Kedice Pazarlıklar
Benimkilere aldığım farecikler şahane. Kıyamet kopuyor evde, kıyamet. Deli divane oynuyorlar iki gündür, iki kedimler üç fareyle. Ağızlarda dolaştırılıyor, dolaştırılırken tiz perdeden düetler yapılıyor. Kafayı aynı fareye takıp kavga çıkarılıyor. Sonuç, çok eğleniyorlar. Tüylü olan fareleri Kimsecik çok sever, keyifle oynardı. Cancan doğup, büyüyünce ilk fare felaketimizi yaşadık. O kocaman tüylü fareyi, çok şükür ki plastik kısmından ayırmayı becererek yuttu. Gözümün önünde. Hiç bir şey yapamadım. İlhan Abi’ye gidildiydi hemen tabii, Animalia’ya. Kakasıyla çıkacağını öğrendik. Üç gün bekledik, çıktı! O gün bugündür eve fare alınmıyordu. Taa ki bu tüysüz, renkli ve şirin şeyleri bulana kadar. Şimdi çok mutlular. Yaşasın kedi fare oyunları.
Kedimlerin Pazar keyfini masaüstü hazırladım. Su, mama ve otları bir arada. Kediler yemeklerini değişik yerlerde yemekten çok hoşlanıyor. Hattâ saklanan mamayı arayıp bulma becerileri onları çok keyiflendiriyor. Kimsecik, gizliyi keşfettiğinde avazı çıktığı kadar miyavlayıp haber verir mesela. Cancan da yemeye başlamadan önce deli gibi koşturup dikkat çeker. Yeşillikleri Vilmorin kedi otu. Hipermarketlerde çiçek tohum ve soğanları satılan reyonlarda bulunuyor. Aslında hiç de gerek yok, bir avuç işlenmemiş buğday da dikseniz aynı hesap çünkü. Porselen tabakları Miami’den hediye geldi. Bir de fareli su kabımız var ki, kedimler onu sadece Mickey Mouse olarak tanıyor, fare olduğunu bilmiyorlar gibime geliyor!
Yıkıma hazırlanan, şimdilik boş komşu evin bahçesi burası, hafiften çiseleyen bir yağmurla soğuk ve hüzünlü. Sabahın erkenlerinde, akşamların geçinde yolumu gözleyen ön kapı kedilerim bekler burada. Açılan her sokak kapısı tıkırtısına kulak diker, bensem koşar ayaklarıma karışırlar anında. Bir tuhaftır onlarla yürüme şeklim. Bacak arasında Zifir ve Kostak, bacak açığından ama uygun adım geri kalanlar. Demirbaş toplam ondurlar. Çoğalınca sevinir, azalınca çok üzülürüm. Arka kapı, yani bahçe kedilerimin lüksü daha fazladır. Geniş bir trafiksiz alan, ağaçlar, otlar, sığınacak ve korunacak bakımlı delikler!
Bu Pazarlık bu kadar.
13 Comments:
Gerçekten çok benzeşiyorlar Mine'cim. Sadece Beybi biraz Japon gözlü galiba, Cancan'ın gözleri yuvarlak... Biliyor musun, ilk kedi ırkı koyu gri üzerine koyu desenli tekirlermiş. Sonra koyu desenler ağır basınca koyu renklere, açık renkler ağır basınca da açık renklere doğru çeşitlemeler çıkmış ortaya. Araştırmacılar böyle anlatıyor...
By Oya Kayacan, at 11 Aralık 2005 14:13
Mamayi saklamaca fikrini ben cok sevdim.Bakalim Bibik de sevecek mi?
Tesekkurler Annoya
By Isil Simsek, at 11 Aralık 2005 14:25
Işıl, senin Bibik muhteşem gözlü bir kedi. Ben resmini gördükten sonra epeyce de büyümüştür maskara... Galiba adı Gezgin Bibik olacak onun. Sahi o da gidiyor değil mi yanınızda?
By Oya Kayacan, at 11 Aralık 2005 14:38
evet Oya Hanim,sitedeki fotograflar eski sayilir,9 dokuz aylik oldu artik. 9 ayda 5 ev degistirdi;ucakla Cezayir'den Istanbul'a geldi.O da bizim gibi gocmen oldu artik.
Ben ve Bibik simdi İstanbul'da kaldik ama birgün yine bir yerlere gidecek olursak birakamayiz tuy yumagimizi kimselere,atlar gideriz beraber.
Sevgiler,
By Isil Simsek, at 11 Aralık 2005 14:50
Kediler ve oyuncakları :) Rıfkı bu tüysüz farelerin karnını yarıp ( dikiş yrinden söküp ) içindeki elyafı yemişti. Dışkısı ile çıkmışı neyse ki :)
By Zeca, at 12 Aralık 2005 02:51
Sevgili Zeynep, kedici olmamız elde var bir! Bu Rıfkı benim Cancan'ı döver galiba iki... Beril'in kediciği tüylendi mi?
By Oya Kayacan, at 12 Aralık 2005 07:55
Merhaba;
Rıfkı, dünyanın en uysal kedilerinden biri :) Eve gelen tüm kedilere çok güzel ev sahipliği yapar. Bugüne kadar başka bir kediye tısladığını duymadım, aksine eve gelen kediler Rıfkı'yı korkutur, benim oğlumda korkar. Şimdi Karam'dan korkuyor :) Karam ise daha tam tüylenmedi, kilo almakla meşgul :)
By Zeca, at 12 Aralık 2005 10:37
İpek'ciğim vallahi benim mutfağa girip kollarımı sıvayana kadar ne yapacağım hiç belli olmuyor. Misafir çağırırım, gelin şunu bunu yapacağım derim, ortaya hiç beklenmedik yemekler çıkar. Umduklarını değil bulduklarını yerler yani! Sana da yılbaşı mezesi önerilerinde bulunamıyorum bu yüzden. Ancak benim masamda mutlaka likorinos ve kendi yaptığım tarama bulunur. Baba yadigarıdır bu lezzetler, yılbaşı gecesi yenmezse olmaz. Annem de bir Rus salatasını elleriyle karıştırarak yaparsa eğer değme keyfime.
Yeniden bir iş odası kurup içine girmek istiyorum ben de ama sonsuz zaman istiyor bu işler. Bana şimdilik 24 saatten arta kalan sadece 8 saat gece. Onları da bazı kafamı dinleyerek bazı da dost muhabbetlerinde değerlendirmeyi tercih ediyorum. Bakalım, yüzde yüz emeklilik gibi bir hakkım olursa eğer hayattan alacağım, tekrar denerim.
Zeynep'çim Rıfkı beni yanılttı, sakin ve uslu demek ki. Bizim evde dört ayaklı misafir maalesef olmuyor. Kimsecik paralıyor (literally paralıyor), Cancan ise saklanıyor. Cancan zaten tanımadığı veya sevmediği herkesten saklanıyor. Yatağın bütün örtülerinin altına, yetmedi yastık kılıfının da içine. O koca cüsse yamyassı olur, kimse anlayamaz orada olduğunu. Benden başka...
By Oya Kayacan, at 13 Aralık 2005 08:27
Oya, evden çıkınca benim de halim pek farklı sayılmaz. Ceyn isimli muhteşem bir köpek var sitede dolaşan.
Ne zaman evden çıksam takılır peşime benle gelir, saatlerce dolaştığımız olur. Bazen o beni korur; bazen de ben onu korurum. Yemek veririm bazen. Hemen etrafta kokuyu alıp bekleşen kedileri kovalar ama yavru kedileri asla kovalamaz. Hatta onlar doyup gidene kadar bekler. O kadar hanımefendi ki anlatamam. Çok akıllı. Her hayvanın ayrı bir tarzı var, Ceyn de çok farklı. Bazen bir köpek alıp eve tıkmaktansa böyle bir arkadaşlığı devam ettirmenin çok daha güzel olduğunu düşünüyorum. O da özgür ben de özgürüm. :)
Tabii sadece Ceyn değil peşime takılan, bir sürü köpek ve kedi de benle gezer, her birinin farklı huyu vardır. Kimi hemen oturup tek ayağını uzatır, kimi bacaklarımın arasında dolaşırken dengemi bozar, kimi yere yatıp numaralar yapar...
Paylaşmak istedim... Hoşuna gider senin de. :)
By Basak, at 13 Aralık 2005 13:46
Ne hoş oluyor değil mi Başak'çım, böyle dört ayaklı teşrifatçılarla evden çıkmak. Nasıl da biliyorlar kim sever onları, kim doyurur, kim kaşır enselerini? İyi ki yazdın, bana benzeyenleri okuyunca içim bayram ediyor... Ceyn'e selam söyle, anlar benim Annoya olduğumu!!!
By Oya Kayacan, at 13 Aralık 2005 18:02
Gezinirken bir bloga rastladım. Blog sahibi günlüğünün içini sadece ve sadece kedisinin resimleriyle doldurmuş. Bakarken çok hoşuma gitti sizin de hoşunuza gidiceğini düşünüyorum.
http://www.tian.cc/jane/
(kızım sen duy, gelinim sen anla.. Oya hanım kimsecik ve cancan ın daha cok resmini görmek istiyorum bennn... Canım çok fena kedi çekmeye başladı. Belki evlat edinirim günün birinde kimbilir. Hiç imkansız gelmiyor..)
By Berrin, at 14 Aralık 2005 10:38
Berriiin, İstanbul'daysan eğer bir kedi var anormal güzel. Halis Maine Coone. Ben adını Trafo taktım, her gördüğümde çarpıyor beni çünkü. Tüyler nah bu kadar (el hareketim görünüyor mu?). İnsancıl, şimdi ben bizim büronun orada bakıyorum ama acil ev istiyor Trafo... İstersen resmini de basarım senin için. Ne dersin?
Jane'e baktım, şeker şey...
Olur, gelin gibi kırıtmayız, daha çok resmederiz benim fıstıklarımı...
By Oya Kayacan, at 15 Aralık 2005 00:08
Oya hanım, bu cinsi hiç duymamıştım internetten araştırdım. Güzel kedi, ama çok tüylü.. Kulaklarından bile uzun uzun tüyler çıkıyor.. Ben huylu bi kadın olarak tüylü bir kedi ile yapamam sanırım. Önüme gelen fırsatı tepmiş gibi olmıyım, çok afedersiniz. Gene de resmini çekip koyun, bir anne çıkabilir burdan belki ..
By Berrin, at 15 Aralık 2005 07:49
Yorum Gönder
<< Home