaşıp kendini kullandırtacak yer arıyor. Böylece yaldızdan tepsiye serip tuzladığım biber&biber ve dört patlıcanıma bol bol sızma fıslıyorum.
Kızarmaya başladıklarında çevirmem gerektiğini de Remy’den öğrenmeyeceğim, e yok artık. Remy uslu uslu otururken ben mutfağa giriyorum ve daha fırının kapağını açarken al sana, "Viiiiiiyk..."
Kocaman bir baş sarmısak ayıklanıyor, mutfak penceremden defne yaprakları ve kekik çeşitleri toplanıyor. Arka balkona koşulup biberiye dalları koparılıyor. Altüst edilen yaldız tepsi muhteviyatına iki adet de acı süs biberle birlikte karıştırılıyor. Fırınlanmaya devam.
Sonra oldu bittiye geliyor, biber&biber servis tabağına alınıyor ama patlıcanlar az daha pişmek ister. Çözüm mü?
Remy, saplarından tuttuğu gibi iki üç bacaklı kesiyor onları. İçlerine bol dil peyniri koyuyor. Yaldız tepsiyi kenarlarından buruşturarak küçültüp tekrar fırına koymak üzere hazırlıyor. Ve deeeee, mısır unu, çekme biber, caribbean jerk* ve tuzu fırın torbasında karıştırıp bir koca somon parçası sokuyor içine. Peynirli patlıcanlarla birlikte aynı zamanda fırına veriyoruz, yan yana.
Patlıcanlarımın kıvamıyla somonun kızarması denk geldi. Somon, dışı kıtır içi sulu muazzam bir hal aldı. Parmesan da rendelenip eklendi iş yemeye gelince.
“Hani yemek yoktu? Dışarı çıksa mıydık hani?”
“Valla ben değil, Remy!”
“Ciiiaakkkk, miiiiyyk.”
Beyaz şarap vardı aklımda, soğuğu kıvamındaydı.
Elim rakıya gitti.
Itır yapraklı.
* körili karışık bir baharat
14 Comments:
Super bir sofra olmus. Ah o biberler. Gecen gun canim zeytinyagli biber dolmasi istedi. Ama burada o biberleri bulmak olasi degil. Kocaman yesil, kirmizi, sari biberler satiliyor burada. Ilk defa bir bahcem olmadigina uzuldum. Sonra Turk marka konservesini buldum Cin marketinden (hic sorma oyle bir Cin marketi ki her ulke urunu var) ama konserve sonucta :( Bir de o sivri biberlerle annem bir gocmen yemegi yapardi. uzerine sarimsakli yogurt. Ahhhhhhhhhhh....
By ycurl, at 1 Eylül 2007 18:18
Curly'ciğim o kocaman renkli biberleri salatalarımda kullanıyorum ama bizim bildik lezzette dolmalık değiller. Konserve biberle de dolma yapılır mı bilmem??? Şu fırınladığım biberleri sarmısaklı yoğurtla yiyoruz biz de. Çok güzel. Anneciğinin kulakları çınlasın.
İstanbul'a gelirsen mutfağıma gir lütfen, ne olacağı belli olmayan garip bir yer. Ööööptüm.
By Oya Kayacan, at 1 Eylül 2007 20:24
Yok yok konserve biber degil. Konserve zeytinyaglı biber dolması :)
By ycurl, at 2 Eylül 2007 08:24
Ha yaaaa! Ne çok satılır buralarda da... Raflar teneke teneke dolma doludur marketlerde.
Gurbette olunca belki hiç yoktan iyidir ama. Bana annem bir gün önceden sardığı, doldurduğu dolmaları THY personelinden tanıdıklara verirdi, ertesi gün alırdım Fiumicino'dan. Daha neler... Beyaz peyniri pastırması rakısı...
By Oya Kayacan, at 2 Eylül 2007 10:26
çok güzel olmuştur o biberler... hepsi.... hepsi. bir arkadaşım
o patlıcanları yaldızla paketleyip fırına sürmüş, çıkarıp içini açıp bol karabiber ve kaşar koyup tekrar yaldıza sarıp tabaklara servis yapmıştı. çok lezzetli olmuştu.
aklıma geldi, kaçırdım mı acaba, karga hala orada mı? nedense zaman zaman aklıma geliyor, merak ediyorum onu.
sevgiler.
By endiseliperi, at 2 Eylül 2007 22:30
Sevgili Peri, Kargo mutfak penceresi müdavimi oldu. Peynir ve cevizlere daha yakın olan yeri keşfedip pencere değiştirdi yani. Ben gittikçe evcilleşir zannetmiştim ama yanılmışım. Artık daha ürkek ve kendini sevdirmekten vazgeçti. Biraz da hüsnükuruntum var, adını biliyor galiba 8~} Her gün görüşüyoruz...
Folyoda patlıcan çok akıllı bir iş. Lezzetli de oluyor ama tek nahoşluğu kararması. Peki mangal sefasında denedin mi hiç patlıcan közlemesini?
By Oya Kayacan, at 3 Eylül 2007 09:33
Oya' cım son zamanlarda burnumdan biber kokusu gitmez oldu benim.
Denemeler yapa yapa bir şeyler çıkıyor ortaya.
Kırmızı biber salçası yaparken "ki çok kolay bir yöntemle yapıyorum artık" içine katmak için aldığım acı sivri biberler her defasında fazla geliyor. Ben de düşündüm taşındım ve senin ilhamınla yeşil biber salçası yaptım. (Hani sen renk karıştırmayı sevmezsin ya) Tadı harika oldu. Görüntüsü de öyle... Yemeklere muhteşem lezzet katıyor. Mutfağında yer aç. Bu hafta sana da hazırlayacağım. :-) Şimdi içine ceviz ve baharat katıp kahvaltılık bir şeyler hazırlamayı planlıyorum. Önerin??
By Çiğdem, at 3 Eylül 2007 11:33
Oyacığım döndüm de senin mutfağa uğrayayım dedim.Bak ben sevdiğim yerleri hatırlayanlardanım.
Biber kızartmasını özledim. vallahi yerim bak.Sabah kahvaltıda bile yerim. çayla...olurmu deme olur.Bal gibi olur..
By daimamutfak, at 3 Eylül 2007 16:32
Ben senin eline su dökemem Çiğdem'ciğim, kimbilir ne lezzetler çıkıyor ortaya... Ben reyhan, fesleğen, ceviz, fındık, sarmısaklı falan bileşimlere bayılıyorum. Senin sızmalar girince hele işin içine, e' daaa' n'oosuuun? Yeşil biber salçası da Çiğdem'in kapak lezzeti olsun. Ellerine sağlık, bayııldıııım...
Mutfakta yer mi? Mutfak senin Çiğdem'ciğim 8~} Yok yok bu kadar da yüzsüz değilim!!!
----------
Hoşgelmişsin Neriman'cığım. Hayli moral toplanmış gibi duruyor bu yaz tatilinden. Vallahi bu fırındaki biberler beni de sersemletti. O kadar lezzetli oldular ki, uykuda bile aklıma girdiler. Çayla yemedim ama...
By Oya Kayacan, at 3 Eylül 2007 19:58
Oya' cım sağol güzel görüşün için ama daha benim kırk fırın ekmek yemem lazım. Şimdilik kopya çeke çeke idare ediyorum :-)
By Çiğdem, at 4 Eylül 2007 09:20
Oya şu yeşil biber salvcandan bahsetsene..Merakım oldu..
By daimamutfak, at 5 Eylül 2007 10:22
Sevgili Neriman, yeşil biber salçasını Çiğdem yapmış. Dur bakalım anlatır, sorarız... Kırmızı yerine yeşil biber diye düşünmüştüm, hani Tobasco'nun kırmızısı da yeşili de var gibi. Amma vardır bir püf noktası.
By Oya Kayacan, at 5 Eylül 2007 19:02
Gününüz aydınlık olsun. Sabah yağmurla başladı keyfim bir yerinde ki...
Aslında herşey kırmızı biberlerden salça yapmamla başladı. Benim salça nasıl desem... biraz biber püresi kıvamında. Kimini sadece tatlı biberlerden yapıyorum, kiminin içine de o zehir gibi acı köy biberlerinden katıyorum. Acılı da güzel oluyor. Oluyor olmasına da kalan biberi kurut, turşu yap, biber reçeli yap... Her taraf acı biber olunca ancak akıl edebildim.
Dolmalık biber, yeşil kapya biber, çarliston biber ve bu acı biberleri hep birlikte yıkayıp ayıklıyorum. Acıları ayıklarken ameliyat eldiveni giymekte yarar var. Yoksa... Hepsini düdüklü tencereye koyuyor, bir avuç da su atıyorum içine. Buhar çıktıktan sonra 25 dakika haşlanıyorlar. Yine eldivenle kabuklarının içinden bir tatlı kaşığı yardımı ile sıyırıp alıyorum. Avuç içinde suyunu sıkıp bızzzzzzzzzzzzzzzzzt yapıyorum. O püreyi de bir kaşık tuz ekleyip tencerede kısık ateşte 40 dakika kaynatıp suyunu buharlaştırıyorum. Küçük kavanozlara koyup, ağzını sıkıca kapatıp havlu arasında baş aşağı soğutunca da konserveleniyor.
Açtıktan sonra buzdolabında tutulup üzerine biraz sızma gezdirilince hiç küflenmiyor. Kırmızı biberin bir kilosu ile 300 gr alan bir kavanoz salça yapılabiliyor. Yeşillerden 1.5 kilo kullanmak gerekiyor.
Biber reçeli ne diyenlere onu da tarif edeyim :-)
Acı biberler doğranıp az yağda kızartılıyor. İçine bol rende domates, 2-3 diş sarmısak, tuz, karabiber, 2 adet kesme şeker konulup iyice koyulaşana kadar pişiriliyor. Hepsi bu... Adanalı bir arkadaşım sabah kahvaltısında yemeği çok sevdiği için adı biber reçeli kaldı. Acılı ezme gibi güzel bir rakı mezesi olur.
Umarım herkese afiyet olur.
By Çiğdem, at 6 Eylül 2007 10:03
Yaşa sen Çiğdem'cim canım...
By Oya Kayacan, at 6 Eylül 2007 10:16
Yorum Gönder
<< Home