Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Mart 15, 2008

Havuç var, lahana var, anılar var. Köfte gelecek programda olabilir.

Havuçlar var havuçlar, dolabın sebze gözünden gözümün içine bakıyor mübarekler. Emriniz olur, yaparız size de bir numara elbet. Bir soğan eşliğinde, azıcık suda, sıkıca örtüp yumuşatırız sizi mesela orta ateşte. Sonra bızzzztlarız süzmeden etmeden, püre olursunuz. Sızmanızı, tuzunuzu, az da şekerinizi ekler kapatırız altınızı.

Taze sarmısak ve soğan incecikten çentilir, bolca da maydanoz yoğurtla birlikte püreye yedirilir. Güzel olur.

Teyzem Jülide'den edindiğim hatıra eşyalardan birisi de bu şekerlik. Kapağı yoktu, kırılmış gitmiş besbelli. Benim anılar düşkünlüğümün kafa sesi hemen asıldı yakama, "Al," dedi, "kimseler kıymetini bilmez yoksa." Şart değil kapaklamak ya, zeytinyağlı yemekten tutun, turşusuna şekerine, her ahvalde kullanıyorum. İstinye Park'ın film seti gibi pazar yerinde kurulu Şekerci Cafer Erol'u atlamadım tabii. Halkalı şeker aldım. Biliyorum ki anılara çok yakışır. Ya taa çocukluğumun nanelimon şekerleri? Maçka Valideçeşme'den kalkılıp Kadıköy Çarşısı'na gidilerek Cafer Erol'dan nanelimon şekeri alınıp da geri gelinen o yıllar...

Bilseniz şimdi nasıl sızım sızım sızlıyor içim. Şu kısacık paragrafın içinde artık görüp sarılamadığım ne çok insan var bir bilseniz.

İki satır da benden olsun bari. Dedikodulu iki satır olsun hem de. "Sana köfte yapalım," diye mutfağa girdi. Lahana yaptı. Geldi oturdu yerine. Halbuki ben hayatımda hiç köfte yemedim. Yapsa da vermeyecek nasıl olsa. Yok otu yok biberi varmışmış içinde diye kaç dereden su getirecek... Eeee, ne boş boş konuşuyor o zaman? Bir de espri oluyormuş sanki gibi bana köfteci diyor. Kötü kötü bakıyorum işte, kızdım yani.

Geldik lahanaya. Kafam kadar bir lahana bu. Orta boy yani, bende kafa irice ya! İncecikten doğraya doğraya başladım işe ve de ne yapacağımı bu bıçak darbeleri sırasında düşünmeye. Tek başına lahana beni kesmedi, yedi yeşil iki kırmızı çarlilerimi de aldım tezgah üstüne. Yetmedi, taze soğan ve sarmısaklar girdi devreye; "E haydi arkamızdan bakakalmasınlar, ağlarlar," diye kocaman ve körpecik kereviz sapları da...

Lahanamın doğranmış yarısından fazlası..., çekirdekleri çıkmış biberler..., kılçıkları sıyrılmış kereviz sapları..., iri doğranmış taze soğan ve sarmısaklar..., tuz ve sızma, çok az su ilavesiyle pişti. Limon sıkıldı ve ocak söndürüldü.

Lahananın geri kalanını ekşi tatlı turşu yapsam. Tuzla mıncıklamak gerek önce incecik doğranmış lahanayı, benim aklıma göre. Kereviz saplarından arta kalan güzelim yaprakları da bu turşuya koyarım. Bir bardakta yine tuz, bal, limon, elma sirkesi ve portakal suyu karıştırıp harika bir lezzet elde ederim. Mıncıklanmış lahanayı yapraklarla birlikte bir kavanoza sıkı sıkıya tıkıştırırım sonra. Aralarına sarmısak dişleri ve acı mı acı süs biberlerini de sıkıştırmayı unutmam tabii.

Üstüne bir parmak sızma gezdirir, dolapta saklar, yeri gelince yerim.

Mutfakta geçen zamanım ne kadar heyecan verici.

Ne yapsam ne olacak hiç bilmeden...

Köfte, ya köfte?

7 Comments:

  • Bak bunlar tam da bana göre Cancan. Ne giden kiloları getirir, nede damağımı lezzetsiz bırakır. Evde bütün malzemeler var, fazladan birde kabak var havuçla karıştırmak için . Lahanayı da , havucu da bu geceden yaparım , yarında yanına Oya Karacan'ın tarifini bile beklemeden köftemi atarım ızgaraya..Ama ya Oyacan köfteyi benimkinden başka türlü yaparsa aklım kalır mı? Kalırrrrr:))) Bende onun tarifini başka bir zaman denerim, başka garnilerle...

    By Anonymous Adsız, at 15 Mart 2008 19:51  

  • Nüket Nükeeeeet, soyadım Kayacan. Bir kere düzelttiydim de sen herhalde cevabımı okumadındıııı... Yaaa bak, tam senlik bu tarifler. Aldırmaz kilo milo. Ama köftem turnayı gözünden vurdu. Böyle lezzet görmedim. Pazar'a brunch oldu. Cancan da baktı durdu.

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Mart 2008 14:09  

  • Ne yapmali, ne etmeli?
    Kendimi Oyacan'a nasıl affettirmeli,
    Ellerim mi sürçmüş, dillerim mi bilmem? Affetmek büyüklüktür Kayacan'ım. Ben ettim sen etme olur mu?
    Bu özürün üstüne köfteyi bekliyorum desem...
    Çok mu kızdın bana , yazmazmısın tarifi.
    Hı????

    By Anonymous Adsız, at 16 Mart 2008 14:19  

  • Kızmadım kiii... Böyle hallerim vardır, kızarmış gibi yaparım ;~} Yazacağım yoktu köfteyi aslında. Madem istedin, kırar mıyım?

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Mart 2008 15:11  

  • Merhaba Oya Hanım;

    Turşu bir harika görünüyor, kokusu taaaa buralara kadar geldi desem; herhalde ne demek istediğimi anlamanıza yeterli olur sanırım...

    Size afiyet olsun, ben beceremiyorum turşu yapmayı.O yüzden hazır alıyorum da.Eminim ki sizin ki süper olmuştur...

    By Blogger Ebruli, at 16 Mart 2008 15:37  

  • Köftenin de gelecegini duyunca ne yalan söyleyeyim, Cancan gibi yalanmaya basladım simdiden...
    Kesifleriniz süper görünüyor yine Annoya, elinize saglık.
    Bugün eski yazılarınızı karıstırmaktayım ben yine, haber vermem gerektigini de düsünüyorum herseye ragmen, hani günlügünüzü okuyorum ya. Okudukca sizi daha fazla tanıyor, ama daha da fazla tanımak istiyorum. Bu sabah "Karlı gun mamalari", "Tam hallettim derken", "Onlar caz günü güzelleri", "Deneme...", "Blog'un kafası iyi galiba", hele en cok güldügümüz "Sarı mercimegim sarı" yazısının "Olay söyle baslamıstı" bölümü, hüzünlendigimiz "Birbuçuk Canısı"
    ardından "Van'da aksam yemegi" ( ki bunları hatırlamak bile incitti, bu toplumun üyesi olmak adına ezdi beni yine) yazılarınız oglusumla birlikte büyük bir zevkle okundu. Ben ogluma "ne muhtesem bir insan degil mi su Oya Hanım, keske komsumuz olsaydı" derken o da "keske" diye cevap verdi.
    "Foto haber"baslıklı yazınızdan
    "ham ve buruk. Severim ham ve buruk olanı. Meyvaysa. Olmamıs insan çekilmiyor." cümlenizi yine not ettim beynime, ancak bu kadar güzel ifade edilebilir diye.
    Cok uzattım sözümü yine, diyecegim odur ki Oya Hanım; ben sizi cok cok sevdim, iyi ki varsınız bu memlekette, coook yasayın, saglıkla kalın. Sevgiler yürek dolusu...

    By Blogger dgül, at 16 Mart 2008 15:50  

  • Sevgili Ebruli, bu turşu bile değil. Lahanamın arta kalan kısmını değerlendirmek, lezzetlendirmek diyelim. Turşu işi çok kolay değil haklısın. Ben de her zaman başaramam. Buzdolabı dışında tuttuklarım bazı kaymaklanır, canımı sıkar mesela. Dolapta beklettiklerimin böyle bir sıkıntısı yok. Hele minik salatalıklar dolapta harika oluyor. Üstelik dışarıdan alınan turşularda bilemedin üç dört yerleşik tat var. Kendin yapınca değişiklikler yaratıyorsun.
    ----------
    Sevgili Demet, sen ve Nüket için köfteyi yazmak şart oldu. Oysa ki sadece 'teaser" olarak ortaya atıp kaçtım zannediyordum kendimi. Sizlerden hiç bir tarif saklanmıyor yani ;-) Eski yazılarımı okumak, inan beni de keyiflendirir ara sıra. Keşke yürek yetse, yetse de hayatın içinden ne geçmişse yazılabilse.
    Komşuluk için son şans, bizim kısmetsiz alt kat yine boş! Oğluşla birlikte öpüldünüz...

    By Blogger Oya Kayacan, at 17 Mart 2008 09:36  

Yorum Gönder

<< Home