Kedili Mutfaklar

Çarşamba, Ağustos 18, 2010

Katili tanıyorum

Aslanlar gibi bir adam. Boy pos, geniş omuzlar, kıvırcıksı saçlar. Tatlı sert. Kaşlarını çatarken dudak ucuyla gülümseyen. Kızarken seven.

Tanıdığımda henüz hayli küçüğüm. Küçüklükten genç kızlığa geçiyorum diyelim ya da. Başkaca ne denir onüç ondört yaşlarındaki çocuğa? O, büyükler kategorisinde. Tanışma noktası bir yaz kampı, yer Florya.

Yaşıma göre kimseyi bulamıyorum mu ne, büyüklerle haşır neşirim ben. Büyükler, çoğu sinemacı tiyatrocu, acayip eğlenceli. O zaman ve sonrasında ortak alanlara denk geliyoruz sıklıkla Burhan Abi’yle. Taaa babam zamanlarının gazetecisi. Keyifli gençliğimin meyhanecisi. Ucundan bucağından dolaylı karıştığım Yeşilçam’ın yapımcısı. Pek meraklı olduğum eski eşya koleksiyoncusu. Nasıl renkli bir adam, nasıl.

Kaybettim derken. Arnavutköy Antik Restoran’dan sonra görmedim etmedim. Zaman zaman ışık hızıyla geçer giderdi aklımdan geçmişin renkli bulutları, tozu dumanı arasında.

Gazetelerde çıkan fotoğraflarında O, Burhan Abi değildi sanki. Erimişti, dağılmıştı, bitmişti.

Emekli bir hayat kadınını, ne demekse hayat kadını, hayat arkadaşı seçmiş kendine, diyor cinayet muhabirleri.

Sabahlara kadar içer kavga ederlermiş, demişler bazı komşuları.

Bir Cihangir cinayeti diye geçiyor bazı gazeteler sütunlarında. Ortada katledilip elektrikli testereyle doğranmış bir kadın; parçaları sokakta çöpte, evde buzdolabında, şurda burda. Katil zanlısı aylak aylak Taksim'de dolaşıyormuş yakalandığında.

Nasıl diyeceğimi bilemiyorum ama ben artık (suçunu itiraf etmiş) bir katil tanıyorum.

O’ysa, benim aklımda kalan Burhan Tekinliğ, aslanlar gibi bir adamdı.

15 Comments:

  • Çok üzüldüm, ben tanımasam da geçirdiği cinnete çok üzüldüm

    By Anonymous Adsız, at 18 Ağustos 2010 21:05  

  • O kadar kolay ki Annoyam.. Kendime bakıyorum bir çok insanın nasıl hayatta kaldığına şaşıyorum.

    Diyecek bir şey de yok..

    By Blogger Çiğdem, at 19 Ağustos 2010 00:01  

  • İnsanları böylesine değiştiren nedir bilemiyorum, hayat bazılarına acımasız davranıyor evet, bazıları dayanıyor, ödün vermiyor, bazıları ise rüzgara kapılıp gidiyor ve birgün bir yaprak gibi düşüyor hayattan... Yazık, ne diyeyim...

    By Blogger Banuca, at 19 Ağustos 2010 01:30  

  • Dondum kaldım günlerdir Gasilhane. Hani en eeeen cinnet hallerinde belki iki tokat atar diye düşünebilirdim. Ancak, testereler, bıçaklar, ateşli silahlar filan artık neredeyse kolye bilezik falan gibi süs eşyası niyetine kullanılıyor :(
    ----------
    Hiç o noktalara gelmedim Çiğdem'ciğim. Gelemezmişim gibi de sanki.
    ----------
    Ben biliyor muyum sanki sevgili Banu. Doğru olan hayatın herkese eşit davranmadığı ancak bu engin düşünceyi cinayet psikolojisine nasıl oturtabilirim ki? Ödün vermemek esas düstur desek, (hani yolda yürüyen adama birisi gelip sille tokat girişiyor, adam yerlerde sürükleniyor ve kalkıp hiçbir şey olmamış gibi arkasına bile bakmadan yoluna devam ediyor, bir nevi Zen felsefesi yani) bu sefer de çelik gibi sinirler gerekiyor...öyle ya, herkesler de sinirleri aldırılmış zen üstadı olamaz ki. İşte bu yüzden midir kanunlara hafifletici neden diye konulan şerhler...

    By Blogger Oya Kayacan, at 19 Ağustos 2010 09:59  

  • çen kış gazetelerde bir haber;
    Ankara da 2 apartman görevlisi bir kadını öldürüp bileziklerini almak için kolunu kesti..Yakalandılar aynı gün .
    Kapıcılardan biri bizim binanın görevlisi.O sabah da her sabah olduğu gibi kolay gelsin,demişim .
    Neye gelecekse?
    Katlettikleri emekli öğretmenle pencerelerimiz karşılıklı ama tanımıyorum.
    Olayı öğrendikten sonra bile günlerce söylediğim 'daha o sabah konuşmuştum'demek oldu.Sanki cinayet işleyebilecek potansiyeli olan bunun öncesinde başkalaşım geçirirmiş gibi.

    Oluyor bana böyle ,yüzyılda bir beklenen deprem gelip evimin birkaç yüz metre yakınında gerçekleşiyor.
    Taşınıyorum başka şehre ağlaya zırlaya 1750 konut ve onlarca apt.görevlisi arasında bizim kapıcı katil olabiliyor.
    Son aldığım duyum evimin yakınındaki jet üssünde atom bombası bulunduğu yönünde.
    Ciddiyim.
    Ben hala öcek,böcek uğraşıp durayım bakalım..

    By Blogger tülin, at 19 Ağustos 2010 11:45  

  • oya cım canım likör tariflerini okudum, anladım da:) votkaya takıldım sadece nasıl bir votkayla hangi çeşit votkayla yapıyorsun sen?

    By Blogger Handan, at 19 Ağustos 2010 15:51  

  • Babanem Hidayet Hanım'ın yanıbaşından hiç eksik etmediği, korunda yumurtasını pişirip kahvesini köpürttüğü bir bakır mangalı vardı. Her gittiğimizde bu mangala kuru ottu çöptü döker, çıkan dumanlarla bizi tütsüler, bizce eğlenceli bir show düzenlerdi. Beterinden esirgesin, Allah Baba bana hayırlar gösterip şerden koruyorsa eğer bu gibi iyi niyetli girişimlerdendir ;)))
    Yani Tülin'ciğim, aktardan tütsü al, mangal bulamayacaksın evde tabii ama koy bir tavaya, az kızdır ve tütmeye başlayınca şööööyle bir gezdir evin içinde... Benim aklım pek almaz ya, Babanem Hidayet Hanım yaşasaydı yaptırırdık sana da, hayırlara vesile olurdu *!*
    Evinin yakınında jet üssü Ankara/Akıncı olsa gerek. Nukleer bomba yüklü jetlerin üslerde hazır tutulduğu söylentisi her zaman vardır. Korkunun ecele faydası???
    ----------
    Cebine göre takıl Handan... Yerli vodkalarımızda kalite gittikçe yükseliyor ama istersen Absolut veya son trend Skyy da kullanabilirsin ;)

    By Blogger Oya Kayacan, at 19 Ağustos 2010 16:58  

  • ne kadar zor bir durum annoyam..insanoğlu biraz da bu değil mi aslında kendine hiç kondurulmayacak şeyleri yapan bir tür:( ben de hiç böyle uçlara gelmedim ama asla da yapmam diyemiyorum ne kendim ne de başkaları için.

    By Blogger Feride Nizamettin, at 20 Ağustos 2010 10:53  

  • Uçlardan uzak durmak mıdır acaba çaresizliklere karışmamanın çaresi? Uç gösterir kendini çünkü ucundan ucundan. Bir adım daha, birşey olmaz hadi bir adım daha dersin, bir de bakarsın ki sona gelmişsin, UÇ-urum'un kenarındasın. Pisik'çiğim bu yaklaşımları ve onları yaşatan ruh hallerini az çok tanıyorum ve fazla bulaşmadan kenarlarından dolaştım hep.
    Belki buraya kadar gelip benden iki akıl alacağı tutan birileri de vardır. Uçlardan uzak durun, e mi?

    By Blogger Oya Kayacan, at 20 Ağustos 2010 18:12  

  • haberi gazetelerden okudugumda da cok etkilenmistim, simdi burada tanıyan birisinin kaleminden okuyunca da yine kotu oldum.
    "ne oldum degil,ne olacagim demeli" dusturum oldu buyudukce zaten galiba benim:(( Allahim iyi yazilar yazsin sonumuzu hayirli etsin diyorum dualarimda...
    kuguboynu.blogspot.com

    By Anonymous Adsız, at 22 Ağustos 2010 15:19  

  • Amin Kuğu'cuğum, daa dualar yetmiyor bazı durumlarda. 'Allah akıl vermiş' diyoruz ya hani; önce akıl kullanılacak ki dualar da yardım etsin, yetişsin imdada.

    By Blogger Oya Kayacan, at 22 Ağustos 2010 20:54  

  • Oyacım, üçüncü sayfa haberlerini okur geçeriz,sanki başka bir dünyada yaşar o katiller ... katledilenler
    Hani derler ya ölende miii, öldürende mii...ama dereceye gelmek ...beyin o an nasıl algılıyordu herşeyi...
    yazık olmuş ölene de öldürene de.

    By Blogger laleninbahcesi, at 22 Ağustos 2010 21:30  

  • Ah Lale, kaba bir tabirdir ama 'kaşınmış' derler ya hani, deli eder beni o kelime. Dön arkanı git ey insan, bırak kim kaşınıyorsa kaşınsın işte kendi kendine. Ama öyle olmuyor.
    'Dereceye getiren' alkol ve uyuşturucu oluyor büyük ölçüde, dereceye gelenler de nerelerine içtiğini, ne içtiğini bilmeyenler. Yazıklar olsun, yazık oluyor.

    By Blogger Oya Kayacan, at 23 Ağustos 2010 10:15  

  • Sevgili Oya;

    Delilik bir anlık bir şey değildir. Delilik bir süreç sonunda kendiliğinden gelen bir sonuçtur. Deli, deli olmaya karar vermez. Delirtilir. Rahmetli Cem Karaca'nın en sevdiğim şarkılarından biridir, "Beni siz delirttiniz."

    Öte yandan "deli"nin büyümesi için toprak, su ve gübre gereklidir. Büyüklerimiz "deli"lerin delirmemesi için çeşitli kurallar icat etmişlerdi, ve bu kurallar işe de yarıyordu. Deli toprağı, gübresinden uzak duruluyordu ve "deli"ler gizleniyordu özenle.

    Fakat bir dönem sahip ol(a)madığımız özgürlükler bizi zararsız "deli"ler haline getirdi. "Deli" olabilme özgürlüğü için herşeyi yapabilecek durumdayız ve büyüklerimizin bize öğrettiklerini çiğneme noktasını çoktan geçtik.

    Öğrenmek böyle bir şey. İleri gitmek için yaşamın tamamını göze alabilmek lazım, ama bu da çok riskli.

    Cinayet... ya da intihar, becerememeyi kabul etmeyi ya da...

    Değil belki de....

    Bir değil birden fazla kadını öldürmeyi de, intihar etmeyi de çok kereler düşündüm. Başarısız bir kaç denemem de oldu. Canını sevdiğim yaşamı ölüm olmadan olmuyor gibi bir düşünceye kapıldım nedense, bir alaca bulaca kedinin resimlerine bakmak için Ç'den davet alınca...

    Paylaştığın birçok ani var Oya... Paylaşmadığın bir çok anı da vardır illa ki. Bilemiyorsun ki ne düşündü... Kendi tecrübenle değerlendiriyorsun olanları. Çoğunlukla da sana kaktırılanlarla düşünüyorsun, değerlendiriyorsun ister istemez...

    "DOĞRU" diye bildiğim şey doğru mu acaba?

    Çok sevdiğim bir meslek var iki isimle anılan. Bir "Yargıç" derler ki yargıya varan anlamında, bir de "hakim" derler, hem hükmeden hem de bilen anlamında.

    Yargısız, hükümsüz bilebilmek zor zanaat.

    Keşke... Keşke...

    By Blogger Shekilsiz, at 23 Ağustos 2010 23:27  

  • - Ha işte, eğer delirtmeye çalışıyorlarsa seni, terket ortamı, zincirli değilsen eğer, akıl yürütülebilinmeli...
    - Yok canııım esastan deli kendini gizletemez/gizleyemez. Deliyse zaten deliliklerle beslenir, delilik aşikardır.
    - Zararsız deliliğin özgürlük olduğunu en iyi bilenlerden ve uygulayanlardanım ;))
    - İyi ki ölmedin öldürmedin buradasın/aramızdasın, alaca bulaca kedi hakkında ne düşünüyorsun peki ;)
    - Yooo nereden bileceğim ki doğrunun ne olduğunu ya da yanlış ne? Tecrübelerimle değerlendirdiğim doğru. Meğer ki o halim onlar yüzler tecrübelere şahitse gözleriyle yüreğiyle, kaktırılmamışsa yani dediğin gibi, hazmederek edinilmişse...
    - Hiç sevmem o iki isimli mesleği. Kitaplara göre alınan kararlar mı doğru yoksa alınan kararların kitaplara geçecek kadar yürekli olması mı?
    - İçinden Burhan Abi ve deli geçen bir yazım şurada:

    http://kedilimutfaklar.blogspot.com/2009/08/akl-akl-gel-pesime-takl.html

    Sevgiler sana sevgili Shekilsiz, keşkesiz zamanlar ve de...

    By Blogger Oya Kayacan, at 24 Ağustos 2010 11:41  

Yorum Gönder

<< Home