Kedili Mutfaklar

Pazartesi, Ağustos 16, 2010

Bulgurlu sap işi


Herkesin çöpünü dolduran saptı köktü gibi mutfak artıklarıyla yemek yapmaya bayıldığım malûm. Ortaya çıkan lezzetlere de herkes bayıldığına göre, devam.

Semizotu saplarını serin bir yaz yemeğine çevirmek öyle kolay oldu ki. Çok semizotu yiyorum bu ara. Sarmısaklı yoğurtlu salata halinde çoğunlukla. Şemsi sağolsun yapraklarını ayrı saplarını ayrı koyuyor bana yıkayıp. Acayip tükettiğim maydanozlarıma yaptığı gibi.

Hâl böyle olunca bazı bir bakıyorum ki, buzdolabının sebzelik gözlerinde ilgi bekleyen hayli sap torbası toplanmış.



Günün yemeği bu saplarla pişti. Soğan sarmısak bızzzzztını sızmada karıştırıyordum bir yandan, iki demet maydanozun saplarını da bızzzztladım o arada. Maydanoz saplarının bazıları inatçı oluyor, zor pişiyor diye öyle tercih ettim. Bunları birlikte çevire çevire bayıltarak yumuşatıyoruz iyice. Bir portakalı sıkıp, biraz da kabuğundan rendeliyoruz. Pişmeye başlıyor.

Sıra geldi semizotu yapraklarını birer ikişer santimlik doğrayıp tencereye katmaya. Sıcak suyunu da koyup pişirmeye devam ediyoruz. Suyu fazlaca, üstünü kaplasın sapların ki sonra iki avuç da bulgur ekleyelim, ona da yetsin.

İçine başka başka neler ilave ettime gelince, enva-i çeşit baharat işte. Tuz ve biberi demirbaş olarak kırt kırtladığımı hiç unutmuyorsunuz bir kere. Chinese 5 Spice kullandım, çoook. Sumak kullandım. Lemon pepper, ımmmm muhhteşem yakıştı.




Bulguru girdi tencerenin içine. Kapağı da kapandı tencerenin tepesine. Hafif sulucayken yemeğimiz sönecek ocağın ateşi.

Ben bu kokuya ve lezzete dayanamayacağım için sıcak sıcak ve hafiften sulu yiyeceğim bir tabak. Sonrasında o kendini toplar, bulgurlu sap işi yemeği adında nefis bir zeytinyağlı türü olur.





"Yapın," demiyorum bakın.

Yine mi çerden çöpten yemek, diye burun kıvıracaklara, "Yaparsanız oluyormuş demek ki," demek istiyorum..

Mübarek ayda mutfaklara bereket.

----------



İpsiz sapsız bir de not işte ;)

Sap işi esasen, iğneyi ipliği ele alıp kumaş üzerinde birbiri ucuna batıp çıkarmak demek. Pek maharetli, hanım hanımcık günlerim de olmuştur benim; bırakın sap işini, gergefte ciğerdeldi yapmışlığım dahi olan. Derken tekstille ilgili keyifli bir iş kurup kapatmak zorunda kalınca uzaklaştım bu hallerimden.

Bu da önemli bir huyum, severek yaklaşıp hüzünle ayrıldığım canlı cansız ne olursa olsun, artık ondan oralardan uzak durmak. Uzak durmak dediysem, elleşmiyorum sadece, yoksa elimde kıyıp atamadığım ve uğruna özel dolap yaptırdığım bence muhteşem tekstil artıklarımla birlikte yaşamayı sürdürüyorum!

Gün ola harman ola.

15 Comments:

  • Oooo çok güzel yemekmiş, yapmalı bunu hazır bahçede semizotları orman olmuşken.

    Bak sap çöpten yemek yapmak derken, nostalji yaptırdın bana, ta 2007 senesine gittim, bak bakalım ben nelerden ne çıkarmışım ortaya

    http://acalya.blogspot.com/2007/01/queen-of-leftovers.html

    By Blogger Açalya, at 16 Ağustos 2010 10:57  

  • Oluyor işte Açalya, yapınca oluyor be kardeşim ;)
    Söylemeden geçmiyeyim ama, ben yeni pişirdiğim yemekle dolapta kalmış artık yemeği pişerken karıştırmam, aynı tencereye koyup kaynatmam yani. Nedenini bilmiyorum. Küçükten kulağıma çalınmış bir aile kuralı olsa gerek...
    Vay vaaay ne güzel bahçe o öyle, ben olsam semizotlarının arasına yatmış otluyordum şimdi ;) Çocukken okulun bahçesinde yapardık, kuzukulaklarının arasına yatıp, ekşi ekşi, bayılırdım.

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Ağustos 2010 11:25  

  • amanın,nelerde yaparmış?

    (çiğerdeldi için bu dediğim.yoksa alıştık bııızt,kırt kırtlarına)

    By Blogger tülin, at 16 Ağustos 2010 11:46  

  • Otların sapları bir yana ki, onlara da bayıldım, asıl şu sap işinin çağrışımıyla gelen eskiye ait kenara kaldırılmış hüzün nesnelerini anlatmanız çok zarif.
    Sizi anladım sanırım.
    :)

    By Blogger EKMEKÇİKIZ, at 16 Ağustos 2010 11:47  

  • Bir zamanlar maziye bak ;) durumlarımın kenarından kıyısından bunlar sevgili Tülin. Kaba, kalın örtülerle örttüğüm maziyi bir aralasam ucundan...
    ----------
    Ekmekçi Kız, hüznün altından kalkmak çok zor, ezip geçiyor gözyaşına bakmadan. O yüzdendir ki çok dikkatli yaşarım hüzünlerimle; birlikte ve ıraktan.

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Ağustos 2010 12:14  

  • Bende bayılırım bu tür ekonomik ve yeni icat edilen yemeklere,ellerine sağlık çok hoş görünüyor.Lezzetide iyi olduğuna eminim.Sevgilerrrr...

    By Blogger ANNEMİNELİ, at 16 Ağustos 2010 13:27  

  • Ellerinize sğalık ne iyi etmişsiniz keşke bende becerebilsem.Gerçiçoğu şeyi atmam ama bazen tembellikten işten eve gelincek aceleden ihmal edebiliyorum bu tür şeyleri:)

    By Blogger YeMeK vAkTi, at 16 Ağustos 2010 15:03  

  • Benden de sevgiler Annesinin Eli...
    ----------
    Haklısın Aylin, çalışma hayatı mutfaktan çalıyor, bilmez miyim :(

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Ağustos 2010 15:27  

  • Oya' cım bizim evde "gına çorbası" vardı cumartesi günleri pişen :) 5 çocuk +anne-baba 7 kişi, öğlen ayrı akşam ayrı yemek pişer ve illa ki her tencereden birer tabak artar.. İşte o artanlar cumartesi günü muhtelif baharat ilavesi ile çorba olurdu. Her hafta farklı tatta olmakla birlikte 3 gün iki öğün çorba o çorbaydı.. Gına gelirdi ve adı da gına çorbasıydı o yüzden. Bir tek... annem kereviz pişirdiğinde hiç artmazdı. Sevdiğimizden değil 3 gün daha dayanamayacağımızdan :)

    Olsa da içsem gına çorbasından. Kerevizli olsun razıyım, yeter ki masanın başında otursun eksilenim :)

    By Blogger Çiğdem, at 17 Ağustos 2010 00:01  

  • Bak havalar müsait Oya,
    kalın tozlu örtüleri kaldır bigüzel yıka,kurut missler gibi.

    Havalandır eskiye ait ne varsa.
    At güneşin altına.Kavrulsunlar biraz,solsun renkleri,değişsin kokuları.

    Hep onlarmı yakacak bizi.Yansınlar ağustos sıcağından.
    Geç karşılarına derin bir ooh..çek mazinin.

    By Blogger tülin, at 17 Ağustos 2010 10:55  

  • Sen bu gına çorbasını bana bir kere daha mı yazdındı, yoksa anlattın mıydı...;) Çok çocuklu ailelerde annelerin böylesi pratik çözümleri olur mutlaka değil mi Çiğdem'ciğim?
    ----------
    Tülin yaaa, sanki bana şey diyormuşsun gibi geldi, "Oya git yüzünü gerdir, kaşını kaldırt, poponun göbeğinin yağını aldırt, dudaklarını balonlat..."
    Yaşadığım her anın arkasındayım, tek pişmanlık karem dahi yok. Ne renklerinden ne kokularından vazgeçerim... Bakma sen örtü altında tuttuğuma, kaçırmamak kaybetmemek içindir Tülin'ciğim.

    By Blogger Oya Kayacan, at 17 Ağustos 2010 17:26  

  • Yazmışımdır Oya' cım laf aramızda ben de zaman zaman yapıyorum gına getirmeden :)

    Bu arada lütfen bir yerine dokundurma her halinle her şeyinle güzelsin laralom...

    By Blogger Çiğdem, at 17 Ağustos 2010 18:32  

  • Üzme o zaman beni kedili kadın :(

    dümdüz bir insanım ben.inanırım okuduğuma.bu,şunun içindir yada aslında böyle demek istemiştir tarzı çalışmaz ki kafam.

    ama öğrendim şimdi ya,rahatım.
    tozlu,küf kokulu...bana ne.
    sen mutlusun ya.

    sevgiyle.

    By Blogger tülin, at 18 Ağustos 2010 05:57  

  • Üzdümse üzgünüm Tülin'ciğim. Geçemem geçmişimden, ondandır duyarlılık göstermem. Öperiz seni Cancan ile, paaaardon deriz, tamam mı?

    By Blogger Oya Kayacan, at 18 Ağustos 2010 14:49  

  • Tamam ,
    bende öperim ikinizi ödeşiriz.

    Pardona falan gerek yok zaten.
    Gülümsersin o küçük pul kadar yerden bana,yeter.

    By Blogger tülin, at 18 Ağustos 2010 23:04  

Yorum Gönder

<< Home