Böylesi yakışırdı benim narlarıma
İçim temiz içim. Narları aldım karşıma koydum ya, seyrine bakılıyor hani iki haftadır. O rugan kabukları okşanıyor, taçlanmış minik popolarına yaklaştırıyorum burnumu her gözüme değdiklerinde, koklaşıyoruz. Mercan Dede’nin Nar albümüne dayıyoruz kulaklarımızı da; darbukalar, kanunlar, neyler meyler ve de yaylanıyorlar yaylılar... Ortam hazırlıyoruz kendimize. (Narlarım, ayvalarımla. Aynı karede kendilerine bizim bahçeden dün kopardığım ham mandalinalar eşlik ediyor.)
Penceremin önünde büyümekle büyümemek arası senelerdir karar veremeyen ama her sene de bana kıyamayıp dolu dolu süs narı doğuran ağaççığımızı da katıyoruz şenliğe. İçeri geliyor ara sıra, iri yakışıklı narlara yakın durup eğliyor gönlünü. O kocaman kocaman narlarla top oyunları oynayamayan Kimsecik ve Cancan için de düşürüyor yere bir minnacık narcık, deliriyor benimkiler tabii. Az top vardı sanki evde. Ama her yeni katılan, en gözde oyuncak onlara.
Böyle böyle bizim evde neredeyse narları narsistleme eylemi başladı başlayacak. Yok bu böyle olmayacak. Zaten ruganımsıları matlaşacak az daha... Haydi haydi haydi Annoya iş başına... Git manavdan ayva beğen. Gel geri, şu çok sevdiğin ayva nar reçelini kaynatıver. İşte bu noktada, bu düşünce silsilemin neticesinde bir anda, içimin temizliği kapının zilinde çalıyor. Komşum Huriye’nin bahçesinde ayvalar toplanmış, komşulara dağıtılıyor. Payımda tam dokuz tane var. Tabii aklıma düşmüş o iri yarı ekmek ayvalarından değiller, yavrucaklar hayli zedeli, şekilsiz ama artık benim ayvalarım onlar. Onlar da koklandılar, sevildiler. Eh madem artık ayvalar da geldiler...
Narlarımı sıktım, dört nar, resimlerini gördünüz hani Hayati Kaptan mutfakta yazımın içinde ve de yukarıda; işte onlar, neredeyse bir litre su çıkardılar. Elektrikli narenciye sıkacağı ile, tepesine tertemiz şeffaf bir mutfak poşeti geçirip, etrafı allamadan becerdim bu işi. Posayı tel süzgeçe aldım, tahta kaşığın tersiyle daha daha damlattım suyunu reçel tenceremin içine. Ayvalarımı yıkadım, koçanları kesildi çıktı tabii. Yine kabuklu kabuklu, hani elmalarım gibi ama bu sefer robotumun dilimleme aygıtı ile incecikten dilimlendiler. Nar suyuna katıldılar, bir kilo şeker döküldü tepelerine, iki koca parça da lohusa şekeri katıldı içine. Kapağını kapatıp bıraktım öylece gece boyunca.
Ne çok suyu vardı sabah kalktığımda. Tarçın çubuğu ve karanfil tanecikleri eklendi tabii yine, ateşe oturdu, köpükleri alına alına kaynatıldı. Su ilavesi azardan, gerektiği kadar yapıldı. Ayva çok güzel jölelenen bir meyva olduğu için, hayli sulu ancak göz göz haline geldiğinde limonla kestirip, bir kaç taşım daha kaynatıp kapattım.
İrili ufaklı dört kavanoz nar suyuna ayva reçelim oldu. Ailemizin reçelcisi anneciğimin yanında tabii ki halâ boynuz gibi durmaya devam ediyorum. Kulağı hiç bir zaman geçemem. Ama çabalıyorum işte. Bir kavanoz da ona gidecek, bakalım ne diyecek?
Penceremin önünde büyümekle büyümemek arası senelerdir karar veremeyen ama her sene de bana kıyamayıp dolu dolu süs narı doğuran ağaççığımızı da katıyoruz şenliğe. İçeri geliyor ara sıra, iri yakışıklı narlara yakın durup eğliyor gönlünü. O kocaman kocaman narlarla top oyunları oynayamayan Kimsecik ve Cancan için de düşürüyor yere bir minnacık narcık, deliriyor benimkiler tabii. Az top vardı sanki evde. Ama her yeni katılan, en gözde oyuncak onlara.
Böyle böyle bizim evde neredeyse narları narsistleme eylemi başladı başlayacak. Yok bu böyle olmayacak. Zaten ruganımsıları matlaşacak az daha... Haydi haydi haydi Annoya iş başına... Git manavdan ayva beğen. Gel geri, şu çok sevdiğin ayva nar reçelini kaynatıver. İşte bu noktada, bu düşünce silsilemin neticesinde bir anda, içimin temizliği kapının zilinde çalıyor. Komşum Huriye’nin bahçesinde ayvalar toplanmış, komşulara dağıtılıyor. Payımda tam dokuz tane var. Tabii aklıma düşmüş o iri yarı ekmek ayvalarından değiller, yavrucaklar hayli zedeli, şekilsiz ama artık benim ayvalarım onlar. Onlar da koklandılar, sevildiler. Eh madem artık ayvalar da geldiler...
Narlarımı sıktım, dört nar, resimlerini gördünüz hani Hayati Kaptan mutfakta yazımın içinde ve de yukarıda; işte onlar, neredeyse bir litre su çıkardılar. Elektrikli narenciye sıkacağı ile, tepesine tertemiz şeffaf bir mutfak poşeti geçirip, etrafı allamadan becerdim bu işi. Posayı tel süzgeçe aldım, tahta kaşığın tersiyle daha daha damlattım suyunu reçel tenceremin içine. Ayvalarımı yıkadım, koçanları kesildi çıktı tabii. Yine kabuklu kabuklu, hani elmalarım gibi ama bu sefer robotumun dilimleme aygıtı ile incecikten dilimlendiler. Nar suyuna katıldılar, bir kilo şeker döküldü tepelerine, iki koca parça da lohusa şekeri katıldı içine. Kapağını kapatıp bıraktım öylece gece boyunca.
Ne çok suyu vardı sabah kalktığımda. Tarçın çubuğu ve karanfil tanecikleri eklendi tabii yine, ateşe oturdu, köpükleri alına alına kaynatıldı. Su ilavesi azardan, gerektiği kadar yapıldı. Ayva çok güzel jölelenen bir meyva olduğu için, hayli sulu ancak göz göz haline geldiğinde limonla kestirip, bir kaç taşım daha kaynatıp kapattım.
İrili ufaklı dört kavanoz nar suyuna ayva reçelim oldu. Ailemizin reçelcisi anneciğimin yanında tabii ki halâ boynuz gibi durmaya devam ediyorum. Kulağı hiç bir zaman geçemem. Ama çabalıyorum işte. Bir kavanoz da ona gidecek, bakalım ne diyecek?
8 Comments:
Bunca sevgiyle pişirilen reçellerin lezzetsiz olması mümkün mü? Muhteşem görünüyorlar. En çok hoşuma giden de reçellerinin mutlaka farklı bir yanı olması. Meyvelerini hiç yalnız bırakmıyorsun kavanozda, mutlaka bir refakatçileri oluyor.Ellerine sağlık, Annoya.
(Bu arada ben neden poşet geçirmeyi akıl edemedim ki boşuna kirlendi sakız gibi örtüm.)
By Doruk, at 16 Ekim 2005 20:47
Ellerine saglik.
Okumasi bile cok hostu, kim bilir tadlari ne guzeldir.
mutfaktaki ogrenci
http://mutfaktakiler.blogspot.com
By ipodtouch, at 17 Ekim 2005 02:49
Burcu'cum, ben de senin yassı kadayıflarını görünce vuruldum. Sen kadar detaylı değil ama, bir ara buzlukta bekleyen yassılarıma nar şerbeti yapmayı düşünmedim değil.
Annoya, bana oturmaya başlıyor galiba. Geçenlerde Ev Cini'm de e-postasını Annoya diye atınca sevindimdi. Bak bu Abla'dan güzel diye. Öyle ya, ben Annoya'yı kendime, kendimi anne+anneanne diye tarif etmek için koymuştum. Cuk oturacak galiba:-)
Mutfaktaki öğrencimize de sevgiler ve teşekkürler. İnan ki bu blog hallerimizde hepimiz öğrenci olduk. Bir sürü yenilik çıkıyor karşımıza. Bir sürü kazanılacak beceri, bir sürü kıssadan hisse...
By Oya Kayacan, at 17 Ekim 2005 09:44
Ben de yemek yaparken kuş dostumuz Bulut eşlik eder bana, canı isterse. Geçenlerde leblebi fotoğrafı çekiyordum oyun yaptı kendisine o leblebileri. Şimdi masanın ortasında duruyor leblebiler, canı isteyince oynuyor, arada da didikleyip yiyiveriyor bir iki küçük lokma.
Eline sağlık, reçeller nefis kokuyordur eminim.
By Basak, at 17 Ekim 2005 10:32
Buzluğa atılıyor mu yassı kadayıf? İşte güzel bir bilgi daha. Peki pişirmeden önce çözüyor musun yoksa donukken mi kızartıyorsun?
Bu arada Annoya hakikaten yakıştı:)
By Doruk, at 17 Ekim 2005 11:01
sevgili oya ablacığım ellerine ve gönlüne sağlık nede güzel olmuş reçellerin.Renkleride pek güzel.senin o güzel kalbinle yaptığın reçellerin de tadına doyum olmaz
sevgiler
By Burcu Özdoğan, at 17 Ekim 2005 17:39
Burcu Burcukuşu'nun Hello Kitty'si olduğunu aklıma not almalıyım:) Benim Hello Kitty çantam bile var biliyor musun Burcukuşu? Doğduğu günden beri hastayım o kediye.
Gelincik Tarlası'nın Burcu'sunda ise çocuk yemek yapıyor!!!Burcu'cum, tabii çözüyorum önce. Sonra da biraz süte yatırıyorum. Tabak içine alıp avucumla bastırıyorum üstüne tabağı da eğerek, fazla sütü atsın diye. Derken yumurtaya bulanıp kızartılıyor.
Bulut'u öp benim için Başak'çım. Bir leblebi de benden yesin müsaade edersen. Bu minikler olmasa hayatımızda ne yapardık bilmem.
By Oya Kayacan, at 17 Ekim 2005 18:18
İyi ki bunu eklemişsin. Bende de bahçemizin narları var birkaç tane, hemen bir kaç ayva alayım, ben de yapayım. Yalnız, birşey merak ettim, senin elma dilimleri gibi kessem nasıl olur? Onlar çok şık durmuştu, çok hoşuma gittiler.
İyi ki düşünmüşsün, gerçekten, çok hoşuma gitti.
Bu arada, benim sayfamın tepesinde yer alan da benim kedim, Prenses'im, bir Ankara-Van kırması, 1999 doğumlu. Çok severim ben kızımı.
By Birsen Şahin, at 11 Kasım 2006 06:11
Yorum Gönder
<< Home