Kedili Mutfaklar

Perşembe, Ağustos 21, 2008

Dalından sofraya

Bir hafta yardımsız kaldım ama değdi. Şemşi köye gitti. Babasının tarlasından, konu komşu bahçesinden ne topladıysa bana da getirdi. Nasıl derler yani, dönüşü muhteşem oldu.

Bizim ailenin zeytinyağlı fasulyesi tadı kadar görüntüsüyle de meşhurdur. İki dakika kadar vaktimizi fasulyelere özen göstermeye ayırırız. Yarım domates ve soğan dibe oturtulur önce, fasulyelerle çevrelenir. Ben iki diş sarmısak da koyarım. İki üç çevirmelik karabiber de çekerim. Daha daha fasulyelerle üstünü kapatırız bu renkli tabanın. Şeker, tuz, sızma, bir iki parmak su ve verin ateşe. Dalından sofraya boncuk ayşe, tepetaklak edilip bezenmiş tersi ile gelir sofraya.

İki dakikadan fazla müsaitseniz fasulye sıralamasını da daha düzgün yapıp eşe dosta, "Aman da pek kıyak şekillendirmişsin fasulyeleri," dedirtebilirsiniz.


Köyden gelince nasıl olur bilirsiniz. Keskin gözler bile kilosunu tartamaz. O kadar çok olur bir kere. Sonra her renk olur, her şekil olur. Kırmızılı yeşilli pembeli sarılı morlu irili ufaklı çarpıklı düzgünlü ekşili ballı... Biz kentsoyluları çok kıskandıran, yemeden doyuran, doydukça acıktırıp oooof çektiren kokusunu yayar mutfağa. Yeşiller olgunlaşmaya ayrılır. Olgunlardan hemen bir salçalı makarna yapılır.
Tam da aynı günlerdir, aman da aman ne tesadüftür ki Şirinceli Candan Kızım'dan yılın kekik torbaları gelir. Zaten mutfağımın size her daim anlatmadığım sırlarından biri de bu dağ tepe kekikleridir. O domatese bu kekik, Allah Allaaaah çektirir.

Şemşi'nin domatesi biberi, altına üç beş kemiksiz tavuk butunu alıp, üstüne de arpacığını sarmısağını kekiğini biberini örttü mü...; işte salçalı tavuk budur dedirtir ki salça malça kullanılmamış, domatesin tadı ve rengi kendine zaten salça süsü vermiştir.

Makarna dediğim işte bu salçayla, salçalı tavukla yenecektir. Hatta yenmeyecek yutulacaktır.

Tam zamanıdır, mutfağın domates ve kekik şenliğine antrikot katılabilir. Domatesin sızmasını katiyen unutmamalı, etin iri çekilmiş karabiber bolluğunu ağzınıza göre ayarlamalısınız.

Bu esnada zaten mutfağın efendisi olan Cancan, günün en heyecanlı anlarını yaşamaktadır. Bekler ki şarabımızı açalım, tabağımızı kadehimizi alıp oturalım bir köşeye, şükredelim bu günümüze.

Sakin sakin bekler.

Domateslerimize beş duyumuzla sahipleniriz.

Cancaaaan, senin kaç duyun var sahi?


13 Comments:

  • Yaa Oya'cığım, şimdi birşey soracam,dünya âleme rezil olacam.Ama kimse duymadan bi söylesene kulağıma; 1-2 parmak suyla pişiyor mu o fasulye gerçekten? Bizim pazardan aldığımız fasulyelerde mi bi sorun var yoksa?
    Ellerine sağlık. En bayıldığım yaz sebzesi gene senin pişiriminle ağzımı sulandırdı.
    Sevgiler

    By Blogger Ece, at 21 Ağustos 2008 13:15  

  • Pişiyo pişiyo... Hatta önce sıkı sıkı folyoyla örttüğüm tepesini açıp suyunu bile çektiriyorum, taa ki o soğancıklarda gördüğün minik yanıkların kokusu gelene kadar. Benim zeytinysğlı fasulyemin özelliği sulu olmaması. Tepetaklak ettiğinde şekilli duruyor böylece. Bir de hep dediğim gibi hamurlaşmış pörsümüş yiyecekleri sevmiyorum. Yediklerimin dişe gelmesini tercih ediyorum. Pazar fasulyesi de olsa çıt diye kırılanı, körpesiyse aynı şey oluyor. Ha bir de niye rezil olalım a Ece'ciğim, sen sulu yemekleri tercih ediyor olabilirsin. Onlar daha anne yemeği, daha geleneksel mutfaktır. Benim gönlümse meyhane usulüne gider hep. İçki masalarında yemek suyuna ekmek bandırmak hoş olmaz diye öğretmişler bana 8~}

    By Blogger Oya Kayacan, at 21 Ağustos 2008 13:50  

  • Annem de baklayı pişirirken yağlı kâğıt kapatırdı üstüne.Cambul cumbul sulu olmazdı.Ben de suyu olmayan bakla ve fasulye seviyorum ama bi de başarabilsem keşke:(
    Bu tarifi deneyecem bakalım.
    Teşekkür ederim.

    By Blogger Ece, at 21 Ağustos 2008 14:09  

  • Annoyam, yaaa; bu ne görüntülerdir, böyle, bir de cümlelerinle birleşince kendimi kral sofrasına davetli gibi hissettim şu an, ellerine, gözlerine sağlık, Cancan'ı da özlemişim yine, ne güzel bakmış öyle kenardan kenardan,yerim ben onu yemeklerle birlikte ham diye... Biliyor musun; ben seni çok seviyorum vallahi...

    By Blogger dgül, at 21 Ağustos 2008 14:49  

  • Birşey daha diyecektim de, geri geldim, Şemsi hanım'ın olur ya yine az biraz gitmesi gerekirse, sen bir hadi de, ben uçar gelirim sana yardıma, 2 nolu kedin gibi olurum, ne desen;tutarım her sözünü... Yani aklında bulunsun dedimdi...

    By Blogger dgül, at 21 Ağustos 2008 14:56  

  • Ece'ciğim yağlı kağıtla sıkıştırılarak pişen yemekler enfes oluyor. Annen işi biliyormuş.
    ----------
    Sevgili Demet, aklımda olsun vallahi, güldürdün beni. 2 nolu kedi ha, haaa haaa... Cancan'ımı yedirmem ama.

    By Blogger Oya Kayacan, at 21 Ağustos 2008 19:32  

  • Turkiye'de bulunan yesil fasulyeler pisiyordur ama buradakiler ne yazik ki pismiyor :( O yuzden once biraz haslayip pisirmek zorunda kaliyorum. Su yagli kagit olayina takildim. Piserken yagli kagit mi konuluyor kapagin altina?

    By Blogger ycurl, at 22 Ağustos 2008 05:50  

  • Ne diyorsun Curly'ciğim, önce haşlayıp mı pişiriyorsun? Lezzet mi kalır o fasulyelerde? Yağlı fırın kağıdı kullanarak pişirdiğim bir yemek şu adreste, 3 Şubat 2008 tarihli... Az su kullanayım, tadı tuzu içinde kalsın dersen harika bir yöntem. Bakma elim pratik alışkanlıklara sahip olduğundan her zaman uygulamıyorum. Sevgiler.

    http://kedilimutfaklar.blogspot.com/search?q=karnabahar+yapra%C4%9F%C4%B1nda+k%C4%B1ymal%C4%B1

    By Blogger Oya Kayacan, at 22 Ağustos 2008 09:44  

  • Oya hanım,
    Bu manzara karşısında daha fazla sessiz kalamazdım.
    Çiği de pişmişi de öyle güzel ve estetik(Boynuna bembeyaz inciler takmış, yeşiller giymiş bir hanımefendiye kuşbakışı bakıyormuşum gibi) duruyor ki bu fasulye; değme aşçıların elinden çıkmış o alafranga yemeklere tercih ederim. Hele ki o anlatım yok mu, en çok da onun 'müptelasıyım' desem yalan olmaz.

    Ellerinize, yüreğinize sağlık.

    Sevgilerimle...

    By Blogger IŞILCA TATLAR, at 22 Ağustos 2008 15:37  

  • Sevgili Işıl, görselliğe önem veren birinden bu yorumu alınca çok sevindim. Büyük beyaz soğanlara inci diyoruz ya, artık gerçek inciler bu minik arpacıklar olacak benim gözümde/gönlümde. Mutfak keyiflerimiz eksik olmasın...

    By Blogger Oya Kayacan, at 23 Ağustos 2008 09:25  

  • Merhaba Oya'cigim,
    Uzun suredir sesim cikmiyordu. Arada sayfana ugruyordum mutlaka, her ne kadar mesaj olmasa da.
    Cancanim yine pozunu vermis. Annoya her zamanki gibi harikalar yaratmis, ellerine saglik.

    By Blogger Hanife, at 26 Ağustos 2008 21:11  

  • Özledik vallahi. Taktın sayfana sevimsiz bir yazı, gidiş o gidiş. Akşam olsun da şu yeni yazdıklarını okuyalım keyifle. Cancan'ımla seni ve Ege'yi öpüyoruz Hanife'ciğim.

    By Blogger Oya Kayacan, at 27 Ağustos 2008 16:32  

  • allahi oyacığım muhteşem görünüyorlar.Önce fotoğraflara takıldım...dur dur yazıyada geçiyorum hemen..mutlak çok akıcı yazdın, herzamanki gibi...

    By Blogger daimamutfak, at 2 Eylül 2008 17:24  

Yorum Gönder

<< Home