Kedili Mutfaklar

Cumartesi, Ocak 23, 2010

Eski kapuska severlere yeni ayar

Ev kokarmış. Booşveeeer, kokarsa kokar... Gaz yaparmış. Ammaaaan yaparsa yapar. Lahana pişeceeek.

Hepsi birbirine bağlı. Hikaye etsem bari, bağlantılı yazsam. Mutfağımda üç gün içinde olan bitenin bir kısmıdır. Ne kadar eğlendiğimin resmidir. Nasıl da aklımla bin yaşayasım gelir bu hallerimi görünce, tercümesidir.

Mutfakta yaratıcılık, bereket ve lezzetin sınırları olmamalı. Lezzet sofraların umudu, neşesi. Ne kadar keyifle oturuyorsak o sofrada, öylesine barışıktır aile bireyleri. Bereket, ekonomik sınırlarını genişletir mutfağın. Çoğaltılabilen her lokma, doyacak bir başka can demek. Yaratıcılık ve de, bence en önemlisi olan yaratıcılık, lezzet ve bereketin anası.

Yaratıcılık açısından en kolay start alınabilecek yer de mutfak. Öyle yani, bir insanın her gün mutlaka zaman harcaması gereken yerde yaratıcı olması kadar normal ne var ki?

Laf ağzıma gelmişken söylemeliyim; hiç çözemediğim mutfak tipi, "Bugün ne pişirsem?" tipidir! Üç beş yemeği kayda almıştır ya, döner durur aralarında, bir çeşnisini dahi değiştirmeden.

Kapuska dile gelse

En sevdiğim de kendi tipim. İkiletmeden mutfağa girer, yapar eder, iş biter. Gören 'maaaşallah' der. Şimdi oraya geliyoruz işte. Bir lahana macerasıdır ki aldı başını laylaylom. Kafam kadar var bu, zor ama tüketilecek bazı şekillerde. Kapuskayla start versem mesela. Yaşantıma geç girdiydi bu kapuska ama kişisel çabalarımla, her yaptığımda hayranlığımı artarak kazanmayı başarıyor.


Tencereye girecek halini alana kadar, oynaşıyoruz biraz. Bıçağı kök kısmın içinden çevirerek konik bir kuyu açıyorum. Sonra bıçağı dibine vardırmadan, dilimliyorum lahanayı. Açılıp saçılmayacak gibi, tamam mı?

Tepe üstü oturuyor lahanamız kendi kadar ve içinde bol soğanla kavrulmuş kıyma olan bir tencereye. Konik kuyu ve kesilen dilimler sarmısak dişleri, biber salçası, biberiye, süs biberi, deniz tuzu, limon kabuğu çentikleri filanla doldurulacak. Verin suyunu sızmasını da bir limon suyuyla tamamlayıp, ağzınıza göre yumuşayana kadar pişsin dursun artık.

Ara ara tat ve tuz ayarı yapılırsa iyi olur tabii.

Haa bir de, servis anında mis gibi tereyağında kırmızı biber sosu bu yemeğe ilaçtır.

Lahanamız böyle piştiğinde tersyüz edilerek bir fırın kabına alınabilinir, ki tavsiyem çömlektir tabii...; üzerine acayip bir peynir rendesi* şöleni saçılıp fırınlanabilir..., yine acayip bir seremoniyle getirilip sofra üzerine bırakılabilir ki..., olanca konuğun hayretine mazhar olacak, dil ısırtacak ve bundan böyle kapuskanın geçirebileceği evrimin son kertesi olarak akıllara kazınacaktır. Kim demişmiş bakiiim kapuska misafir yemeği değil diye?

(Not: Ha bu paragraf şimdilik sadece hayalimdedir. Yaparız da evelallah.)

Araya bir mantı da sıkıştıralım bakalım

Mevzu'u kelem daha bitmedi. Dondurucuda duran mantıların araya mecburi giriş yapması gerekti sadece. "Hadi değişik mantı bişeyi yapsana"ya geldim, haşlanmış üç pancar tanesine güvenip girdim mutfağa.

Mantılarım haşlanırken pancarlar rendelendi. Yoğurt sarmısaklandı. Sarmısak dişlerini toprağa gömüp elde ettiğim garlic chives toplandı. Önce pancar rendesi, sonra yoğurt, üstüne de mantılar dizildi. Acısından faydalanmak üzere bir süs biberi kırıldı tepesine. Sarmısak yeşilliği ile süslendi. Sızma gezdirildi ki, siz yine tereyağında kırmızı biber sosunu tercih edin bence.

Pembe pembe oldu rengi yoğurtla karışınca, yiyen 'offfşşşş' dedi.

Suyuna da çorba pişirdim mi sana?


Oooooh, ne lezzettir bu içinde mantı haşlanan su. Sıcacıkken henüz, aklıma nasıl geldiyse geldi, içine tarhana basıp bıraktım. Soğuyunca da dolaba kalktı.

Ertesi gün olduğunda kaynayan tarhanaya kapuskadan kalan lahanalar katıldı. Beyaz peynir ve kuru naneyle içilip olanca güçte şükredildi.

Lezzete, berekete ve yaratıcılığa...

Evin kokusu işte bunlar.

Gaz maz yok.

Gaza gelin diye söyledim.

Bu da kapuska moranim...

* karışık peynir rendesi şöleninde hayalimde turuncu peynir de var. Ne peyniriydi o yaaa, eritme denirdi sanki de..., mumlanmış satılan Hollanda peynirleri gibi miydi? Ben çocukken Amerikan yardımı diye ilkokullarda dağıtılırdı, yanında da süt tozu :( Neyse rengi aynen mimolette, bulursak mimolette koyalım olur mu?

13 Comments:

  • Ay ama nasıl da canım istedi şimdi, komşu olsaydık da bir tabakcık kapıdan uzatıverseydin keşke...

    By Blogger Leylak Dalı, at 23 Ocak 2010 13:29  

  • Yav Oya Can e yine döktürmüşsün sen, e bizim de canımız çekti...

    By Blogger Pirate/Korsan, at 23 Ocak 2010 16:03  

  • bende dun kapuskayi kori paste ekleyerek hint yemegine cevirdim bi guzel oldu, turuncu guzel mimolette'imi dev pazi saplariyla de uydurdugum boregin icine koydum pek begendim kendimi sonra:) yemegi miymiy yiyen ve ne pisirsemcilerden hoslanmam:) yasasin dogaclama:) elcegizlerinize saglik

    By Blogger beste, at 23 Ocak 2010 19:16  

  • Of ben de bu mertebelere gelebilecekmiyim acaba? Şimdilik kabak yemegine adaçayı eklemekle bile seviniyorum kendim buldum diye :) - ki eminim çoktan bulunmuştur- Gün gelsin ben de coşmak istiyom böyle. Ellerinize saglık, lezzetli yazı. Mmmh.

    By Blogger Talisman, at 23 Ocak 2010 19:52  

  • Sana iyi haberim var Leylak Dalı. İstanbul'a göçü gözün yerse bana komşu olmak için iki şansın var ;) Yani yedi daire evimizin iki kiracısı gitti gidiyor! Birisi kapı komşusu üstelik. Tam tabak uzatmalık...
    ----------
    Hakan'cığııım, ben böyleyim.
    ----------
    Harikasın Beste, o kadar az geliyor ki böyle yorumlar. Sanki yemek uydurmaktan, ağızlarına değişik bir tat girecek diye korkuyor insanlar. Bayıldım körili kapuskaya.
    ----------
    Aynı yazıya ikinci keyifli yorum. Yaşasıııın Talisman da mutfakta harikalar yaratmaya doğru ilk adımlarını atmaya başlamış. Gözlerim arkada kalmayacak yani ;) Yakında koşacaksın da coşacaksın da Talisman'cığım, yeter ki içinde olsun o aşk.

    By Blogger Oya Kayacan, at 24 Ocak 2010 09:59  

  • Yumuşacık nede güzel olmuşdur..
    Ellerınıze sağlık.
    Sevgilerle..

    By Blogger SeViL ( sevdalitatlar ), at 25 Ocak 2010 09:33  

  • Benden de sevgiler ve teşekkür ederim Sevil...

    By Blogger Oya Kayacan, at 26 Ocak 2010 12:48  

  • Lahanalar kocaman, az ver desen vermezler. Bir lahana alıp üçe bölünmeli, anneanneye anneye verilip kalanı pişirilmeli.
    Annoya'yı öpmeli.

    By Blogger Margot, at 27 Ocak 2010 20:57  

  • Hah işte öyle yap Margot'cuğum. Ben lahanacıyım ya en küçüğünü bulur, allem edip kallem edip yer yediririm.
    İyi ki gelmişsin, yok bilmiştim neredeyse gelip gitmez olmuştum senin oralara. Bu sabah keyfim yerine geldi.

    By Blogger Oya Kayacan, at 28 Ocak 2010 09:19  

  • Sevgili Oya, Kapuskani dun gece pisirdik ve cok begendik. Hem kolay hem de lezzetli. Sus biberi nedir bilmedigim icin biz ortasina ufak bir "habanero" koyduk. Esim diyor ki bak o blogu yazan ne yaptigini biliyor. :-) Mantiya garlic chives ne guzel fikir. Mantiyi cok yapan biri olarak aklimda tutmaliyim. Selamlar, Sevgiler.

    By Anonymous Mine, at 29 Ocak 2010 23:48  

  • Sevgili Mine, sizin habanero da bizim süs biberi sayılır! Saksılarda da yetiştirildiği için öyle deniyor sanırım. Çok da acı oluyorlar. Hani turşucukları da yapılır filan da, yutarken boş bulunursan adamı boğar neredeyse acısı. Kapuskayı sevmenize sevindim. Sana ve eşine çok sevgiler.

    By Blogger Oya Kayacan, at 30 Ocak 2010 15:48  

  • Çedar peyniri değil mi Oya hanım? :)

    By Blogger Sevgi Ackersonn, at 3 Şubat 2010 22:11  

  • Eveeet yaaa Sevgi Hanım ;) Çok teşekkür ederim.

    By Blogger Oya Kayacan, at 4 Şubat 2010 10:51  

Yorum Gönder

<< Home