Kedili Mutfaklar

Çarşamba, Ekim 15, 2008

Tatlı yiyelim...

Korkarlar benden. Ödü patlar eşin dostun. Mümkün mü bir yerlere gidecekler de, elleri boş dönsünler? Yemecesine tabii.

Gözüm tok değil n'apiiiim?

Efendiiiim, Annoya'nın ablası Hülya ve eniştesi İnal'dan meşhuuur Antakya kabağıııı. Kireçte pişmiş. 24 ayar gibi parlıyoooor. Bu ne lezzet, ne bu lezzet ooooy ooy.

Ve şimdi deeee, Annoya'nın can dostları muhterem Hayati Kaptan ve Arzu'dan Gelibolu Mevlevi lokumuuuu. Unu yoook, şekeri yoooook. Basmışlar baharatı, basmışlar acıyı vaaaay vayy... Yeme de yanında yaaaat.

Elmalar bahçeeeeee. Bahçe bizim kim karışır? Her yıl bu mevsim bu evde, bizim elmadan Annoya tatlıları yapılır. Kendi kafama göre takılır, her seferinde harika lezzetler yakalarım.


Bu sefer Annem Selma ile aramızda tatlı tatlı çekişiliyor. Önce, "At onları kurtlu murtlu şeyler, uğraşma," diye başlıyor. Ben, sessizce ayıklamaya devam ediyorum. Dörder, sonra üçere kesip biçip dolduruyorum elmalarımı tencereye. Annem Selma değişik fikirler üretip vermeye başlıyor şimdi de.

"Bari önce şerbetini, sonra şeyini şeyttir..."

"Azıcık yumuşat at şekerini de, öyle kendi kendilerine şooolsunlar."

"Olmaz, o dediğin gibi olmaz, elma su koyvermez boşuna uğraşma..."

Şöyle yaptım çocuklar. Tencereye doldurduğum elmaları şekere basıp koydum kenara.

Vallahi benim de elmanın su koyverme kabiliyetinden zerre kadar haberim yoktu. Deniyorum sadece. İki saat sonra elmanın suyu boyunu aşmasın mı? Kendi suyunda kaynattım ve bir oldu bir oldu...

Annemin kafasına kapak düşecekti neredeyse ki, bıraktım limonla kestirmeyi kendisine!

"Bak gördün mü," dedi. "Şu Antakya'nın kabak tatlısı gibi, çıtır çıtır oldu ben limonunu katınca..."
Ellerine sağlık anneciğim.


Meraklısına not: Annem Selma bir süredir benimle kalıyor. Küçük kızına bakıyor, şımartıyor...

Meraklısına bir diğer not: Artık haberleşmek kolay, ulaşım vızır vızır. İsteyin gelsin .
http://www.mevlevilokumu.com/
Antakya, Seçkin Tatlı 0326 212 1596, 0555 410 0665

16 Comments:

  • Aman Oyacan'ım cümle alem su koyverirken elmalar eksik mi kalacaktı , onlarda salmışlar sularını işte:))))))
    Gün içinde sayfanda iki kez hareket görünce bende keyfe geldim..
    Hele şu Antakya kabakları yok mu? Pırıl pırıl , şıkır şıkır, gerçekten de som altın gibi ışık saçıyorlar.
    "İste gelsin" adresi yok mudur onların :))
    Ayrıca Selma annenin eli değmese öyle parlamazdı o elmalar biliyorum:))))

    By Anonymous Adsız, at 15 Ekim 2008 15:55  

  • Iste bu ilk resim yarama fena parmak basti! Ben de bu hafta kirecte kabak denemesi yaptim. Bu bilemiyorum kacincisi? Gecen sonbahardan beri envai cesit kabakla deneye deneye koca bir kutu kireci bitirdim. Fakat o resimdekinden yapmayi bir turlu beceremedim. Ne goruntu, ne de tadi tutuyor. Olmuyooor! Sen benim icin de afiyetle ye bari, Oya'cigim.

    Elmali marifetlerin icin hem annenin, hem de senin ellerinize saglik. Biz de kizimle beraber mutfaktayiz bu aralar ve benzer durumlar yasanmakta :)

    By Blogger zinnur, at 15 Ekim 2008 16:57  

  • :) Ol mahiler ki derya içre deryayı bilmezler.

    Burnumun dibinde, gelip geçerken de görürüm Gelibolu Mevlevihanesini. Haberim yoktu lokumlardan.

    Gidilecek, alınacak, tadına bakılacak, Oya' nın sağlığına dua edilecek, ama önce sağlığına kadeh kaldırılacak.

    :)))))) (Hiiç öyle kendi kendime gülüyorum işte)

    By Blogger Çiğdem, at 15 Ekim 2008 18:48  

  • Ben rejimdeyim fotoğrafa filan hiç bakmadım.

    Geçerken uğradım elimdeki yeşil elmadan bir ısırık alıp yutkunuyorum :(

    By Blogger ruhdagı, at 15 Ekim 2008 18:55  

  • aman efendim bir gelibolulu olarak gözlerim bayram etti mevlevi lokumlarını görünce :)))
    afiyet bal şeker olsun...

    By Blogger şekerkavanozu, at 15 Ekim 2008 20:50  

  • Gecmis olsun Oya hanim.
    Sadece bakinip yutkunuyorum.
    Sam

    By Anonymous Adsız, at 16 Ekim 2008 02:03  

  • Selma Teyzeciğimin de, senin de Annoyam, ellerine de, gönlüne de her bir yerine sağlık diliyorum. Endişeleniyorum senin için, elimde değil, ama biliyorum ki senin adını "hastalık" sözcüğü ile bir arada telaffuz edemem ben, olur ufak tefek bünyesel değişiklikler, az buz tamirat-tadilatlar filan, ama hiç biri incitemez senin engin yüreğini, gelecek ve geçip gidecektir, bunu da çok iyi biliyorum. Ağzının tadı Mevlevi lokumuyla baharatlansa, acılansa da yine kabağınla, reçelinle tatlandırdın ya bizim ağzımızı, ben ne diyeyim sana, Allah ağzının tadını hiç bozmasın Annoyam, seni seviyorum...

    By Blogger dgül, at 16 Ekim 2008 10:35  

  • Ben "annem bir suredir benimle kaliyor, kucuk kizina bakiyor simartiyor" ifadesindeki zerafete- duygulara hayran kaldim...

    O kadar dolu dolu anlamLAR yuklu ki. Anneniz cok sansli.

    Mashallah...

    By Blogger KUGUU, at 16 Ekim 2008 10:49  

  • Internet ortamına salmamış kendini bu kabakçı nedense. "Telefon edin gönderiyorum," diyormuş Nüket'çiğim... Urcan/Uğurcan, eskiden Sarıyer, şimdi Kireçburnu Façyo'nun yerinde ya. Orada var bu Hatay/Mersin yapımı kireçli kabaktan. Feriye Lokantası ve Çiya kendi mutfaklarında yapıyor sanırım. Daha değişik ve bu kadar kıtır değildi yediklerim.
    ----------
    Zinnur'cuğum Annem Mutfakta/Hülya Erol diye bir hanımın vidolu tarifi var, görmüş beğenmiştim. Gerçi sen internetin tozunu atmışsındır araştırıp ama ya atladıysan diye. Miktarı azaltıp denemek gerek. Senin elinden hangi tatlı kurtulmuş ki, kabak kurtulacak be canım 8~} Analı kızlı mutfakların değme keyfine, değil mi?
    ----------
    Gül gül bakalım Çiğdem Hanım... Kadeh lokumdan önemli. Bir hafta filan alkolden kesildim, kendime sıkıntı yarattım daaaa, dün akşam rakımı koymuş bir keyfetmişim ki... Benden sonra tufan ;-)
    ----------
    Bakma bakma Ruhdağı. Ahlâkına ve nefsine mukayyet ol. Rejim yapmak ciddi iştir!
    ----------
    Sağol Şeker Kavanozu. İnan Çiğdem gibi ben de mevcudiyetinden haberdar değildim bu lokumun. Neyse tattık tanıştık, eksik kalmadık!
    ----------
    Teşekkür ederim sevgili Sam. Üzgünüm şu yutkunmaların için amma...
    ----------
    Haaa haaaa... Tamirat tadilat ne hoş laflar, sevdim bak. Restorasyon diyordum da ağır geliyordu bana biraz :-) Tarihi eser gibi yani hissettiriyordu bana kendimi! Acısıyla tatlısıyla güzeldir hayat Demet'çiğim. Eksik olma.
    ----------
    Yanaklarından öpüyorum Kuguu. Ben de, her haliyle bu kadar mı güzel olur, diye düşündüğüm bir anneye sahip olduğum için çok şanslıyım. Tık tık tık tahtalara...

    By Blogger Oya Kayacan, at 16 Ekim 2008 13:05  

  • elma tatlısı ,
    annem de yapardı da,
    bayılarak yerdik...
    tadı hala damağımda...
    eskiden müstakil evimizde,
    odun ateşinde,
    saatlerce kaynatılırdı koca kazanın içinde kabak reçeli...
    kıyır kıyır olurdu
    dışı sert,içi yumuşak
    ve rengi
    ah o rengi
    sanki güneşi kapatmışsın içine...
    geçmişler ve afiyetler olsun,
    Oyacan...
    kilo meselesine gelince,
    boşver diyecem de
    olmuyor,
    az yemek lazım ...
    Selma hanıma hürmetler...

    By Blogger carpediem, at 17 Ekim 2008 11:32  

  • Feriye'de ve Çiya'da yediklerim bu kadar güzel görünmedi gözüme Oyacan'ım... Bunun rengi çok fena çokkkk..
    Aynen Beyaz Gelincik'in tanımladığı gibi
    "sanki içine güneşi kapatmışsın"

    By Anonymous Adsız, at 17 Ekim 2008 12:15  

  • nette gezerken gördüm sitenizi uzun zaman önce. Baktım kediler falan bir sardı beni. önce masa ortüsü, tuzlukları kıskanmakla başladım, sonra doğal anlatım bazen kızıp döver gibi ifadeleri sevdim. olayları farklı bakan gözünüz ve anlatımız çok tatlı.bayadır okuyorum sitenize koyduklarınızı. tesekkurler.

    By Blogger ARZUM, at 17 Ekim 2008 13:53  

  • Ben fazla görmedim ne yazık odun ateşi filan... Sadece kısa bir süre Babaannem Hidayet Hanım'ın Cihangir'deki evinin mutfağında olan şömine ocak, hani eski Amerikan filmlerinde de vardır, odun ateşinin üzerine bakraç filan asılır, evin sürekli sıcak suyu temin edilir... İşte öyle. Bol güneşli lezzetler, neşeli sofralar olsun.
    ----------
    Aynı fikirdeyiz Nüket'çiğim. Demek ki Hatay'a telefon ediyoruz can çekince...
    ----------
    Sevgili Arzum, buraları sevmene sevindim 8~} Benim konuşmam da öyledir. Yani o kızıp döver gibi yapıyorsun dediğin yerlerde, ben aslında fena halde keyifliyimdir. Şakayla karışık ciddi bir şeyler anlatıyorumdur kendimce. Beni bilen bilir anlar. Tanımayan şaşırır, bir dik dik süzer boydan boya, uyanana kadar. Akıldan yana kıtlık çekenler de durmazlar zaten hayatımda. İğne ve çuvaldız hesabını yapmayı beceremezler çünkü.
    Şimdi baktım senin yerine. Tatlı Emir'e, Emin'e ve sana çok çok sevgiler.

    By Blogger Oya Kayacan, at 18 Ekim 2008 10:22  

  • Afiyet şker olsun Annoyacığım!
    Bende ne tesadüf ki bir kaç hafta önce tanıştım Antakya'nın ünlü(!) kabak tatlı ile.. Bu yaşıma geldim duymamıştım. Büyük oğulun Antakyalı arkadaşı güzel bir hoşluk yapıp da bi kutu tatlı getirmeseydi demek anca senden öğrenecektim.Bu da benim cehaletim. Yanında yine Antakya'ya özel teleme peyniri ve de ipek kumaş geldi. Ne güzel bir memleketimiz var Annoyacğım. ne kadar zenginiz biz.. Neden birbirimizi yeriz?
    Mevlânâ lokumu da ayrı bir şahane herhalde? herhalde diyorum çünkü bilmiyorum.. Bu da benim ayıbım.. Daha neler var bilmediğimiz...

    By Blogger Şirin, at 19 Ekim 2008 10:11  

  • Neden cehalet dersin bu basit bilinmezlere a Şirin'ciğim? Nasıl mümkün olsun ki bunca uç bucağın özelini bilmek? Hem de senin cehaletin dostlar başınadır, bilirsin sen de. İpek kumaşını bir göster bakalım senin oradan. Ne yapmayı düşünüyorsun? Birbirimizi yemeye itiliyoruz, gittikçe daha daha. Aynamız meclis olunca biz neyleyelim ki? Ülkemizin cevherleri, lezzetleri, güzellikleri kimin umurunda? Kayseri mantısı köşke çıktı diye bile seviniyorum neredeyse!!!

    By Blogger Oya Kayacan, at 19 Ekim 2008 12:39  

  • Oyacığım yazını keyifle okudum.Ana kız her daim böyle demek.Benbizimkine kızmayayım..

    By Blogger daimamutfak, at 30 Ekim 2008 11:02  

Yorum Gönder

<< Home