Kedili Mutfaklar

Pazar, Mayıs 30, 2010

Buğdayotto yanında dikenucu ziyafeti

Buğdayotto ne ki?



Buğdayotto yaptım. Risotto aşkımı bulgurotto ile zenginleştirmiş ve de ne mutlu bana mutfak literatürüne bu yemeği sokmayı başarmıştım ;) Şimdi üçledim seriyi. Buğday yeni görevine kayıtsız şartsız teslim oldu. Bundan böyle görün bakın, buğdayotto sınıfına girecek ne buğday pilavları yapılacak. Yakıştı bana, daha da yakışacak.

Keyfimin kâhyası olmaz, mutfağımda hiç olmaz; yenilen pehlivan güreşe doymazmış... Sırası geldi, buğdaya da ödettim geçen gün bana ettiklerini. Ayrıca buğdayotto dediğimin, geleneksel yemeklerimizden keşkeğe kardeş geldiğini de itiraf etmek durumundayım.

İlk denememde çoğunlukla ordan kalmış, bundan artmış malzemeleri kullandım.

Haşlayıp dondurucu nöbetine aldığım aşurelik buğday paketçiklerinden birini çektim önce karşıma, "Sen haaa, bana lolo haaaaa? Gör gününü şimdi, al sanaaa..."

Öyle ihtimam göstereceğimden falan değil, gözdağı vermek maksadım. Yoksa katkıda bulunacak malzemelerim hepi topu taze soğan kulakları ile maydanoz sapları. Kolay kullanıma hazır işkembe parçası da çıktı dondurucudan. Hani salam misali ambalajlı, temizlenmiş paklanmış ve de yarı haşlanmış satılanlardan.

Sızma tencereye, yeşillikler içine, can çektiği kadar sarmısak dişleri de. Başladık çevirmeye..., yeşilliğin baygınlık anı geldiğinde önhaşlanmış buğday da içine, üstelik de işkembe. Zorlu zamanlar bunlar, çevirmek ve çevirmekle geçen.


Arada şarap ekleyin, parmesan rendeleyin..., karışık baharat, hani köri benzeri olan, bana Umman~Muscat'tan gelen..., yine Muscat'ın içinde irili ufaklı biber tanecikleri barındıran biber çeşitlemesi. Krema koymayın, ağırlaşmasın, yeter bu malzeme.
Dikenucu kavurması

Kuzguncuk İcadiye'nin Çarşamba Pazarı var ya, dikenucu aldıydım işte oradan bu son Çarşamba. Lâf aramızda, bu bir ilkti. Öyle olunca da tarif pazarcı karı kocadan alındı. Önce haşlanıyor, karakahve bir su atıyor dikenuçları.

Taze soğan ve sarmısak sızmada kavruluyor bu arada. Haşlanmış otlar elde sıkılıp katılıyor soğan tenceresine. Doğramak da mümkün otları ama ben öyle uzun uzun yemeyi severim, çatala dolaya dolaya, sanki spagetti yeermişim... Deniz tuzu ve kırt kırt çekilen biberi ihmal edilmiyor.

Omlet ve böreği de çok iyi olacak bu otun anlaşılan. Her kavruk ota yakıştığı gibi, neden olmasın.


Süsleme işine kantaron çiçekleri el attı. Hafiften limon kabuğu rendesi ve suyu da kattım ocaktan indirince. Acımsı ve ekşimsi ve de burukumsu bu dikenucu. Otsu yani bildiğimiz, otsu.


Rakımı da koymuşum. Keyif benim.
Köy Mehmed Ağa'nın olabilir.

6 Comments:

  • "Yakıştı bana, daha da yakışacak."

    Size hayat yakışıyor zaten sevgili Annoya. Hayat size yakışıyor ya da. Hayatı öyle güzelleştiriyorsunuz ki, size yakışmak bir lütuf oluyor ona.

    Sizi çok seviyorum. Sevilmeyecek gibi değilsiniz ki...

    By Anonymous metin, at 30 Mayıs 2010 16:36  

  • Ben her zaman dediğimi diyeceğim.. :)

    "AYIP" :) Öptüm kocaman Oyannem :)

    İşin yoksa buğday haşla şimdi Çiğdem.. İş başına..

    By Blogger Çiğdem, at 30 Mayıs 2010 23:15  

  • süper fikir! çok da orjinal. kesinlikle merak ettim.

    By Blogger Mimosa Café, at 31 Mayıs 2010 11:22  

  • Allah keyfinizi hic bir zaman bozmasin...Sahanesiniz!
    Sevgiler
    Sam

    By Anonymous Adsız, at 31 Mayıs 2010 22:00  

  • dikenucu ne ola ki,annoyam.
    sayende,ottu,çiçekti ,yemekti
    çok şey öğrendim...
    sevgiyle...

    By Blogger carpediem, at 31 Mayıs 2010 22:04  

  • Metin, Metiiiiin :)
    ----------
    Senin ettiğin ayıpların yanında ayıbeder bunlar Çiğdem'ciğim.
    Haşlandı mı buğdayın?
    ----------
    Denersin bir boş vaktinde Mimosa. Buğdayı haşlanmış hazır olursa, risotto yapmak kadar kolay!!!
    ----------
    Benden de çoook sevgiler Sam.
    ----------
    Fazla bilgim yok valla Dilara'cığım, nette de öyle uzun boylu haber olmamış. Google da ararsan, bizim blogger kızlardan pişirenler var. Karadeniz otu, melocan veya melevcan da deniliyormuş.

    By Blogger Oya Kayacan, at 1 Haziran 2010 18:01  

Yorum Gönder

<< Home