Kedili Mutfaklar

Pazar, Ekim 09, 2005

Foto haber

Mahalle kedilerini doyurmaya çıktım tabii sabah sabah, ilk iş. Bu komik kara yavru beni izbe bir çatının üzerinde bekler. Adı Fal. Kardeşi var, sapsarı. Aynı kareye girmediler bir türlü. O'nun adı Bal. Mamalarını veriyorum, yemiyorlar önce. Paçalarıma tırmanıyorlar, hatta çıplak bacağıma. Canımı yakıyorlar ama sevgi güzel şey; alıyorlar, veriyorum, veriyorlar.

Bakkal Ahmet'le sohbete gidiyordum, Pazar kaynatmasına. Kapısında Şeker'e rastladım. Ah bu Şeker yok mu? İlle o taşıyacak gazeteleri eve kadar, yerlerde sürükleye sürükleye. Beni her gördüğünde de selam çakmayı unutmaz. Veevvhh ehfff eff ef. Ben de seni Şeker eff efff ehhhff...

Bu ağaca bizim mahalleli hurma diyor. Her sene şu hallerine kadar izleyebiliyorum. Mini mini bir şey, dört çekirdekli. Derken oluyor mu ne, bir tane bile bırakmıyor mahalle çocukları ağaçta. Ben de böyleyken yiyorum. Ham ve buruk. Severim ham ve buruk olanı. Meyvaysa. Olmamış insan çekilmiyor.

Hava güzeldi, sahil güzeldi. Teknelere kediler serilmiş uyuyordu. Demek ki karınları toktu. 'S' harfi tersten Satılık tekneyi, üstelik bir de martı bekliyordu. Denize denize bakmak gerekiyordu hep, kara savaş alanı gibiydi, şantiyeydi... Uzuncadır durum zaten böyleydi, daha da üç yıl böyle olacakmış. Maaarmaaaraay.

Kuzguncuk yolu hayli zorlu, Üsküdar şantiyesi aşılmalı önce ama gitsem, gitsem bir halep ekmeği alsam fırından sabah sıcağıyla. Bir de fidanlığa girip şu evleri gözlesem. Bu evler dantel dantel, Ak-dere Fidanlığından başka hiç bir yerden gözlenemiyor.

Geçtiğimiz hafta her kitapçıya girdim, yoluma çıkana da girdim, çıkmayana da özel gittim. Bu kitap yok yok yok. Her kitapçıya, "İstiyorum, getirin," dedim. Sonunda birinden aldım. Bugün okumaya başladım. Keyif içindeyim. (Kitap Yayınları, 35 YTL, Internet / kitabevi savaşlarını internet kazanacak diye korkuyorum. Onun için kitapçılardan alıyorum hala kitaplarımı. Koklamadan, okşamadan olmaz.) Yanına Mikonos'tan gelen kalamata kutusunu çok yakıştırdım. Siz de okursanız, siz de yakıştıracaksınız. Kimsecik zaten her yere yakışır. Hele bir de kutuyu açsaydım da tadına baksaydı. Çok zeytinimiz var, ondan açmadı Annoya, önce onları bitirelim, e mi güzel kızım, e mi Kimsecik?

Akşam Yakup'a gitmeliyim. Toplanıyorlar / toplanıyoruz, ölmüş olan arkadaşımız Kerim'in doğum gününü kutlayacaklar / kutlayacakmışız. Kaçacak delik arıyorum. Ve de kaaaçtııım. Kalbimi kontrol edemiyorum. Ayaklarımın gitmek istemediği yerlere kalbim de gitmek istemiyor. Kalpsiz ayak olmuyor falan feşmekan.

(Kerim Bekdik solda, öldü. Akın Kuruner ve Ömer Karacalar arkadaşlarım iyi ki varlar.)

3 Comments:

  • oyacığım,
    kimsecik ismiyle cismiyle yakışmış bu poza.. postunu okurken güneşi sonbahar ayazına, anne kokusunu öksüz yavrulara, kalbin pusulasını kitapçı tozlarına buladım. Oldu mu sana bir oya. afiyetle yiyiniz..
    sevgiler,

    By Blogger hera, at 10 Ekim 2005 10:31  

  • Doğu'nun istediği başım üstüne... Kimsecik de sizi öpüyor.

    By Blogger Oya Kayacan, at 12 Ekim 2005 08:29  

  • Ne güzel. Başka bir şey söylemem gerek yok.
    Sevgiler...

    By Blogger Basak, at 12 Ekim 2005 12:25  

Yorum Gönder

<< Home