Kedili Mutfaklar

Pazartesi, Eylül 24, 2007

Bir habere iki fotoğraf

Annoya'm, "Haftadan artan haberleri yazalım mı?" dedi. Ben de hazır bilgisayar başındayım, yardım edeyim bakalım, patilerime yapışmaz ya...

Mevsimi değil ama bizde var. Kokusundan mutfağa girilmiyor üstelik. Edremit dağlarından toplamışlar, Çiğdem Abla da koymuş kargo kutusuna, yallah İstanbul. Kutuyu açarken Annoya dokuz sekizlikti zaten, bir zilleri eksik.


Ooooh oooh, aynı eski Arnavutköyler, Tarabyalar gibi bunlar. Ne çok severdi rahmetli Dedem Nuri, ruhu şadolsun. Eylül 21'di, dedemin ölüm günü, tam onbir yıl önce. Annoya'm mezarı başında şarkı söylemiş gidip, o anda aklına gelenleri şarkı gibi söylemiş. Bu çilekleri de söylemiş şarkının içinde.


Bayramlık likörler sıram sıram kuruldular mutfağa. Bizim deliye her gün bayram olsa da, el öpmeye gelenlere ikramımız hazır. Hoş, ne güzel bir anlatımdır, "Herkes deliye hasret, biz akıllıya..." Valla billaaaaa.


Çileklerden bir miktarını, yarım litrelik şarap sürahisine yatırdık tabii hemen. Dört kaşık şeker koyduk içine, bastık üstüne votkayı. O güzelim pembesini saldı mı sana. Koklamaya doyamadık. Bizim çilek yapraklarının üstünde pek yakıştılar fotoğrafa değil mi?


Aaaaaaay ay, biraz çarptı mı ne bu çilekli votka kokusu beni? Hem sade kokusu mu? Duymasın ama, Annoya'm şekerini çalkalayıp eritmek isterken tezgaha damlayanları da yaladım galiba yanlışlıkla.

İlk defa başıma böyle bir iş geldi. Bari keyfini çıkarayım bakalım. Otur Annoya'm sen de yanıma, başımı sev yavaş yavaş, minik sesinle mırıldan benim gibi...

O kocaman karpuzu ne zaman keseceğiz diye merak ediyorduk. Annoya Pazar sabahı aldı bıçağı eline, tam karpuza batırdı batıracak, çatır da çutur çatlayıp patlamaz mı karpuz? "Hiç böyle şey görmedim," dedi Annoya. Sonra elleriyle parçaladı koca karpuzu. Çok komik ve çok ilkel bir görüntüsü vardı. Ben ve oğlum Cancan mutfakta durup güldük eğlendik. Yere sıçrayan karpuz çekirdeklerini kovaladık, yaladık.

Sonra, soğuttuğu karpuzu sepet peyniriyle yedi Annoya'm. Bu sepet peyniri de koliden vurulan voliden! Çiğdem Abla demiş ki, "Bu peynir sepete 2004 yılında girdi." Ne biz anladık bir şey, ne de Annoya... Yani 2004'ten bu yana üç yıl filan geçiyor aradan. Ne yapmış onca zamandır bu peynir sepette? Neyse ne geçerse iyi geçmiş doğrusu, sepet peyniri de sepet peyniri olmuş yani. Bayılıyoruz. Kırıntı mırıntı hiç kaçırmıyoruz, götürüyoruz bulduğumuz yerde, ben ve oğlum Cancan. İnanmayacaksınız ama karpuzlu tabağı bile yaladık sonunda. Biz azdık artık, fena halde azdık. Yemediğimiz nane kalmıyor.

Bu bahçe Bağlarbaşı'da Koç Allianz'ın bahçesiymiş. Gayet bakımlı, çiçeklerle ağaçlarla donatılmış bahçeye kabak diken kimdir acaba, merak ediyor Annoya. Bir de bu kocaman tatlı kabağı çiçeklerinden yapılacak dolmaların ne biçim olacağını çok merak ediyor. Var mıdır deneyen, bize de söylesin. Toplamaya utanıyormuş çünkü. Öyle ya koskoca kadın, gelen geçenin gözü önünde kabak çiçeklerini götürüyor şekliyle tuhaf olurmuş diyor.

Komik bahçıvan her kabağa bir yatak yapmış gazete kağıtlarından, hayli de varmış üstünde. Bir iki tanesi yerdeymiş ama diğerleri bitkinin tepesinde büyüyormuş. Annoya'mız ilk defa tatlı kabağını yetişirken gördüğü için, sık sık kontrol ediyormuş. Sahi bunlar kocaman olunca nasıl duruyorlar dal üstünde?

Sanki, "Manda yuva yapmış söğüt dalına," bu duruma pek de denk düşüyormuş.

Haberler bu kadarla kalsın.

Sıkıldım kalkıp oynamak istiyorum.

Dokuz sekiz bilmiyoruz ama çok güzel kovalamacalı saklambaç oynuyoruz benim oğlanla.

21 Comments:

  • Oyacan,
    O zaman sen dallardan sarkan lif kabaklarını görsen ödün patlayacak demek...Her biri 3-4 kilo gelen upuzun (70-80 cm) boyunda acayip şeyler..Resim çekip yollamak en iyisi....2 tanesi sarardı..Onları kesip aldım..Hasat oldu yaneeee...:)Kabuğu kolayca ayrılıyor..içi lif ...ortasında da çekirdekleri...Çok sevimliler....

    By Anonymous Adsız, at 24 Eylül 2007 12:01  

  • Cilek likorunun kokusu sanki burnuma geldi :) Mmmmmmmmmmmm

    By Blogger Papatya, at 24 Eylül 2007 16:22  

  • Kocaman öpücükler çilek kokulu kadın... :-)

    By Blogger Çiğdem, at 24 Eylül 2007 17:40  

  • Ödüm patlamaz Mine'siii, ben dallar adına üzülüyorum; nasıl taşıyacaklar o kocaman kabakları, yorulmazlar mı filan diye...
    Lif kabağı isterim, lif kabağı isterim, ben de lif kabağı isteriiiim. Sahi kış iyice başımıza çökmeden gelsem artık bahçeye...
    ----------
    Ben de senden gelen kokuları çekerim hep içime Papatya'cığım. Girit kokuları bir başka oluyor, hele senin elinden.

    By Blogger Oya Kayacan, at 24 Eylül 2007 17:43  

  • Oyacan,
    Gel gel haydi geel...
    Hünnap'lar da olduuuuu....

    By Anonymous Adsız, at 24 Eylül 2007 21:06  

  • Sayenizde koktuk efendim.
    ----------
    Hünnap reçeli mi yap diyorsun yani? E hafta sonuna kaldıralım mabadimizi bakalım. Siparişlerim çoğaldı madem, gelip toplamalı onları, sahip çıkmalı bir an önce... Mini limon ağacımı çok merak ediyorum zaten. Gelsin artık evine kurulup otursun değil mi ama?

    By Blogger Oya Kayacan, at 25 Eylül 2007 09:59  

  • Oyacan,
    Mini Limon ağacın da seni çok özlemiş zaten...İyi olur gelirsen...

    By Anonymous Adsız, at 25 Eylül 2007 11:48  

  • Mine' cim sizde hünnap fidanı da var mı? Yani buralara getirip dikilmelik?

    By Blogger Çiğdem, at 25 Eylül 2007 12:30  

  • Çiğdem'cim,
    Şöyle söyliyeyim...
    Olmamııııııııııııııııı?
    Var demek bu..:)
    Bu yakınlarda Istanbul var mı projede?
    Eğer yoksa hemen bir fidan yollayalım ev hediyesi olarak...
    Sevgiler Samandıra'dan...

    By Anonymous Adsız, at 25 Eylül 2007 12:49  

  • Kendiniz getirseniz... Birlikte diksek... Oya' yı da alıp hani...

    Yakınlarda İstanbul gözükmüyor Mine' cim. Burnumda da tütüyor ama...

    By Blogger Çiğdem, at 25 Eylül 2007 16:52  

  • Sevgili Oya,

    Uzun süredir Pelitköy'deyim. Hala da dönmeye niyetim yok. Günde birbuçuk saat yüzüyorum. Ama, bir aydır oldukça rahatsızım, denize ara verdim. Belfıtığı ızdırabı :(. Bugün yine doktora gittim ve yüzme tavsiye etti. Ondan daha dönmeyi düşünmüyorum. Yine de her ay geliyorum Bursa'ya, evime bir bakıyorum, eş-dost ziyaret ediyorum ve hemen dönüyorum. Yarın yine yola çıkacağım anlayacağın. Hem Prenses'imi de çok özledim, eeeh, cumartesiden beri burnumda tütütyor kızım. Sana ve sevgili kızlarına da kucak doluzu sevgiler benden. Kasımda Bursa'ya döndüğümde, daha çok kalırım bloğunda ve kaçırdıklarımı da bir-iki gece ayırıp, iyice didiklerim.

    Sağlıcakla kal

    By Blogger Birsen Şahin, at 25 Eylül 2007 22:29  

  • Çiiiideeem, bak Mine'si bişicikler demedi, ben de demiiicem. Sen geeeeel, bahçede neler var neler... Ben Cumartesi gidiyorum.
    ----------
    Sevgili Birsen, ben üç dört yıldır her gün yüzüyorum. Yaz kış, kapalı havuzda. Bir saat sırtüstü, yarım saat serbest. Bel bacak kalça filan iyileştirme çabaları 8~}
    Geçmiş olsun sana, bu bahaneyle güzel bir tatil yapıyorsun hem de. Prenses özlüyordur tabii seni. Allah kavuştursun. Sen iyi ol da, Kasım'da buluşmak üzere...

    By Blogger Oya Kayacan, at 26 Eylül 2007 09:37  

  • Oya Hanım,

    Kabak çiçeği dolması için çiçeklerin çok erken saatlerde toplanması gerekiyor. Her çiçekten olmuyor. Altında minicik kabakları olanları koparmıyorsunuz. Kabaksız sadece çiçek olanlar var upuzun sopaları var:) (Ben yapabiliyor muyum derseniz hayır annemden biliyorum:) )

    By Anonymous Adsız, at 26 Eylül 2007 11:27  

  • İsimsiz, toplama saatini biliyorum, hatta yapmasını da. Bilmiyorum; henüz kabağa durmamış çiçekler her halûkarda kabak olacaklar ama değil mi? Merak ediyorum; tatlı kabağının kocaman çiçeklerinden de dolma oluyor mu? Belki annenden öğreniriz 8~} İlgine çok teşekkürler, sevgiler...

    By Blogger Oya Kayacan, at 26 Eylül 2007 12:57  

  • Fabrikaya şimdi girdim... Bir baktım ki dünya güzeli bir fidan odamın kapısında... Adın ne dedim...

    Hünnap ben! dedi...

    Mine' yi aradım, Oya' yı aradım...

    Hünnap "onlar gelmediler, beni yolladılar" dedi.

    Hem sevindim hem üzüldüm...

    Napıcam ben şimdi?

    By Blogger Çiğdem, at 26 Eylül 2007 15:37  

  • Tamam be Çiğdem, meyvesini verdiğinde yemeye geleceğiz söz! (Mine'si meyveli gönderdim demeyesin sakın 8~})
    Bizden birbirimize güzellik gelecek tabii, başka ne olsun? Keyfini çikar Hünnap'ının. (Mine'si adına konuşmak da bu kadar olur yaaaani....)

    By Blogger Oya Kayacan, at 26 Eylül 2007 18:42  

  • Oyacan,
    İnanmayacaksın belki ama wallah başka bir fidanımızda(aynı boyda) 1 tane de meyve görmeyim mi bugün....(:Çok üzüldüm yaw...Biraz daha dikkat etseymişim ya tüh tüh diyeeeeee....Ama onun da telafisi var....Ölümden başka her şeye çare buluruz ewelallah...Di mi kardeş?

    By Anonymous Adsız, at 26 Eylül 2007 19:09  

  • Söz di mi Oya' cım... Ben o hünnap' ı öyle bir büyütürüm ki meyvesini yeriz hemencecik.

    Mine' cim hiç dert değil. Gözünün içine bakıp büyütmek çok daha keyifli.

    By Blogger Çiğdem, at 27 Eylül 2007 13:56  

  • Sizden korkulur :)

    By Blogger Oya Kayacan, at 27 Eylül 2007 19:13  

  • Kimsecik'cigim,
    Ben senin o guzel pembe patilerini operim. Hele hele o votka sonrasi halini nasil merak ettim hic sorma.. Haa laf aramizda bir de Annoya'nin dokuz sekizlik hallerini..

    Not: Mis kokulu cileklerin kokusu burnuma geldi:))))

    By Blogger Hanife, at 2 Ekim 2007 01:56  

  • Hanife Ablam, allahtan sadece dokundurmuşum dilimin ucunu, önce tatlı tatlı ne güzelmiş filan zannediyorsun sonra da ohooooo. Bizim evin halleri eğlenceli, hep oynar bir şeyler; Annoya'mızın ruhu oynak zaten, bazı da yer yerinden oynar, öyle dağıtırız ortalığı yani... Öpüyoruz hepimiz hepinizi...

    By Blogger Oya Kayacan, at 2 Ekim 2007 09:24  

Yorum Gönder

<< Home