"Sür sür ye"
(Trabzon yağı işte buymuş. Sütün sadece kaymağı imiş. Bu kadar büyük bir tereyağı topağı inanın ilk kez evime girmiş...)
Hayatımda duyduğum en iştah açıcı sözcükler bunlar. "Sür sür ye." Bir de anlatımını görseniz; anlatımdaki ses tonunu, mimlerini ve mimiklerini. Işıyan gözleriyle ağzından bal damlatan tariflerini yaparken, bir elindeki hayali ekmek dilimine diğer eliyle hayalindeki lezzetleri sürmesini. "Hah tamam," diyorum içimden, "şimdi de yedirecek o kocaman hayali dilimi bana. İtiraz filan da dinlemez eminim, basacak boğazıma, yer misin yemez misin?"
Halimiz pandomim.
(Karayemiş üstte , Amasya eriği altta solda www.damak-tad.blogspot.com Gül'den Trabzon reçelleri.)
Tehlikeli. Bana sorarsanız bu kadın fevkalâde tehlikeli. Yemediği yedirmediği zamanlar bile yermiş yedirirmiş gibi yapanlardan. Annem Selma gibi. Tereyağları reçelleri ekmeğe sürüp sürüp boğazıma dayayanlardan. O zamanlar tabii.
(Sağ üçgende Torasan, altta patlıcan inciri reçelleri yine Trabzon tatları, yine Gül'den. Yeşil yaban incirler derseniz Edremit'li Çiğdem yapımı.)
Şimdi gelelim yağlı ve reçelli ekmeklerin neden olduğu komşunun vaveylasına. Kadın yan bahçeden avazı çıktığı kadar bağırıyor, "Bu gün gül reçelli yağlı ekmek attı... Dün çilek reçelli yağlı ekmek atıldı. Her gün bahçeme yağlı ballı ekmekler atılıyooooo..." Annem Selma evimizde mevcut ve adıyla anılan reçelleri duyunca fırlıyor balkona. Bir de ne görsün, bana sürsürlediği ekmekler komşunun bahçesinde. Atan belli, komşudan özür dileniyor, Oya azar işitiyor.
Değişik önlemler alınacak tabii artık, Annem Selma ağzıma tıkıştırmaya başlıyor lokmaları, ben yanaklarımda biriktiriyorum. "Haydi yutsana yutsana," uyarıları arasında iki dakika dikkati dağılıyor zavallının... Ben de, iki yanından çekince açılan masalardan vardır ya hani, o zaman ondan var bizde; işte onun altındaki kat yerine sokuşturuyorum yanaklarımdan boşalttıklarımı.
Aradan yarım asır ve fazlası geçti... Tereyağını çiğ olarak halâ hiç yiyemem. Yemeklerde bayılırım. Dün akşam iki avuç ıspanağı bu yağda kavurunca aldığım lezzet anlatılır gibi değil. Tereyağlı pilavı derseniz, ben başka ne zaman bu kadar tereyağı lezzeti ve kokusunda yemiştim?
Gül'cüğüm, reçelleri öyle böyle değil kaşıklaya kaşıklaya, süre süre yiyorum da tereyağını çiğ maalesef. O gün söyleyemedim, senin o teatral anlatımını bölemedim, bozamadım, beni affet.
Haa, şu annemle aramızdaki tereyağı meselesinin nedenini merak etmişsinizdir. Hiç belli olmuyor şimdi ama ben çocukken zafiyet geçirmiştim. Halâ adını duyunca krize girdiğim çocuk doktorumuz da tereyağ yememi salık vermişti. Sevsem de sevmesem de. Bir de balık yağı içmemi. Nerdeee, o zaman o boncuk boncuk, lup diye yutulan balıkyağlarından mı var? Resmen pis kokulu bir yağ içiriyorlar adama.
----------
Trabzon'a sevgiyle...
Gül'e diyecek söz bulamıyorum.
Hayatımda duyduğum en iştah açıcı sözcükler bunlar. "Sür sür ye." Bir de anlatımını görseniz; anlatımdaki ses tonunu, mimlerini ve mimiklerini. Işıyan gözleriyle ağzından bal damlatan tariflerini yaparken, bir elindeki hayali ekmek dilimine diğer eliyle hayalindeki lezzetleri sürmesini. "Hah tamam," diyorum içimden, "şimdi de yedirecek o kocaman hayali dilimi bana. İtiraz filan da dinlemez eminim, basacak boğazıma, yer misin yemez misin?"
Halimiz pandomim.
(Karayemiş üstte , Amasya eriği altta solda www.damak-tad.blogspot.com Gül'den Trabzon reçelleri.)
Tehlikeli. Bana sorarsanız bu kadın fevkalâde tehlikeli. Yemediği yedirmediği zamanlar bile yermiş yedirirmiş gibi yapanlardan. Annem Selma gibi. Tereyağları reçelleri ekmeğe sürüp sürüp boğazıma dayayanlardan. O zamanlar tabii.
(Sağ üçgende Torasan, altta patlıcan inciri reçelleri yine Trabzon tatları, yine Gül'den. Yeşil yaban incirler derseniz Edremit'li Çiğdem yapımı.)
Şimdi gelelim yağlı ve reçelli ekmeklerin neden olduğu komşunun vaveylasına. Kadın yan bahçeden avazı çıktığı kadar bağırıyor, "Bu gün gül reçelli yağlı ekmek attı... Dün çilek reçelli yağlı ekmek atıldı. Her gün bahçeme yağlı ballı ekmekler atılıyooooo..." Annem Selma evimizde mevcut ve adıyla anılan reçelleri duyunca fırlıyor balkona. Bir de ne görsün, bana sürsürlediği ekmekler komşunun bahçesinde. Atan belli, komşudan özür dileniyor, Oya azar işitiyor.
Değişik önlemler alınacak tabii artık, Annem Selma ağzıma tıkıştırmaya başlıyor lokmaları, ben yanaklarımda biriktiriyorum. "Haydi yutsana yutsana," uyarıları arasında iki dakika dikkati dağılıyor zavallının... Ben de, iki yanından çekince açılan masalardan vardır ya hani, o zaman ondan var bizde; işte onun altındaki kat yerine sokuşturuyorum yanaklarımdan boşalttıklarımı.
Aradan yarım asır ve fazlası geçti... Tereyağını çiğ olarak halâ hiç yiyemem. Yemeklerde bayılırım. Dün akşam iki avuç ıspanağı bu yağda kavurunca aldığım lezzet anlatılır gibi değil. Tereyağlı pilavı derseniz, ben başka ne zaman bu kadar tereyağı lezzeti ve kokusunda yemiştim?
Gül'cüğüm, reçelleri öyle böyle değil kaşıklaya kaşıklaya, süre süre yiyorum da tereyağını çiğ maalesef. O gün söyleyemedim, senin o teatral anlatımını bölemedim, bozamadım, beni affet.
Haa, şu annemle aramızdaki tereyağı meselesinin nedenini merak etmişsinizdir. Hiç belli olmuyor şimdi ama ben çocukken zafiyet geçirmiştim. Halâ adını duyunca krize girdiğim çocuk doktorumuz da tereyağ yememi salık vermişti. Sevsem de sevmesem de. Bir de balık yağı içmemi. Nerdeee, o zaman o boncuk boncuk, lup diye yutulan balıkyağlarından mı var? Resmen pis kokulu bir yağ içiriyorlar adama.
----------
Trabzon'a sevgiyle...
Gül'e diyecek söz bulamıyorum.
12 Comments:
Hadi yutsana kızım!
Ne çok duymuşumdur bu cümleyi annemden :))) Tabi o zamanlar pek iştahlı değilmişim. Hani "boğazsız" dedikleri çocuklardanmışım. Ne laf ama "boğazsız"!? Midesine hiç birşey gitmeyenleri ifade etmek için uydurulmuş herhalde.
Nedense çocukken iştahsız olmak sonra iştahın hiç açılmadığı anlamına gelmiyor di mi? :)))
Şimdi kimse bana "yesene" demeden yiyorum maşallah :))) Özellikle sevdiğm şeyleri, dondurmayı, çikolatayı, pilavları, zeytinyağlıları. Tereyağını da eskisi gibi yemez oldum. Ne de olsa kocam zeytinyağı çocuğu, kim bilir tereyağını ilk defa kaç yaşında tattı! Burada pek yaygın değil anlayacağın...
Reçelin güzelini kim sevmez ama...
Sevgilerimle...
By Papatya, at 20 Eylül 2007 11:31
Bir boğazsız da bendim. "baban sana ekmek yedirmiyor mu?" diyenlerden nefret ederdim.
Yedirirlerdi, hem de zorla tereyağlı ekmek yedirmek isterlerdi :)
(boncuk boncuk balık yağlarını, iştah açar diye verilen şuruplardan da nefret ederdim)
By kuzine, at 20 Eylül 2007 14:22
Eskiden anneler pek meraklıydı çocukları tıka basa doyurmaya. Artık kalktı bu usuller...
Eh pisboğaz var da boğazsız neden olmasın Papatya'cığım? Yemekle boğazı ilişkilendiren deyim çok aslında; boğazından geçmemek, boğazında kalmak, boğazından kesmek ilk aklıma düşenler. Evet maalesef işte, ben de sonradan pisboğaz olanlardanım. Tereyağı çok tercih edilmesede bazı yemeklerde pek hoş oluyor canııım, hele de pilavda.
----------
Kuzen, sen de mi tereyağlı ekmek mağduru çocuklardansın? Neyse ki balık yağı boncuklara girmiş senin zamanında.
By Oya Kayacan, at 20 Eylül 2007 17:55
Bende tereyağından nefret ederdim.Minicikken öğle uykusundan uyanıpda sıcak ekmek ve salatalık yemekten nefret ederdim.Reçelli ve yağlı ekmekten nefret ederdim..((Reçeli ise halen pek sevmem Oya'cığım..))
Bende kedilere atardım ekmeklerimi ortada delil olmadığından yedirende memnun yiyende memnun misali günler geçip gitti..))Ve görmüş olduğun ben,beslenme(abur cubur yemek) bozukluğu ile o hale gelmiş durumdayım..))
Halen tereyağını ekmeğe sürüp hayatta yemem.Ama yılardan beride pasta ve çöreklerimizi tereyağ ile yaparız..))
Prof.akrabalarımız malum kongrelere katılıyorlar.Söyledikleri tek şey hakiki tereyağını bulduğunuzda sıvı yağını bırakın.Bu durumda insan ikilemler ve gel-gitler yaşıyor.Benim annemin bildiği tek doğru, hakiki yayık ayranından yapılan tereyağını tüm yemeklerinde kullanmak.Diğer özelliğide yememek yedirmek..)))
Garip bir aileyiz vesselam..))
Oya'cığım,afiyetler olsun canım benim.Reçelleri beğenmene çok mutlu oldum.Afiyetler olsun canım..))Her zaman dilediğin bir şey olursa bana çekinmeden yazabilirsin canım.
Sevgilerle kal dünya tatlısı..
By Damak Tadı, at 21 Eylül 2007 12:48
Aaaaah, bir dokun bin ah işit. Gül'cüğüm beni nasıl ferahlattın, nasıl vicdan azabından kurtardın anlatamam. Demek sen de sürsürlemiyorsun tereyağını. Anneciğine hürmetler ederim. Yemeyip yedirdiği belli oluyor 8~}
By Oya Kayacan, at 21 Eylül 2007 15:20
Ben mümkün değil ağzımdan lokma çıkaramazdım. Öğlen 12 de oturduğum sofrada akşam yemeğinde önümde kimbilir kaçıncı kez ısıtılmış aynı tabakla oturduğumu da bilirim.
Tereyağı yiyemezdim mümkün değil... Bir tek ona ısrar edilmedi. Kimbilir neden?
Sonra 25 yaşımda Antalya' da Yörükoğlu tereyağını almış bulundum pilav için. Pastörize filan değil. Bir gece yarısı burnumda tereyağ kokusu uyandım. Ekmeğin üzerine güzelce sürdüm, tuzladım ve yedim. Şimdi bayıla bayıla yiyorum.
Kimileri kızıyor bana kızın çiroz gibi yemeyince ısrar etmiyorsun diye... Nedenini anlar mı sizce büyüyünce?
By Çiğdem, at 21 Eylül 2007 16:59
Ah, yalnız değilmişim:) ben de bir yaz boyunca annem her içeri gittiğinde lokmaları balkondan aşağı atıp tabağımı hafifletmiştim. Meğer alt kattaki komşunun balkonunda tente varmış, onun üstünde birikirmiş. Kuşlar niye yemiyordu acaba? Yaz sonunda yakalandım tabii, annem de başımda beklemeye başladı.
Ama tereyağı hala yemem:)
By dory, at 21 Eylül 2007 21:25
O an bana gelmedi, gelmeyecek de galiba sevgili Çiğdem, maalesef içimden kabûl görmüyor 8~} Ben iki şey yemezdim, diğeri de patlıcandı. Patlıcanı ömrümün orta yerinde çok sevdiğim bir adamın hatırına yedim. Bayıldım ki ne biçim. Hele salataları vazgeçilmezlerim. Elif kızı da bırak kendi haline. Zorla güzellik olmuyor. Çocuklarda ters tepiyor üstelik, iyi bir örneğim sanırım.
----------
İşte internet yazarlığını bunun için çok seviyorum. Öyküler, alışkanlıklar, lezzetler çoğalıyor. Demek sen de Dory? Vallahi ben de hep yalnızım zannederdim!
By Oya Kayacan, at 22 Eylül 2007 10:01
bazen evde hicbirsey olmadiginda, en büyük zevk aldigim seylerden biri ekmege tereyagi sürüp üzerine de biraz tuz serpmek idi.Hatta bir de domates varsa , ince birkac dilimde domates, benden mutlusu yoktur :)
canim cekti, bugün yine yapayim kendime bari :)
slmlar
sevgiler,
Mr TD
By Mr_TD, at 22 Eylül 2007 14:58
Tarif ettiğin ekmek hafif sarmısaklı ve tereyağı yerine sızmalı olursa da bana değmeyin... Bayılırım. Afiyet olsun sevgili Mr. TD.
By Oya Kayacan, at 22 Eylül 2007 15:33
Dun gece buraya mesaj birakacagim diye gobegim catladi:)
Hikayeler hepimizde ayni sanirim. Ben de az balik yaglari icmedim, zorla kasik kasik ballar yemedim:( Hala midem bulanir, azcik fazla attimmi agzima.
Tereyagini sgalikli guzel gunlerde afiyetle ye Oya'cigim. Ne tatli dost Gul'cugum degil mi?
By Hanife, at 23 Eylül 2007 07:35
Zor işmiş çocuk olmak meğerse... Gül müthiş gerçekten. Etkileyici. Göbeğin için üzüldüm 8=} Kimbilir ne derdi vardı yine Google ailesinin? Ege'yi kapamakla iyi ettin de, ben de isterim.
By Oya Kayacan, at 23 Eylül 2007 14:03
Yorum Gönder
<< Home