Son
Devenin tabanını gören ya çölde bedevidir ya da turistik deveci. Evde görmüşler takımından bir de biz eski kuşak varız. Ne kadar moda bir durumdu ama o vaktin zamanında. Evlerin salonlarında dekoratif yeşillik denince üç bitki gelirdi akla, deve tabanı, kauçuk ve peygamber kılıcı.
Derken ne oldu? Modaları geçti. Yürekler acısı. Sıra sıra evden atıldı bu bitkiler. Kapıcılar sahip çıktı onlara ilk adımda. Apartman girişlerine yerleştirildiler yine dahiyane bir dekorasyon ustalığı lakin tozlu yaprakları, sulanmaya muhtaç topraklarıyla. Eski sıcak ortamlarından hayli uzak ama eski sahiplerinin eve giriş çıkışlarında anlık da olsa onlara yakın olabilmenin huzuruyla durdular oralarda. Beklediler taa ki devran dönene, daire sahipleri değişene, yönetimler gençleşene kadar.
Sahipleri ölenler oldu, mirasçıları hiç tınmadı onları. Onlar ki mini mini fidanlardı bir zamanlar, sevenlerinin elleriyle dikilmişlerdi en güzel toprak saksılara. Yapraklarının tozlarını almak onları özel okşamak demekti, onlarla özel hasbıhâl ortamı yaratmak demekti. Kapıya konmak şöyle dursun, çöpe yakın koyuldular. Yolcu yoluna gitmişti, yoldaşlarına da yol gözükmüştü, hepsi buydu işte.
Köhnemiş evin hanımteyzesi bir zamandır çekilmiş bırakıyordu perdelerini.
Geçen sabah kapısında üç kocaman üç üzgün üç küskün saksı belirdi, bir deve tabanı bir kauçuk ve bir peygamber kılıcı. Saksılardan birinin toprağında sanki ölüme yatmış kadar yaşlı, yorgun, mağrur bir kedi vardı.
Derken ne oldu? Modaları geçti. Yürekler acısı. Sıra sıra evden atıldı bu bitkiler. Kapıcılar sahip çıktı onlara ilk adımda. Apartman girişlerine yerleştirildiler yine dahiyane bir dekorasyon ustalığı lakin tozlu yaprakları, sulanmaya muhtaç topraklarıyla. Eski sıcak ortamlarından hayli uzak ama eski sahiplerinin eve giriş çıkışlarında anlık da olsa onlara yakın olabilmenin huzuruyla durdular oralarda. Beklediler taa ki devran dönene, daire sahipleri değişene, yönetimler gençleşene kadar.
Sahipleri ölenler oldu, mirasçıları hiç tınmadı onları. Onlar ki mini mini fidanlardı bir zamanlar, sevenlerinin elleriyle dikilmişlerdi en güzel toprak saksılara. Yapraklarının tozlarını almak onları özel okşamak demekti, onlarla özel hasbıhâl ortamı yaratmak demekti. Kapıya konmak şöyle dursun, çöpe yakın koyuldular. Yolcu yoluna gitmişti, yoldaşlarına da yol gözükmüştü, hepsi buydu işte.
Köhnemiş evin hanımteyzesi bir zamandır çekilmiş bırakıyordu perdelerini.
Geçen sabah kapısında üç kocaman üç üzgün üç küskün saksı belirdi, bir deve tabanı bir kauçuk ve bir peygamber kılıcı. Saksılardan birinin toprağında sanki ölüme yatmış kadar yaşlı, yorgun, mağrur bir kedi vardı.
19 Comments:
Sevgili Oya Hanım,
Bir de sarmaşık sardırılırdı salon kapısının kenarından başlayarak en az iki duvar boyunca gidip gelen...
Ne güzel anlatmışsınız şu eski moda(!) bitkileri; devetabanı, kauçuk ve kılıç.
By EKMEKÇİKIZ, at 28 Ağustos 2010 23:58
Atladım Ekmekçi, haklısın. Şimdi gözümün önüne geldi bizim salonda da olan, yürüyüş parkurunu çivilere gerdiğimiz sicimlerle dikkatle çizdiğimiz o sarmaşık cinsi. Ham sarılı yeşilliydi hem de yer yer sadece yeşil verirdi yapraklarını. Büromuzda, muhasebe odasında var şimdi bir tane. İki yaprak koydular bir saksıya, kapıyı döndü, dolaşacak yer arıyor ;)
By Oya Kayacan, at 29 Ağustos 2010 13:37
bir de aşk merdiveni vardı.sonradan dediler ki bu çiçek eve uğursuzluk getirir.Zavallı aşk merdivenleri solduruldular birer birer
By Adsız, at 29 Ağustos 2010 14:27
Batıl inancı olmayan insanlarmış herhalde, aşk merdivenlerini seve seve yaşatan çok tanıdığım var.
By Oya Kayacan, at 29 Ağustos 2010 14:58
Ben de serada çalışırken çok rastlardım bu tarz batıl inançlara. Sarmaşık uğursuzluk getirir diye almak istemezlerdi, ne sinir olurdum nasıl böyle saçma düşünürler diye. Annemin salonunda vardır peygamber kılıcı kocaman oldu, bahçede kauçuklar. Deve tabanı ve aşk merdivenini getirdim eve keyifli yaşıyorlar. Ne güzel oldu hatırlamk bunları, sevgilerle...
By bilge ve annesi, at 31 Ağustos 2010 13:03
Peki Mustafa çiçeğini duyan var mı? Yoksa bu da anneannemin bir uydurması mıydı? (ben ayşekadının fasulye olması kadar doğal bulmuştum oysa ki bu ismi)
By Margot, at 31 Ağustos 2010 14:16
Kiminin uğurlusu kimine uğursuzdur belki de, ne bileceksin? Farzet eve atıyorum bir saksı nar çiçeği aldın, ertesi gün evde ummadık bir felaket vuku buldu. Nar çiçeği midir suçlusu? Bu gibi inançlar beni de deli eder Bilge & Annesi... Peygamber Kılıcı tavana kadar uzayınca ev sahibi olunurmuş bir de ;) Sahiplendiğin 'modası geçmiş' bitkiler adına çok sevindim...
----------
Margot, senin anane Atatürk çiçeğine kısaca Mustafa diyor olabilir miydi ;)
By Oya Kayacan, at 31 Ağustos 2010 15:04
margot, ben de "parlak mustafa" diye biliyorum o çiçeği:)
izmir'de bir de "küçük orospu" vardı ben çocukken, ne oldu ki ona? evinin kadın oldu zaar, ad değiştirdi.
By asmira, at 31 Ağustos 2010 16:05
Aaaaaa var valla, hem de hepimizin tanıdığı bir yaprak bu 'parlak mustafa'. Sağolasın Asmira...
http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=14770
'Küçük orospu'nun izini süremedim. Dediğin gibi evlendi hele de iyi bir evlilik yaptıysa Tepecik'ten Kordon'a taşınmış olması ihtimali üzerinde duruyorum ;)))
By Oya Kayacan, at 31 Ağustos 2010 16:49
ya ben cok uzuldum o teyzeye cok guzel yazmissiniz...
Tohumlar kolay bana email ile adres bildirebilirmisiniz.
By beste, at 31 Ağustos 2010 22:41
Oyacanım Kayacanım:)
İnternette bulduğum bilgiyi paylaşayım sizlerle,
küçük orospu çiçeği (Begonyanın küçük çiçekli türüdür)
İsmi çok sakat olan ve gerçekte var olan bir çiçek adıdır diğer adı da zillimaşa'dır.
By Nüket Şenyüz, at 31 Ağustos 2010 23:28
Beste'ciğim, hayat sayısız virgüllerle kesilip/uzayıp giderken bir de bakıyorsun ki nokta koyulmuş. Geride kalan hoş sedalar olmasa, acıdan yaşayamazdık.
Domates tohumlarına çooook çok sevindim. Bu demektir ki seneye fotoğraflarını seyredip durduğum Fransız domateslerini yemeye hazırlanıyorum!
Adresi buradan da verebilirim:
Mine Flora Çiçekçilik & Fidancılık
Bilali Habeşi Caddesi No:1
Samandıra - Kartal
İstanbul
www.mineflora.com
www.sabunlarim.blogspot.com
Telefon : (0216) 311 61 86
Fax : (0216) 561 50 56
E-mail : mineflora@mineflora.com
----------
Ben neden bulamadım yaaaa Nüket... Şimdi zillimaşa diye de baktım, ucu zilli maşa çıktı ;) Link istiyorum link...
By Oya Kayacan, at 1 Eylül 2010 11:12
Ne derin bir hüzün... Basit bir ayrıntıymış gibi görünen ama kimi hayatları vaktiyle nasıl da süslemiş olanların usulca ve onurla çekilişi. ''Sahip''lik nedir ve nereye kadardır bilemem ama, tıpkı sahipleri gibi. Sağol Annoya...
By Handan Demiralp, at 1 Eylül 2010 12:56
Sevgili Oya, Yesilligin modasi mi gecermis. Hata yapiyorlar. Odayi oksijenler yesillikler ne guzel. Ben de adini bilmedigim bir tropik bitki var. Annemlerde Afrika meneksesi vardi. Selamlar
By Mine, at 2 Eylül 2010 06:01
Sahip olmakla, sahiplenmekle aynı şey midir bilmem ama karşılıklı bir aidiyet duygusu yaşarım ben köklü paylaşımlarda. Şu eski masa ve sandalyelerim bensiz yapamaz sanki, ben onlarsız olamam. Hastalanan çiçeğim ölecekse elimde ölsün, çöp kamyonunda değil. Ne kedim benden gitsin ne de ben kedimden... Ama günün birinde Handan'cığım, 'son' yazan sahnenin ekranda belirmesiyle dağılıveriyor herşey. Eskicileri çok severim bu yüzden. Göçmüş hayatların hikayelerini yazarım kafamda onlarca... Ne mutlu ardında hikayeler bırakanlara...
----------
Yeşillik dünyasını takip etmiyorsun galiba Mine. Çiçekçime her gidişimde hayretler içinde, "Aaaa bu da nesi?" dediğim bitkiler çıkıyor karşıma. Şık evlerin şık salonlarını geniş orkide aranjmanları süslüyor. Kahretsin ki (bana onlara işkence edilmiş gibi geliyor), gövdeleri örgü şeklinde veya dolandırılmış ağaççıklar bir süredir çok moda. Çiçeklerine iyi bak ;)
By Oya Kayacan, at 2 Eylül 2010 11:18
Oya'cigim, O orgu agaclarindan (ficus) vardi bende. Hic zahmetsiz oluyorlar. Onlari gercekten tavsiye ederim. Govdesinin orgusune alisirsin. Ev tasinirken arkada kaldi. Yakinimda olsan sana verirdim.
Evet, oryantal orkidlerin cazibesine kapilmis biri olarak, uc tane orkid bitkisi bende yapamadi. Aşifteler cereyani seviyorlar galiba.
By Mine, at 3 Eylül 2010 04:17
Ağzı yok dili yok, belki de vardır bir zahmeti de diyemiyordur Mine'ciğim :( Orkide yetiştiricileri olarak Ablam Hülya ve Teyzem Jale önde giderler. Ben meraklısı değilim, bilmem. Hele de cereyan konusu ilginç, bu fikri bizimkilerle paylaşayım bakalım...
By Oya Kayacan, at 3 Eylül 2010 17:28
http://www.uludagsozluk.com/k/kucuk-orospu-cicegi/
http://www.yurdumuzutaniyalim.com/showthread.php?p=737
İki link verdim Oyacanım,
daha fazla gerekirse onu da buluruz:)
Sevgiler
By Nüket Şenyüz, at 4 Eylül 2010 15:25
Senden önce kendisiyle tanıştım dün Mine'sinin serasında. Daha doğrusu tanışmak denmez ona, bildiğim begonyaymış işte... Komik olan Mine'nin çalışanlarından olan bir kadıncağızın, "Gelip küçük orospu diye arayan bile oluyor, bu çok çirkin bir şey," diye müthiş şikayetçi olduğunu belirtmesiydi :))
Kısa günün kârı, Parlak Mustafa ve Küçük Orospu ile yeniden müşerref oldum!!!
By Oya Kayacan, at 4 Eylül 2010 19:00
Yorum Gönder
<< Home